Serpil Altın ile: Sürdürülebilir Film Yapmak Üzerine
Son yıllarda en çok duyduğumuz, istemsiz dahi olsa söylediğimiz ve hayatımızın her anında karşımıza çıkan sürdürülebilirlik terimi, sinema sektöründe de yeni değişim ve dönüşümlere yol açıyor. Çevre dostu film prodüksiyonları dünyada her ne kadar çoktan başlamış olsa da ülkemizde ismini daha yeni yeni duyuyoruz. Ben de bu alanda üretim gerçekleştiren ve filmini seyircisiyle buluşturan ilk yönetmen Serpil Altın ile bir röportaj gerçekleştirerek “sürdürülebilir film” kavramının daha çok kişiye ulaşıp farkındalık yaratması noktasında ufak da olsa bir katkı sağlamak istedim. Kariyerine yapımcı, yönetmen ve senarist olarak devam etmekte olan Serpil Altın’ın ilk uzun metrajı Bir Zamanlar Gelecek: 2121, “Yeşil Film” prodüksiyon ilkelerine sadık kalmaya gayret eden Türkiye’deki ilk sürdürülebilir film unvanına sahip. Filmin bir diğer özelliği de Türkiye’nin distopik bilim kurgu türünde üretim gerçekleştiren ilk kadın sinemacısı Serpil Altın tarafından çekilmesi. Bu tema dahilinde ben de kendisiyle filmin içeriğinden ziyade nasıl çekildiği ve sürdürülebilir film yapımı üzerine bir röportaj gerçekleştirdim. Keyifli ve ilham veren okumalar.
Sürdürülebilirlik kelimesi özellikle son yıllarda hemen hemen her alanında duyduğumuz, istemli veya istemsiz şekilde kullandığımız bir kavram. Halbuki bu kelimeyle ilk olarak 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun raporu aracılığıyla tanışmıştık. Global dünyada bilinçli tüketici sayısının da artmasıyla markaların üzerine daha çok eğildiği, mevcut üretim ve faaliyetlerini buna göre kurguladığı bir olgu. Dünyanın ve Türkiye’nin sürdürülebilirlik kavramına olan bakış açısına dair düşünceleriniz neler?
Sürdürülebilirlik en basit anlamıyla “daimi olma yeteneği”ni ifade ediyor. Dünyada ve Türkiye’de ise bu kavramın, tam anlamını sindirmeden popüler bir akımın içinde yer almak için kullanıldığını düşünüyorum. Farkındalığı oluşturabilmek için kavramın kullanılmaya başlaması her ne kadar pozitif görünüyor olsa da özellikle markaların ölçümleme sisteminde karşılığı olmayan söylemlerini de yeterli bulmuyorum.
Esasında sürdürülebilirlik kavramına sadece dar kapsamda bakmak ve bu yönde adımlar atmak da doğru sayılmaz. Geniş bir perspektifle baktığımızda mevcut tükenebilir kaynakların kullanımı, geri dönüşüm, yeşil enerji ve dönüşümü ile atık yönetimi gibi kavramları da etrafına yerleştiren sürdürülebilirlik kavramına karşı sizin bu farkındalığınız ne zaman oluştu? Hayatınızda dönüm noktası ne oldu?
Gelecek ile kaygılarımın artmaya başladığı dönemde öncelikle kavramı tam anlamıyla çözmek istedim. Pek çok makale okudum ve hangi alanlarda örnekleri olduğunu inceledim. Kendi mesleğimde bunu nasıl sağlayabilirim diye sorguladım çünkü Türkiye’de hiçbir örneği yoktu. Sanat alanında üretimde bulunan biri olarak bunu denemeli, sonrasında oluşacak örnekler için de yol açmalı diye düşündüm. Bu da filmimde değindiğim iklim krizi sorunsalına paralel düşüncemi destekleyen bir köprü vazifesiydi. Bu bilinç benim dönüm noktam oldu.
