

Sihirli Hap: Johann Hari’den Kapsamlı ve Dürüst Bir İnceleme
Ozempic ile ilgili haberleri ilk gördüğümde “İnsanlar en sonunda akıllarını kaybettiler.” diye düşündüğümü hatırlıyorum. On yıldan fazla süre yeme bozuklarıyla savaşmış biri olarak diyabet hastalarına verilen bir ilacın bir zayıflama aracı olarak kullanılması fikri beni hem şaşırtmış hem de sorunlu beden algısı olan insanlara verebileceği zararlar yüzünden strese sokmuştu. Bu fikrin değişti mi diye sorarsanız açıkçası değişmedi ama Johann Hari’nin zayıflama ilaçlarıyla ilgili kitabı “Sihirli Hap: Yeni Zayıflama İlaçlarının Olağanüstü Faydaları ve Tedirgin Edici Riskleri” bana iki şeyi hatırlattı: Yargılayıcı olmamayı ve yeniliklere bütüncül bir merakla yaklaşmayı.

Öncelikle kitabı benim için değerli kılan iki şey var. İlki Hari’nin bir gazeteci olması. İkincisiyse bu ilaçları bizzat deneyimlemiş olması. Kitabı ilk aldığımda fazla teknik ve sıkıcı olması ihtimali yüzünden uzun süre rafta beklettim. Elime aldığımdaysa bitirmem sadece birkaç gün sürdü; o da sindirerek okumuş olmak ve tetiklendiğim anlar yüzünden. Hari bir yandan Ozempic’in etkilerini kendi bedeni üzerinde deneyimlerken öte yandan kendinin zayıflamak üzere bu yolu seçmesinin nedenlerini son derece şeffaf bir şekilde anlatıyor.

Örneğin; kitabın bir bölümünden yakın bir arkadaşıyla Ozempic üzerine gerçekleştirdikleri hararetli bir tartışmaya yer veriyor. Hari’nin arkadaşı Lara bir anda sanki benim iç sesim oluyor ve Hari’ye şöyle söylüyor: “Seni yirmi beş yıldır tanıyorum. Görünüşünden hiçbir zaman memnun değildin. Gayet iyi görünüyorsun. Ben hep iyi göründüğünü düşünmüşümdür. Ama sen öyle düşünmüyorsun. Dolayısıyla bu ilacı ve beraberinde getirdiği muazzam riskleri belli bir görünüşe, onaylanan bir görünüşe uymak için alıyorsun. Zayıf olmak istiyorsun. Bu ilacı ilk öğrenip bana heyecanla mesaj attığın şu Hollywood partisindeki insanlar, onlar da sağlık için yapmıyorlardı bunu. Zaten sağlıklıydılar. Onlara mümkün en sağlıklı yemekleri pişiren özel şefleri var. Her gün kişisel antrenörleriyle çalışıyorlardı. İlacı doğal olmayan bir zayıflığa erişmek için kullanıyorlardı. Sen de bu ilacı kalbin sağlıklı olsun diye almıyorsun. Elmacık kemiklerin çıksın diye alıyorsun. Genç kızlarda yeme bozukluğunu bu uğurda teşvik ediyorsun.”
Bunun üzerine Hari gerçekten de ilacı alma motivasyonunu sorguluyor: “Fazla kilolu olmaktan ne kadar utandığımı ve bunu gözle görünür bir başarısızlık işareti gibi algıladığımı birdenbire keskin bir şekilde hissettim.”
Böylece kitap Ozempic’in olumlu ve olumsuz etkilerinin incelendiği bir prospektüs olmaktan çıkıyor ve beden algısının, kilolu kişilerin toplumda karşılaştıkları ayrımcılıkların, gıda sistemindeki bozuklukların ve Japonya gibi zayıflama ilaçlarına ihtiyaç duyulmayan ülkelerde nelerin farklı yapıldığının incelendiği daha derin bir araştırmaya dönüşüyor.
Sihirli Haplar ve Beden Algısı

Kitapta benim için Hari’yi daha da kıymetli kılan bir dürüstlük hâkim. Kendi yaşamından örnekleri ve bilinç akışını sansürlemeden ve anlaşılır bir biçimde paylaşıyor. İnsanda kendi zihnindeki çatışmaları takip etme hissini uyandırıyor. Çünkü Hari de tıpkı bizim gibi kendinden şüphe ediyor, bir karar veriyor, fikrini değiştiriyor, yer yer utanıyor ama günün sonunda tüm bu karmaşa içinde bir şekilde var oluyor.
Kitabı bitirmiş biri olarak diyabet gibi hastalıkların tedavisi için doktorlar tarafından özellikle kullanılması önerilmediği takdirde bu ilaçların kullanımına hala şüpheli yaklaşıyorum. Bununla birlikte Hari’nin açtığı tartışmaları kıymetli buluyorum. Bu ilaç bir anlamda beden algısına ve yeme bozukluklarına dair tartışmaların yeniden başlaması için bir aktivasyon enerjisi oldu.

