Selda Bağcan Protest: Bir İsyan, Bir Ses
Selda Bağcan, canını şarkıya katan bir insan. Şüphesiz, soluk aldığı her noktayı sindirip nota olarak çıkaran güçlü bir sanatçı. Düşüncesi bile bir ses, bir deyiş, bir duruş; kahramanlık öyküsünü andırıyor. Varoluş amacıyla dünyaya gönderilmiş cesur bir kız çocuğu.
Bağcan, Makedonya kökenli bir baba ve Kırım Tatarı bir annenin çocuğu olarak 1948 yılında Muğla’da dünyaya geldi. Babası Selim Bey veteriner hekim, annesi Fevziye Hanım öğretmendi. İlk enstrümanıyla 5 yaşında, mandolin çalarak tanıştı. 10 yaşında ise gitar çalmaya başladı. 1963 yılında radyoda duyulduğu ilk günlerde İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca şarkılar söyledi. Bir kelime bile bilmediği İspanyolca şarkılar, dinleyiciler tarafından İspanyol bir sanatçıya ait sanıldı. Selda Bağcan’ın profosyonel müzik yaşamı 1971 yılında Ankara Üniversitesi’nde Fizik Mühendisliği öğrencisiyken başladı. Fizik dersinden lisede sınıfta kalınca fiziğe ağırlık verdi. Bir de baktı ki fizikçi olmuş ancak derslere verdiği önem, onun müziğe olan tutkusunu bastıramadı. Ankara’da “Küçük Selda” olarak bilinen sanatçı, kardeşlerinin işlettiği, Cem Karaca ve Barış Manço’nun sahne aldığı bir mekânda sahne aldı. Selda, sahneye çıkmadan önce kenarda oturup şarkılarını söylüyormuş. Burada söylediği “Katip Arzuhalim” şarkısını daha sonra Barış Manço da yorumladı. İlk olarak 4 şarkılık bir plak doldurup İstanbul’a gitti. Ancak bu ilk çabası beklediği ilgiyi görmeyince Selda, Ankara’ya geri döndü.
1971 yılında başladığı müzik kariyeri, 1972’de TRT’nin koyduğu yayın yasağı nedeniyle 20 yıl boyunca engellerle sürdü. Ancak onun sesi, tüm ülkenin hava akımlarında titreşimler hâlinde dolanmaya devam etti. “Koçero” şiirini besteledi ve sahneledi. Ancak bu bir şiirdi ve sanatçının, bu eseri nedeniyle hapse girmesi gerekti. O günlerde bedeni cezaevi duvarları arasında olsa da sesi Türkiye’de yankılanıyordu. Şarkılarında söylediği kelimeler, kelepçeli ellere içerde olan bütün herkese umutlu dokunuşları gibiydi. kelepçeli elinde gözünün önündeki beyazlık ise onun tabiriyle film sahnesi gibiydi ve geleceğe açılan bir ışığı simgeliyordu. 1972 yılında Bulgaristan’da gerçekleştirilen Altın Orfe Festivali’nde Türkiye’yi temsil etti. Ancak 1980 askeri darbesinin ardından üretimi sınırlandırıldı ve büyük sıkıntılar yaşadı. 24 Nisan 1984’te tutuklanarak hapse atıldı. 1987’ye kadar pasaport verilmediği için yurtdışı konserlerine ara vermek zorunda kaldı. Ancak 1986 yılında, yurt dışına çıkamamasına rağmen Peter Gabriel tarafından desteklenen WOMAD Vakfı’nın düzenlediği Dünya Dans ve Müzik Festivali’nde bir şarkısıyla yer aldı. 1987’de yeniden pasaport alabilen Selda Bağcan, Rotterdam Sanat Festivali, Glastonbury Festivali ve Londra’daki Jubilee Gardens gibi birçok etkinlikte konser verdi. Yaşadığı birçok sıkıntıya rağmen 1989 ve 1990 yıllarında Türkiye’de ücretsiz konserler verdi. 1990 yılında Hollanda’daki Rasa Organization’ın (Interkultureel Centrum) davetiyle Utrecht, Nijmegen ve Tilburg şehirlerinde, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nde ise Prizren ve Priştine’de konserler gerçekleştirdi.