Günümüzde sürdürülebilirlik, sinema sektörünün de dinamiklerini değiştiren unsurların başında geliyor. Bu noktada Columbia Pictures, NBC Universal, Paramount Pictures, Pinewood Studios, The British Film Institute (BFI), Universal Pictures, Walt Disney ve Warner Bros gibi öncü film şirketleri sürdürülebilirlik modelini benimsediklerini açıkladılar. Bunun sonucunda da dünyada 2010’ların ilk yarısından itibaren sürdürülebilir metotlarla çekilmiş film örnekleri mevcut. Ülkemize baktığımızda ise Yeşil Film prodüksiyon ilkelerine sadık kalmaya gayret eden Türkiye’nin ilk sürdürülebilir/yeşil filmi, yönetmenliğini yaptığınız “Bir Zamanlar Gelecek: 2121”. Ayrıntıları konuşmadan önce dilerseniz ilk olarak bu fikrin nasıl filizlendiğini ve büyüyüp geliştiğini konuşalım.
Filmimizin hikayesi 100 yıl sonra dünyanın nasıl bir yer olacağını sorgulayarak başladı. Dünyadaki kaynakları sanki sonu gelmeyecekmiş gibi tüketiyor oluşumuz ise gidişatımızın resmi gibiydi. Peki “Sınırlı kaynak kaldığında insanlık ne yapar ve nasıl bir sistem bizi bekler?” diye sorduk. Bunun karşımıza distopya olarak çıkacağı yadsınamaz bir gerçekti. Buraya kadar kullandığımız “bilim” kelimesinin bize söyledikleri, sonrasında oluşturduğumuz dünya ise “kurgu” kelimesini tanımladı. Ortaya bilim kurgu filmimiz bu şekilde çıkmış oldu.
Peki, o halde gelelim sürdürülebilir/yeşil film kavramına. Bir yapıma bu niteliği kazandıran hangi uluslararası ölçütler var ve siz projenizde bunların ne kadarını uyguladınız, nasıl bağlı kaldınız?
Bu kavramı araştırdığımızda coğrafyamıza yakın sadece Avrupa’da filmlerde bu kavramın değer kazanmaya başladığını fark ettik. Hatta filmini bu yol ile yapanları teşvik etmek için fon sistemleri kurulmuştu. Ülkemizde daha önce de belirttiğim gibi maalesef bir örneği yoktu. Biz de Avrupa’daki örneklerini ülkemize nasıl uyarlayabiliriz düşüncesiyle hareket ettik. Tabii ki bazı noktalarda üçüncü parti olan enerji kaynaklarımızda da henüz bu farkındalık oluşmadığı için, örneğin güneş enerjisiyle çalışan karavanı Türkiye’de bulamayacağımız gibi, biz de bunu kendi imkanlarımıza göre dönüştürmeliydik. Dikkat etmemiz gereken kelime “israf” idi. İşimizi gerçekleştirirken israf etmemeliydik. Filmimizin setinde yaptıklarımızı şu şekilde listeleyebilirim:
- Su için: Plastik şişe kullanımı yerine ekibe ve oyunculara 50 adet su matarası alınarak su ihtiyacı damacanalardan doldurularak giderildi.
- Çay ve kahve için: Kağıt ve plastik bardak kullanımı yerine ekibe ve oyunculara 50 adet kamp içecek matarası alındı.
- Jeneratör ve karavan kullanılmadı. Böylelikle benzin/mazot kullanımı azaltıldı.
- Senaryo ve günlük programlar kağıda basılmadan, dijital olarak dağıtıldı.
- Dekorlar, daha önce başka çekimlerde kullanılan atık dekor malzemeleri toplanarak tasarlandı ve sonrasında yeniden başka çekimlerde kullanılmak üzere platoya bırakıldı.
- Işık malzemesi olarak az enerji tüketen led lambalar kullanıldı.
- Ekip ve oyuncu sayısı toplam 45 kişiyle sınırlandırıldı ve karbon ayak izi azaltıldı.
- Oyuncuların ve ekibin gidiş dönüşleri için toplam iki araç kullanıldı.