Zira Hari de normal kilo sınırlarında olmasına rağmen zayıflamak isteyen yeğeninin kendisinden ilacı istemesinin üzerine, yakın arkadaşı ve Goop’un eski baş içerik sorumlusu Elise Loehnen ile konuşuyor. Eski patronunu kötülememekle birlikte bedeni pahalı yöntemlerle “düzeltmeye” çalışma felsefesi hakkında dobra konuşan Loehnen Ozempic’e dair şunları söylüyor: “Birçok arkadaşımla yemeğe gitmek anlamsızlaştı çünkü yüksek dozda Ozempic kullandıklarından iştahsız ve yemeğe karşı ilgisizler. Başlangıçta bile ince olan bu kadınlar ilacı iştahlarını tümüyle yok etmek için kullanıyorlar. Kadınlar binlerce yıldır bedenlerini küçültme ve arzularını bastırma arzusu görüyorlar. Ozempic’le şöyle diyorlar: Aç değilim. Hiçbir arzum yok. Ne pahasına olursa olsun bedenimi küçük tutacağım.”

Bu cümleleri okuduktan sonra bu kez benim durup taraflı olup olmadığımı düşünmem gerekti. Hollywood standartlarının yıllardır yarattığı baskıdan bıkan, yeme bozukluğu geçmişi kadınlar olarak biz abartıyor olabilir miyiz? Hari gibi dürüstçe yanıtlamam gerekirse bu da muhtemel. Yine de hiçbir zaman aşırı kilolu olarak nitelendirilebilecek bir bedene sahip olmadığı halde yakın zamanda ciddi kilo kaybeden bir arkadaşımın sık sık tekrarladığı ve beni her seferinde irkilten bir cümleyi duyuyor gibi oluyorum: “Daha güzel bir kız oldum.” Peki ya ben? Ondan çok daha büyük bir bedene sahip bir kadın olarak ben bu güzellik skalasının neresinde duruyorum? Kitabı içten içe bu ilaçların işe yarayıp yaramadığına olan merakımdan mı aldım?
Şeytanın Avukatı: Bu İlaçların Hiç mi Katkısı Olamaz?

Zayıflama ilaçlarını bu amaçla kullanmamaya net bir biçimde karalı biri olarak tıpkı Hari gibi dürüst olabilmek adına yazıyı bitirirken birkaç dakikalığına şeytanın avukatlığını yapmak istiyorum. Bu ilaçlar sağlıksız bir kısayol gibi görünse de kitap botunca Hari’nin kişisel deneyimde ona ciddi bir faydası olduğunu görüyoruz.

Hari ilaçların etkilerinin uzun süremeyebileceğini, doz arttırmak gerekebileceğini ve belli bir süre sonra bu ilaçları kullanan kişilerin yeniden kilo alabildiğini keşfediyor. Bunun da etkisiyle yaşam tarzında bazı değişiklikler gerçekleştiriyor. Örneğin; tümüyle hazır yemeklerle beslenen bir insanken sağlıklı yemek tarifleri öğrenmeye ve kendi evinde yemek pişirmeye çalışıyor. Bedenini hareket ettirmekten hoşlanmayan bir insanken dans gibi kendisine eğlenceli gelen sporlar deniyor. Ardından da bu değişimleri şöyle yorumluyor: “Belki Ozempic’in etkileri sonsuza dek sürmeyecek. Belki de tolerans geliştireceğim ve iştahım baskılanmayacak. Ama öyle bile olsa bu ilaç lehine bir argüman öne sürülebilir. İlaç alışkanlıklarımıza kökten müdahale edip büyük bir değişiklik yapmamız için bir pencere aralayabilir. Bu ilaçları sonsuza dek kullanabilecek miyiz bilmiyorum, ama şayet sadece kısa bir süreliğine kullanacaksam, en azından onlarsız bir geleceğe hazırlanmak için onların yardımıyla kendimi değiştirebilirim.”

Hari’nin bu bakış açısı bana antidepresanları anımsattı. Özellikle depresyon, anksiyete ve ADHD gibi tanılarda bu ilaçlar doktorlar tarafından ciddi sonuçları önlemek için yazılsa da çoğunlukla bir ömür kullanamıyoruz. Birkaç yıl içerisinde kontrollü şekilde bırakılmaları gerekiyor ve bu sürede düzenli doktor kontrolü ve terapinin de desteğiyle ilaçların bizim için yaptığı bazı etkileri başka şekillerde nasıl canlandırabileceğimizi keşfetmek üzere çalışıyoruz. O halde bu ilaçlar da beslenme konusunda benzer şekilde kullanılabilir mi?
Yanıt bence evet olabilir. Bununla birlikte tıpkı antidepresanlar konusunda olduğu gibi burada da insanların bu ilacı bu çabayı göstermek için değil, aksine ekstra bir çaba harcamadan sonuca erişmek için kullanacağını düşünüyorum. Günün sonunda kitabın ismi bence kendi oksimoron’unu oluşturuyor. “Sihirli haplar” umulduğu kadar sihirli değil ve bizi yıllar sürecek araştırmalar & tartışmalar bekliyor…
Kapak Fotoğrafı: unsplash.com/@frostroomhead
İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Ya Nörotipik Değilsek
İlk yorumu siz yazın!