Şehir Seçiminde Kriterler: Yaşadığın Şehirde Mutlu musun?
Coğrafya bir kader midir, yoksa önemsiz bir başlangıç noktası mı? Bizi biz yapan tercihlerimiz midir, yoksa o tercihler dahi yaşadığımız coğrafyanın bize sunduğu seçkiler mi? Yaşanacak şehir seçiminde kriterler aslında son derece öznel. Dünya üzerindeki binlerce şehirden birinde durmuş bu yazıyı yazarken, zihnim diğer şehirlerin bana yaşatacağı sonsuz olasılıklarla birlikte kayıp gidiyor. Hızlı akan düşüncelerin ardından, geriye tek bir soru kalıyor: Yaşadığın şehirden memnun musun?
Dünya Kent Forumuna göre 2020 itibariyle yerküre üzerinde 10.000 şehir var ve biz sadece bunlardan birinin üzerinde doğduk. Belli durumlar dışında, birçoğumuz o şehirde büyüdük, oradaki dili konuştuk. Dünya’yı görme şeklimiz o şehrin bize açtığı pencerenin genişliği, ufkumuz şehrin gökyüzüyle birleştiği kadardı.
Gel gör ki dünya değişti. Şehrin bize açtığı pencerelerden, Bill Gates’in bize açtığı pencereye geçiş yapalı uzun yıllar oldu. İnternet, globalleşme ve insanoğlunu büyük bir buluşçu yapan merak duygusu sayesinde artık tek bir şehirde yaşamımızı devam ettirsek bile, görüş açımızda tüm dünya var. Fakat belli şeyler, globalleşme ve teknolojik gelişmelerle değişemiyor. Her ne kadar mesafeler günümüz iletişim araçlarıyla önemsiz birer rakama dönüşse de insanoğlunun bilinmeyene duyduğu merak ve deneyimleme isteği hala daha tatmin edilme ihtiyacı duyuyor. Soru şu: Yaşadığın dünyadaki 10.000 şehir arasında, havası, dokusu ve yaşam tarzıyla sana en çok hitap eden şehir, şu anda içinde yaşadığın şehir mi?
Yaklaşık üç senedir çok sevdiğim bir şehir olan Prag’da yaşıyorum. Orta Avrupa’nın kalbinde, imparatorlukların kesiştiği bir coğrafyada, hala daha ortaçağdan bugüne ayakta kalabilmiş şehir merkeziyle, bohem kavramına adını vermiş coğrafyasıyla, şu dünyada en sevdiğim şehirlerden biri Prag. Bu kadar zamanda anladığım bir şey var ki, bu şehre çoktan bağlanmış durumdayım.
Peki bir şehre duyduğumuz bağlılığın dayandığı temeller neler? Ne arıyoruz? Nasıl bir şehir düşünüyoruz? Şehir seçiminde kriterler neler? Düşündüğümüz şey şehrin kendisi mi, yoksa o şehirde hayallerimizdeki hayatı yaşayan, adeta bir film karakteri gibi maceradan maceraya koşan kendimizi mi hayal ediyoruz? Yoğun şehir hayatının içinde elinde kahvelerle yaratıcılık dolu işine giden bir film karakteri misin? Yoksa, aşkla özdeşleşmiş bir şehirde, hayatının kadınını bulan romantik bir entelektüel mi? Jet siyah bir arabası ve koyu tonlara bürülü brutal bir evi olan, işinde başarılı bir iş adamı da olman mümkün. Varyasyonlar, yeryüzündeki insanlar kadar çok mu, yoksa belli popüler kültür çağrışımları yüzünden, bugün hangi şehirde olursak olalım biz New York’ta mı ( …mış gibi mi) yaşamaya çalışıyoruz.
Her birimizin yaşadığı coğrafyadan aldığı hazlar farklı olduğu gibi, kriteleri de farklı. Benim kriterlerim ve beklentilerim doğrudan şehir odaklı. Bunlar neler mi?
Şehir Seçiminde Kriterler
Yaşam Standardı
Öncelikle standartları olan bir şehir. Güvenliğin, düzenin, belli başlı insana saygılı kuralların olduğu bir şehirde yaşamak, kaos, kuralsızlık ve başıboşluğun olduğu bir şehirde olmaktan çok daha rahatlatıcı.
Hayat tarzı
Toplumun yaşama algısı, saygının ve hoşgörünün hakim olduğu bir toplum düzeni; çünkü her şeyden önce yaşadığın coğrafyadaki yaşam algısı, ne olursa olsun senin yaşama standartlarını etkiliyor. Kendine şu soruları bir sor: Şehir yeniliklere açık mı? Basmakalıp, gereksiz kurallar ya da ahlak kriterlerinin ötesine geçebilmiş mi? İnsanların giyiminden konuşmasına herkes kendini ifade etme şeklinde özgür mü?
Fırsatlar
Fırsatlar üçüncü büyük kriter. Ekonomik düzeniyle, iş potansiyeliyle, yaratıcılığa sunduğu platformlarla, hayatı eğlenceli kılma çabasında olan etkinlikleriyle ya da kültürel aktivitelerle üzerinde yaşayan insanlara güzellikler sunmaya elverişli mi? Yoksa üzerinde, eğlenmene bile suçluluk duyuracak kadar karanlığa gömülmüş bir mutsuzluk bulutu mu hakim?