- Sette kullanılan piller tüketildikten sonra toplanarak geri dönüşüme verildi.
- Sette kağıt, plastik, cam çöpler ayrıştırılarak belediyeyle organize şekilde toplandı.
- Yemekler ekibe ve oyunculara tabldot tabaklarda dağıtıldı. Artan yemekler ise sokak hayvanlarına verildi.
- Sette kullanılan kostümler set bitimi sonrası ihtiyacı olanlara dağıtıldı.
Sürdürülebilir film yapmak tahmin ettiğiniz gibi miydi peki? Belli zorlukları mevcut muydu?
Öncelikle bu kavramı ilk yapan ekip olmanın çok zor olduğunu dile getirmek isterim. Konu hakkında ekimizi bilinçlendirmeye gayret gösterdik. Sete başlamadan önce bunun detaylarını anlatan bir konuşma ve gidiş yolu tarif ettik. Ekibin bu duruma alışması oldukça zordu. Zamana karşı sürekli yarış halinde bir iş için de hiç kimse bu detaylara uyum sağlamak istemedi. İlk hafta çok zorlandık ve sınıfta kaldık. İkinci hafta kurallar koymanın faydalı bir tutum olacağını düşündük ve ceza-ödül sistemi getirdik. Plastik bardak ya da su şişesi gördüğümüzde ceza sistemi ya da toplu taşımayla, metroyla, otobüsle platoya gelen kişileri ödüllendirme gibi yöntemler denedik. Ekipteki direnme duygusunu, yeşil filmin olumlu yanlarını da hatırlatarak kırmaya çalıştık. Örneğin ekibe bir haftada dünyayı ne kadar plastik çöpünden kurtardığımızı ve bunu hep birlikte başardığımızı söylediğimizde hem gelecek için dokunuşta bulunabildikleri için mutlu oldular hem de bunu güncel sosyal hayatlarında sürdürmek için aydınlanmış ve daha istekli olmuş oldular.
Bir Zamanlar Gelecek: 2121’in yapım maliyetlerine nasıl olumlu katkı sağladı peki? Bu filmi klasik yöntemlerle yapacak olsaydınız maliyetler aşağı yukarı aynı mı olurdu?
Bu yöntemi tercih ederek yapımcım ve filmimizin eş senaristi Korhan Uğur maliyetlerimizi düşürdüğümüzü söyledi. Tabii ki bizim tüm çekimleri platoda gerçekleştirmiş olmamızın payı çok yüksek. Daha kontrollü bir alanda çalıştık.
Sürdürülebilir film endüstrisinin sistemli işleyişi için kurulmuş Green Film Shooting (Almanya), Green Production Guide (ABD), Reel Green (Kanada), Green Filmmaking (Hollanda), ALBERT (Birleşik Krallık), Earth Angel (ABD) ve Green Film (İtalya) gibi pek çok organizasyon mevcut. Tabii bu örneklere baktığımızda ülkemizde sürecin henüz yapımcı ve yönetmenin inisiyatifiyle ilerlediği emekleme döneminde sayılırız. Bu noktada T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı başta olmak üzere özellikle sinema sektörünün önde gelen kuruluşlarına/paydaşlarına da büyük görev düşüyor. Türkiye’de mevcut durumun daha sistemli ilerlemesi adına sizce neler yapılmalı?
Biz bu işi başlattığımızda farkındalığı oluşturmak için duyurum aşamasında da elimizden geleni yapmaya çalıştık. Sizin gibi bu işi önemseyen kişiler ile röportajlar yaptık. Katıldığımız film festivallerinde workshoplar düzenleyerek aşamaları paylaştık. Maalesef ilgi oldukça düşüktü. Bu durumun önemsenmiyor oluşunu ise içi boş kalan kavram yetersizliğine bağlıyorum. Bundan sonraki aşamada ise özellikle yapımcıların bilgilendirildiği, hatta fonlama sisteminde zorunlu kılındığı ve ekstra kaynak sağlandığı düzenler kurulması gerektiğine inanıyorum. Mesleki yeterlilik ölçümlerinde bu konuda iş güvenliği, sigorta gibi konular kadar önem verilmesi gerekiyor. Film festivallerinde bu konuda üretim yapan filmleri, yapımcıları ve ekibi onore ederek de farkındalık oluşturabiliriz. TV ve sinema sendikalarında ekiplere bu konuda eğitimler verilebilir. Üretimini Yeşil Film olarak yapan ekiplere ziyaretler düzenlenerek görünür kılmak toplumda bilinç oluşmasına yardımcı olabilir.