Selda Bağcan, 1990 yılında dört kez İsrail’e giderek Acco Festivali’nde, Khanel Umdan adlı Osmanlı kalesinde ve Ehal Hatarbut konser salonunda konser verdi. Bu konserler, onun güçlü ve yürekli insanların sınırsız birlikteliğini anlatan dokunuşlarından biriydi. Aysel Gürel, ona hayata gelme ve kalp atışını tekrar arttıracak bir şarkı verdi; “Ziller ve İpler” adlı eser. Bu eser öyle patladı ki Selda Bağcan’ın adından yüksek sesle tekrar bahsedilmesini sağladı. 1992 yılı, Selda Bağcan’ın kariyerinde önemli bir dönüm noktası oldu. “Sizi şikayet edeceğim artık!” şeklindeki isyanıyla TRT’nin televizyon yasağı kaldırıldı. 1993 yılında ise, Sivas Katliamı’nda hayatını kaybedenler için “Canımı Yakanlar Baktı Dumana”yı, Uğur Mumcu’nun suikastıyla ilgili olarak da “Uğurlar Olsun” eserlerini seslendirdi. Her iki eser, onun toplumsal olaylara duyarlılığını ve mücadelesini bir kez daha gözler önüne serdi. 2000 yılında geçirdiği trafik kazası, Selda Bağcan’ın hayatında zor bir dönem başlattı. Birçok ameliyat geçirmesine rağmen, müziği üretmekten vazgeçmedi. 2006’da yayımladığı “Türkülerimiz 2” albümüyle hem Türkiye’de hem de dünyada büyük bir başarı elde etti. Uluslararası alandaki etkisi giderek arttı. Mos Def, “The Ecstatic” albümünde yer alan “Supermagic” adlı şarkıda, Selda Bağcan’ın “İnce İnce Bir Kar Yağar” türküsünü kullandı. Bu türkü, daha önce 1976 yılında piyasaya sürdüğü Türküola albümünde yer alan Aşık Mahzuni Şerif’e ait bir eserdi. Ayrıca, aynı türkü Electronic Arts’ın geliştirdiği “Skate 2” adlı video oyununda da kullanıldı. Mos Def’in bu uyarlaması, Selda Bağcan’ın uluslararası müzik dergilerinde adının geçmesine ve global bir ikon hâline gelmesine katkı sağladı.
2015 yılında, İstanbul Sarıyer’de düzenlenen Ekşi Fest 2015’te İsrailli müzik grubu Boom Pam ile birlikte sahne aldı. Performansı uzun süre ayakta alkışlandı. Selda Bağcan’a hayranlığını dile getirenlerden biri de “Yüzüklerin Efendisi” serisinde Frodo’yu canlandıran Elijah Wood oldu. İkili, sahnede ilk kez yan yana geldi. 2016 yılında Barselona’da düzenlenen Primavera Sound Festivali’nde sahne aldı. “40 Yılın 40 Şarkısı” albümüyle klasikleşmiş eserlerini bir kez daha hayranlarına ulaştırdı. Günümüzde, 80 kedisiyle paylaştığı hayatında babasının veterinerliği ve hayvanlara olan sevgisi de etkili olmuştu. Kedilerine olan bağlılığı, düşüp yaralanmasına neden olmuş, bu onun sevginin ve tutkusunu ne kadar büyük olduğunu ve hayatta sevginin ne kadar güçlü olduğunu yansıtmaktadır. Kırmızı saçları, gücünün ve kararlılığının simgesi hâline geldi. Atatürk sevgisi ve toplumsal duruşu, onu taraflara ayıran bir figürden ziyade, birleştirici bir güç olarak tanımladı. Selda Bağcan, sanata ve demokrasiye hizmetiyle her zaman ön planda yer aldı. Geçtiğimiz aylarda Altın Kelebek Ödül Töreni’nde onur ödülünü reddetmişken Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin verdiği “Sanata ve Demokrasiye Hizmet Ödülü”nü bizzat gidip aldı. Müjdat Gezen, hapis yıllarında bile Selda Bağcan’ı yalnız bırakmamış, ona destek olmuştu. Ona ilk hapse girişi ve çıkışında seslenen destek olan önemli sanatçıysa Zeki Müren, Selda Bağcan’ın yalnız bırakıldığı zamanlar, insanlığın ve duruşun önemli bir simgesi oldu.
Son olarak Ajda Pekkan ile dostluğu ve müzik üzerine yaptığı sohbetlerde, çevrenin ve müziğin önemini sık sık dile getirdi. Ajda Pekkan’la şakalaşarak ona; “Sen bırak, ben de bırakacağım sahneyi deyip sonra ama ben daha küçüğüm.” derken bile enerjisi, yaşama bağlılığı ve üretkenliği kendini gösteriyordu. Şu anda kurduğu yeni bir vakfın ilk toplantısını yapmış durumda. Çalışkanlığı ve müziğe olan sevgisi, onu her zaman ayakta tutan en büyük gücü olmaya devam ediyor. Ben de her gün “Katip Arzuhalim” ve “İnce İnce Bir Kar Yağar” gibi eserleriyle kendimden geçmeye devam ediyorum. 54. sanat yılın kutlu olsun. Dünya durana kadar Selda Bağcan’ın şarkılarının yankılanması dileğiyle…
Kapak Fotoğrafı: Opus3a
İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Protest Melodiler
İlk yorumu siz yazın!