Ödüllere Layık: Seyyar Sahne'den Yılın En İyi Kadın Oyuncusu
Hepimiz biliyoruz ki, tiyatro hayatın aynasıdır. Tiyatro aynı zamanda tiyatronun da aynasıdır. Nasıl mı derseniz, sorunuzun cevabı Yılın En iyi Kadın Oyuncusu oyununda saklı!
Seyyar Sahne’nin en iyilerinden Yılın En İyi Kadın Oyuncusu, tiyatronun tiyatro aracılığıyla anlatıldığı oyun. Söz konusu ödüle aday oyuncumuz, sahnede ödülü alıyormuş havasında konuşma yapmaya koyuluyor. Teşekkür edeceği bir konuşma beklerken çok farklı yerlere doğru ilerliyoruz. Tiyatro sahnelerinden başlıyor, geçmişine gidiyor, yönetmenin politikasına, tiyatro duayeninin iş ahlakına ve hatta güzel ve şanslı insanlarla hesaplaşmasına kadar varıyor. Kimi yerde kendisi de şaşıyor söylediklerine, bilinçaltının söylettiklerine, kimi yerde de bangır bangır bağırıyor ve içindekileri son damlasına kadar kusuyor. Hiçbir oyuncu kolay yetişmiyor ancak oyuncu olduktan sonra da kolay hayat yaşamıyorlar. Arada “güzel ve torpilli” istisnalar var tabi. Bir de hiçbir şey sanıldığı gibi değil, dışı seni, içi beni, daha ziyade hepimizi yakar.
Oyun, tiyatro dünyasını anlatıyor ama aslında iş hayatına da ayna tutuyor. Aday oyuncunun söylediklerini ve yaşadıklarını alın, herhangi bir sektöre, plazalardaki şirketlere götürün, pek farklı olmadığını göreceksiniz. İş hayatında belki amaç ödül değildir ancak tek istediğimiz takdir edilmek, daha doğrusu adam yerine konmaktır. Patronlarımızla ve diğer çalışma arkadaşlarımızla yaşadıklarımızın tıpkısının aynısıdır tiyatro perdesinin arkasındakiler. Önce iyi bir eğitim almak, sonra da ekmeğimizi kazanacağımız bir yerde çalışmak için uğraşırız. Patronumuzun gözüne girmeye, kendimizi ispatlamaya çalışırız namusumuzla. Doğru ve olması gerektiği gibi günü kotarırız. Biz böyle yaparken işin en iyileri kabul ettiğimiz kişileri örnek alır, onlar gibi olmaya çalışırız. Oysa bazı şeyler, çalışmakla olmazmış. Bir de tam başardık, bir terfiyi hak ettik deriz; o sırada “bağzı güzel insanlar” gelir ve sizin önünüze kocaman bir duvar inşa eder. Raporları bitirdiğimiz uykusuz geceler, ekran başındaki yorgun gözler ve tepemize diktiğimiz koyu kahveler yanımıza kâr kalır. Söylenmeye devam ederiz: “Adaletin bu mu dünya!”
Perdesi tek, derinliği ve kahkahası çok olan bu oyunun yazarları Seyyar Sahne’nin de kurucusu Celal Mordeniz ve İpek Türktan Kaynak’ı ve güçlü kalemlerini alkışlamadan edemiyor insan. Seyirci koltuğundan gördüğümüz tiyatro dünyasına, masanın öbür tarafından bakabilmek ve buradan da birçok noktayı kendi çalışma hayatımızla özdeşleştirmek güzel bir deneyim oldu. Bazı sahnelerde birazcık düşer gibi olduk ama toparlanmamız çok sürmedi. Celal Mordeniz, yönetmen olarak da, dekorsuz ve özel bir ışık tasarımı olmadan sahnelenen bu oyunu beğenimize başarıyla sunmuş. Oyunun en çok sevdiğim yanı, kostümleri oldu. Bir oyuncu adayının tören için kendi değerlendirmesiyle ve biraz da mecburiyetten seçtiği kostümler oyunun ikinci başrol oyuncusu gibiydi.
Oyuncumuz İpek Türktan Kaynak, adı üstünde gerçekten “yılın en iyi kadın oyuncusu ödülüne” layık bir oyunculuk sergiliyordu. Sadece kendini değil, yönetmeni, duayen tiyatro oyuncusunu ve bir de kendisiyle birlikte boğarak öldürmek istediğimiz o güzel ama sadece güzel oyuncuyu (?) harika canlandırdı. Arada güzel sesiyle mırıldandığı şarkılar, değişken ve mağdur ruh halleri de oyunculuğuna artı puan yazdırdı. (Oyunun sonunda elindeki telefonu asıl ben fırlatmak istedim!)
Seyyar Sahne’nin harikalarından, bir ödül töreni heyecanında güldüren, bazı yerlerde kopartan ve en çok da düşündüren Yılın En iyi Kadın Oyuncusu, yeni tiyatro sezonunda da alkışlarınızı bekliyor. Benim gibi prömiyerci değilseniz ve yeni oyunlar biraz otursun diye bekleyenlerdenseniz, hiç vakit kaybetmeden bu oyuna gidin. Yeni sezona güzel bir oyunla başlayın, izledikten sonra da ödül almış gibi mutlu olun. Şimdiden iyi seyirler!
İlk yorumu siz yazın!