İlk yorumu siz yazın!
Şeffaflık Toplumu: Bir Yeni Medya Manifestosu Kitabı
Matrix filmini izleyenler bilir, filmin kırılma anı karakterin kırmızı hapı seçmesiyle başlar. Siz de Byung-Chul Han’ın Şeffaflık Toplumu kitabına başladığınızda kırmızı hapı seçmiş bulunuyorsunuz, çünkü sizi içerisinde yaşadığınız korkunç gerçekliğe uyandırıyor. Yazarın pesimist tutumu yer yer fazla gelse dahi, haklı oluşunu ve gerçekçiliğini yadsıyamadım.
Öncelikli dikkatimi çeken unsur kapak tasarımı oldu. Havlu, insan ve cep telefonu imgeleriyle günümüz insanının kendini metalaştırıp sergileyişinin güzel bir alegorisi sunulmuş. Kitap Peter Handke’in günümüz sosyal medya kullanıcılarının üzerine düşünmesi gereken “Başkalarının hakkımda bilmedikleriyle geçinirim ben” sözleriyle başlıyor. Kendini teşhir ettiğin oranda hayatını idame ettirebildiğin bir toplum perspektifinde, saydamlığın yalpaladığı ve tükettiği insanların günden güne nasıl dijital panoptikonlara dönüştüklerini anlatıyor.
Şeffaflık Toplumu, bundan 10-15 yıl önce bize distopya gibi gelecek bir dünyanın içerisinde nasıl kaybolduğumuzu gözler önüne seriyor. Kitabın yazarı Byung-Chul Han’ın deyimiyle “Şu an panoptikonun sonunu değil, tümüyle yeni ve perspektifsiz bir panoptikonun başlangıcını yaşayan” bir çağın içerisindeyiz. Farkındalığımızın zayıflığı ile birlikte topyekun bir gönüllülük var ortada… Platon’un meşhur mağara metaforundaki gibi bulunduğumuz konumdan yegane gerçekliğe ulaşamıyoruz ya da ulaşmak istemiyoruz. Yazar ise adeta mağaranın dışından gelmişçesine, sosyal medya yansımalarının gerçek olmadığını yüzümüze vuruyor. Buna rağmen birçok okur için akıllı telefon ekranından yansıyan görüntüler gerçek anlam taşımaya devam edecektir.
Olumluluk toplumunda bahsettiği gibi “Olumluluk toplumunun genel yargısı Like/beğendim“dir. Onay alma beğenilme durumunun aksi, yanılgıya sokar ve iletişimi sekteye uğratır. Beğenildiğin kadar değerli hissettiğin bir mecrada beğenilmeme gibi olumsuz bir opsiyon elbette sunulmaz. Olumsuzluğun kırıcı gücü yok etmek istenir ve bu duruma alışan kişilerin arzu edilmeyen durumlar karşısındaki tahammülü azalır. Sanal dünyanın olumluluğu, hızı ve kolaylığı içerisinde kaybolmuş bireyler gerçek hayatın karşıt durumu tarafından yalpalanır. Kim çirkin göründüğünü düşündüğü bir fotoğrafı kendi hesabında paylaşır ki? Özellikle de photoshopun büyülü güzelliği ellerimizin altına sunulmuşken. Önceden fotoğrafı çek, paylaş iken fotoğrafı çek, photoshopla, kırp, editle ve paylaşa döner. İnsan ilişkilerinin de bundan nasip aldığını görüyoruz. “İlişkilerin derinliğini yitirdiği ve duyguların köreldiği yeni bir düzende kendimizi sergileyerek var olma mücadelesi veriyoruz“.
İnsanın kendini metalaştırmaya başladığı bu durumda, kapitalizm çarkları da hareketlenmeye başlar. Görünürlüğü fazla olanın değerli olduğu bir kapitalist sistemde, çok görünür ve az görünür kişilerin birbiriyle eşit olması beklenemez. İtalya’da açılan bir restoranda sosyal medya takipçi sayısı belirli bir baremden fazla olan kişilere yer bildirimi ve fotoğraf paylaşımı karşılığında ücretsiz yemek servis ediliyor. Sosyal medya kullanmayan veya takipçi sayısı az olan kişiler için ise elbette bildiğimiz hesap ödeme sistemi devam ediyor. Bu durum Black Mirror dizisindeki ‘Dibe Vuruş’ bölümünde abartılı ve distopik olarak yorumlanabilecek; insanların birbirini puanladığı, beğenisi yüksek insanlar ve düşük insanlar arasında adeta bir modern kast sistemi oluştuğu dünyanın, günümüz dünyasından yüzlerce yıl uzakta olmadığını açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Bireyler sosyal medyada kendilerini görünmek istedikleri şekilde sergileme imkanına sahiptir. Gerçekte var olan tüm negatif psişik ve fiziksel özelliklerden arınabilirler. Kitapta da bahsettiği gibi “Böylelikle şeffaflık toplumu kendini öncelikle bir olumluluk toplumu olarak gösterir.” Kişilerin yaşadığı bu durum psikolojide disosiyatif kimlik bozukluğuna benzer fakat ortada iki ayrı dünya vardır; sanal ve gerçek. Hangisinin daha gerçekçi olduğu ise post endüstriyel toplumumuz için tartışma konusudur. Bizi hipnotize eden medya dünyasında uyandığını bilen ve gerçekliği kabul edebilen bireyler miyiz?