Sosyal İlişkiler
İnsanlar girişken mi? Bir partide, barda ya da insan kalabalığının olduğu herhangi bir yerde, mücadele etme gereksinimi duymaksızın, ilk adımı kimin attığı gibi bir sorunun akıldan bile geçmediği sosyal ve samimi bir insan ilişkileri ağı var mı? İnsanlar yeni tanıştığı insana sıfır noktasından başlayarak konuşmanın gidişatına göre mi pozitife ya da negatife kayıyorlar. Yoksa en baştan görüntün, tavrın ve girişkenliğinle belli yaftalar mı yiyorsun. Tanıştığın kızların o akşamki güvenliğinden kendini sorumlu bilmiş olan arkadaşımız ne kadar aktif ve yargılayıcı? Tanıştığın erkeğin arkasındaki arkadaş grubu ne kadar gürültücü ve alaycı?
Eğlence
Eğlenmek ne kadar ucuz? Eğlenmek ne kadar varyasyona sahip? Eğlence kavramı, yaşadığın şehirde senin için ayda bir yapacağın bir lüks mü? Yoksa hemen her gün kendini eğlendirecek bir şeyler bulabiliyor musun? Eğlence anlayışın sadece gecelere ve cüzdanına bağlı bir aktivite mi, yoksa gece gündüz, lüks bir club ya da sadece bir park fark etmeksizin yaşama keyfini her yerde alabiliyor musun?
Aşk
İşte en temel meselelerden biri. Yaşadığın şehrin, hatta ülkenin insanı seni çekiyor mu? Yaşam tarzına, beklentilerine, heyecanına uygun insanlarla tanışma fırsatı buluyor musun? Ya da şehirde aşk nasıl yaşanıyor? İnsanlar sokakta öpüşüyorlar mı? Gecenin bir vakti aynı bardan sarhoş çıkmış iki insanın sokakta dans etmesini çevredekiler kocaman bir gülümsemeyle karşılıyorlar mı? Bindiğin metroda genç ve sırılsıklam aşık oldukları belli olan bir çift biraz sokulgan oldukları için pis bakışlara maruz kalıyor mu?
Sevmek, sevilmek ve sevişmekle ilgili toplum bakış açısı çelişkili ve hastalıklı mı? Bu çelişki sadece bu kanalda değil, başka birçok konuda da kendini gösteriyor mu? Sosyallik çemberinin daraldığını mı hissediyorsun? Eğlence artık mesai sonrası iş arkadaşlarınla atacağın, stres atma temalı bir aktivite mi? Fırsatların nerede? Kim alıyor elinden? Toplum mu? Sistem mi?
İbn-i Haldun, yüzyılları aşan bir ileri görüşlülükle çok önemli bir tespitte bulunmuştu: Coğrafya kaderdir. Kader kavramı ayrıca sorgulanabilecek bir başlıksa da, günümüz jenerasyonunun üzeri çoktan çizilmiş bir yolda koşulsuzca ilerleme duygusuna çok fazla sahip olmadığını ve kendi yolunu çizme merakı duyduğunu hepimiz görebiliyoruz.
Yukarıda saydıklarım sadece benim kriterlerim. Sanırım ben de, doğup büyüdüğüm güzel İzmir’in kültürünü almış, anlamış ama doymuş bir insan olarak Dünya’nın geri kalan şehirlerine merak duymaya başlamıştım. İlk önce İstanbul’a, sonra ise Prag’a oldu benim yolculuğum. Ve kendi sorduğum sorumu cevaplamam gerekirse: 10.000 şehrin geri kalanına merakım hiç azalmasa da, şimdiye kadar gördüklerim arasında, beni en çok mutlu eden şehirde yaşıyorum diyebilirim. Senin önceliklerin tabii ki de başka olabilir. Hadi bir kriterlerini gözden geçir. Bak bakalım nelermiş? Sonra bir göz at, içinde olduğun şehir bunların ne kadarını karşılıyor? Karşıladıklarının ne kadarı sana yetiyor? Yetmeyen kısmı ne kadar diken taşıyor? O dikenler ne kadar kanatıyor?
Bak bakalım peki sen nasıl davranıyorsun? Neyi değiştirmek istiyorsun? Belki çok mutlusun ve hayallerindeki hayatı yaşıyorsun. Belki yaşayıp kendi kriterlerini belirliyorsun. Ama eğer mutsuzsan, yapman gereken bir şeyler var demektir. Çünkü coğrafya kader değildir ve kısacık hayatlarımızda, sözü söyleyecek olan bizden başka bir şey olmamalıdır.
Kapak Fotoğrafı: Pinterest
İlginizi çekebilir: Bülent Tunga Yılmaz’dan İstanbul’da Yaşam Kalitesi Üzerine
güzel bir konuyu ele almışssınız insanın düşünmesini gerektiren bir yazı tebrik ederim.
Bu şehir yaşamı, şehirle ilişkimiz üzerine benden başka düşünen ve yazan biri olması beni çok memnun etti. Uzun zamandır kafa yoruyorum bu konuya yarı-akademik ve yarı-bilimsel olarak eğiliyorum. Benim şehrim Zürih ve Zürih üzerine bir yazı planlıyorum ama iş yoğunluğundan notlarımı ama almama rağmen tamamlayamadım. Elinize sağlık tekrardan. Ayrıca Prag da dünya üzerinde en çok sevdiğim 5 şehirden biridir. Ne zaman gitsem büyülenir gelirim... Sizi takibe alıyorum...