Özellikle dizi sektöründe bu israflar sinema filmlerinden daha çok. Popüler dizilerden seçim yapılarak devlet tarafından verilen destekle bunun daha önemsenir hale getirmenin mümkün olacağını düşünüyorum. Dünyada dizilerimizin satışında ikinci ülke konumundayız diye böbürlenirken, yanında yeşil üretim olduğunu söylemek bence bizi daha çok gururlandıracaktır. Dijital platformların kendi yapımlarında bu üretim biçimini zorunlu kılması bile pek çok şeyi değiştirebilir. Özellikle yüksek bütçeli projelerde her oyuncuya ayrılan karavan çılgınlığı bile nasıl bir israfa yol açıyor bilemezsiniz. Bir mekanda çekim yapılırken, alanda bulunan çekim araçlarının sayısı bunun en doğru resimlerinden biridir. Bu araçlar bir jeneratöre bağlıdır ve saatlerce mazot yakar. Gerçekten buna ihtiyaç var mıdır?
Sorduğunuz sorunun kısa cevabı ise bence şudur: Sektörde oyuncusundan, çay görevlisine, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan, film festivallerine kadar sektörde her alanda çalışan kişilerin öncelikle bilinçlenmesi ve üstüne düşeni yapması gerekiyor. Yoksa çekim yapacak ne bir mekan ne de dünyamız kalacak.
İnsanoğlunun yaşadığı gezegene karşı bir sorumluluğu var fakat hızlı nüfus artışı, sanayileşme, sınırlı kaynakların bilinçsizce kullanılması ve küresel ısınmayı daha da hızlandıran etmenler nedeniyle dünya geri dönüşü olmayan bir yolun içinde. Sizce gezegenimizi kurtarmak için ufak da olsa bir şansımız var mı?
Sizin de belirttiğiniz gibi yakın zamanda yaşadığımız afetler şimdiye dek dikkate almadığımız her tüketimin bir sonucu. “Neden bunlar bizim başımıza geliyor?” serzenişini asla doğru bulmuyorum. Bence ilk soru olarak “Bu konuda ben hangi hataları yaptım?” demek gerekiyor. Bu bilince ulaşıp “Zaten olanlar oldu, ben neyi değiştirebilirim ki?” demiyor olmak gerekli. İşte o zaman gezegenimizi kurtarmak için ufak da olsa bir şansımız olacak.
Röportajımızı gelecek projelerinizi konuşarak noktalayalım dilerseniz. Şu an için üzerinde çalıştığınız projeler mevcut mu? Kariyerinizin ilerleyen yıllarında üretiminizi sürdürülebilir adımlarla mı sürdüreceksiniz?
Benim için uzun zamandır yaptığım en keyifli röportajlardan biriydi. Size farkındalığınız ve özenle hazırlanmış bilinçli sorularınız için çok teşekkür ederim. Umuyorum bu yazıyı okuyan bir kişide bile bir farkındalık oluşturabiliriz.
Şu anda ikinci filmimin senaryo aşamasındayım ve tabii ki sürdürebilir olabilmek için yeşil film üretimi olarak filmimi gerçekleştirmek istiyorum. “Geleceğe bırakabileceğimiz en güzel miras doğanın olanaklarını tüketmemiş olmaktır.”
Kapak Fotoğrafı Kaynağı: Serpil Altın
İlginizi çekebilir: Halil Şimşek’ten Umut Beşkırma ile Kısa Metrajı “İleride Bir Karaltı Gördüm” Üzerine
İlk yorumu siz yazın!