Dönemin en çok para kazanan ve en popüler ailesi Kardashianlar, kitabın eleştirilerine günümüzden bir örnek olarak gösterilebilir. Kitlelere hitap ediyorlar, attıkları her adım takip ediliyor ve kullandıkları herhangi bir nesne popüler kültüre malzeme oluyor. Yaptıkları reality show, tüm dünyada reyting rekorları kırıyor. Bu ailenin tanınırlığı düşünsel bir takım özelliklerine dayanmıyor, aslında kimdir denildiğinde cevap bile bulunamıyor. Çünkü bu kişiler ne bir düşünceye öncülük edip dünyada çığır açıyorlar ne de inanılmaz yetenekleriyle herkesi büyülüyorlar. Onlar teşhirin, apaçıklığın ve ifşanın öncüleri. Mahremiyetlerini metalaştırıp izleyicinin beğenisine sunuyorlar ve kendilerini tükettikleri oranda kazandıkları kısır bir döngüye girdiler. Estetik anlayışına yön veriyorlar. “Günümüzün örnek kişileri içsel değerleri değil, gerekirse zora başvurularak uyulmaya çalışılan dışsal ölçüleri sunar.” Kim Kardashian kalçası, Kylie Jenner dudağı derken estetik ve kozmetik gibi kapitalizmin güçlü sektörleri de altın madenlerini bulduklarını fark ettiler. Bu gibi kişiler aynı zamanda bizi “aynının cehennemine” sürükleyen baş aktörlerdendirler. Marshall Mcluhan’ın ‘Global Village’ olarak adlandırdığı, kitlelere empoze edilen aynılaşma durumundan kaynaklı kendi kişisel özel değerlerimizi yitirmeye başlıyoruz.
Kısacası amaç ile araç yer değiştirdi. İnsanlar bir ürün veya hizmet satın almayı düşünürken, karar aşamasında onun sergi değerinin var olup olmadığını inceliyor. Bu bir kitap, konser, yiyecek, içecek kıyafet gidilecek tatil yeri gibi herhangi bir tercih konusu olabilir. Bireyler içsel hazza ulaşmaktan ziyade, eylemlerini sosyal medya aracılığı ile sergilemiş olmanın ve başkaları tarafından görünmenin sahte mutluluğuna ve tatminine odaklanmış durumdalar. Paylaşarak ve like alarak mutlu olma hastalığına kapılmış kişiler, adeta dijitalleşmiş aygıtlara dönüşüyorlar. Önceden ya izleyen olurdun ya izlenen, kendini göstermek için tek yol televizyon iken, sosyal medyayla birlikte herkes herkesi görür oldu. Bu durum insanlara kendilerini daha iyi hissettirdi, artık herkesin herkesi görebildiği yazarın bahsettiği “dijital panoptikonlara” dönüşüm gerçekleşti. Yaşadığımız dönemde ise “youtuber, blogger, vlogger” gibi yeni meslekler türedi. Marka işbirlikleri ve reklamlar sayesinde sektörün büyüme hızının ivmesi arttı. Bireylerin çantasının içinde ne olduğundan evinin gardıroplarının içine kadar teşhir edilmesi normalleşti. Bizim profilimizi çıkartan ve bizim nasıl bir tüketici olduğumuzu öngören yapay zeka, küresel kapitalizmin daha verimli işlemesini sağladı.
Bilgilerimizi, düşüncelerimizi ele geçirmeye başlayan yapay zekanın karşısında şeffaflaşmamız her geçen gün artıyor. Bir şeyin tamamen şeffaf olması onu pornografik yapar, pornografinin de erotizmi ve gizemliliğin büyüsünü ortadan kaldırdığından bahsetmiş yazar “Bedenin erotik yeri giysinin aralandığı yerdir”. Doygunluk verme hissi için katman katman soyunmaya başlayan şeffaflık toplumu, gerçeği olumluluğun filtresinden süzerek sergiliyor.
Toplumumuzun bu hale gelmesindeki sebebi salt olarak gelişen teknoloji ve kullandığımız sosyal medya platformlarını sorumlu tutmak yanlış olur. Arkasını yasladığı en büyük kaynak kapitalist sistemdir. Kimse Instagram, Facebook, Twitter gibi hesapları kullanmak ya da bu platformda saatler harcamayı bunu hastalık haline getirmeyi zorunda tutmaz. Fakat düzen ve toplum bireyi kullanmaya iter, zorunda bırakır. Darwin’in “doğal seçilim kanunu’nda” olduğu gibi hayata devam etmek için şartlara uyum sağlamanız gerekir, sisteme itaatsizlik durumunda ötekileştirip dışlanır. Kapitalizm kişiye seçim yapabilme özgürlüğünü sunar ve kişilere kendilerini özgür olduklarını hissettirir fakat özünde, medya ve diğer tüm kanallar ile bireyin seçimlerini doğrudan etkileme eğilimindedir. Sorgulanabilir bir dış alandan mahrumiyet söz konusudur, çünkü amaç tüketicinin sorgulamadan özgür iradesiyle sistemin içinde varlığını sürdürmesidir. Bu kitap ise gerçek olanla sanal olanın farkının anlamlandırılması ve farkındalık yaratması için kırmızı hapı seçme niteliğinde.
Kapak Fotoğrafı: Instagram @melikeninarsivi
İlginizi çekebilir: Özgür Demirci’den The Hater
Sosyal medyada kendini kaybetmis her gencin okuması gereken bir yazı ve kitap. Umarım yeni nesil, doğal seçilim kanununun algısını tamamen değiştirir ve sanal ile gerçek arasındaki farkı farkedip odak noktalarını daha faydalı işlere çevirebilirler,böylelikle enerjilerini ve potansiyellerini daha yararlı işlere harcayabilirler. Belki bir gün "like,follower" yarıştırmak yerine eğitimlerini,bilgi birikimlerini,fikirlerini yarıştırırlar. Emeğinize sağlık