Sinemada Kurgu ve Ritim: Eisenstein’dan Georges Méliès’e
Bir filmin en önemli unsurlarından biri, şüphesiz kurgu. Filmin, İngilizce karşılığına baktığımızda “motion picture”, hareketli görüntü anlamına geldiğini görüyoruz. Ancak, hareketli görüntüler kendi başlarına hareket etmiyorlar. Analog dönemde, bir pelikülün üstüne dikey bir şekilde birbirini art arda izleyen görüntüler diziliyordu. Günümüz dijital döneminde ise bir kurgu programında, doğrusal bir düzlemde art arda sıralanarak hareketler sıralanıyor.
Elbette, bu sıralama bir sinema filmini açıklamaya yetmiyor. Zira, burada devreye giren “kurgu” kavramının altını çizmek lazım. Kurgu, Hugo Munsterberg’e göre sinema ile psikanaliz ilişkisi içerisinde seyircinin karanlık bir odada tiyatroya nazaran beyazperdede gördüğü uzamı bilişsel süreçler ile birlikte kendi maddi hayatıyla ilişkilendirmesinden doğuyor. Walter Benjamin ise meşhur Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilen Sanat Yapıtı adlı makalesinde Munsterberg’in düşüncelerini paylaşmakla birlikte kurgunun seyircinin film ile özdeşim kurması ve filmde deneyimlenen oyunculukların birleştirilmesinde, gerçeğin yeniden üretilmesinde önemli bir unsur olduğunu ifade ediyor. Sinemanın daha “Sanat mı, değil mi?” diye tartışıldığı dönemlerde D.W. Griffith’in günümüz klasik anlatı sinemasının kurgu anlayışının temellerini atan bir yönetmen olarak farklı mekanlarda çekilen çekimlerin kurgu ile birleştirilerek hikâyenin aynı yerde geçtiği illüzyonunu yaratttığını görüyoruz. Melies’in ise Griffith’ten on küsur sene önce Ay’a Seyahat adlı filminde tragedyadan ödünç aldığı “üçlü akt” sistemi ile hikâyesini anlatmaya başlaması sinemada kurgu dilini oluşturmaya başlayan örneklerden biri sayılabilir. Ancak bilinçli olarak Sovyet Montaj Ekolü, sinemada kurgu üzerine düşünmeye başladığı, sinema okullarında –ki okullarda dillere pelesenk olan bir örnektir- Pudovkin, Kuleşov gibi kuramcıların planların yer değişimi ile anlamın nasıl üretildiği üzerine çalışmalar diziliyor.
Diğer yandan Eisenstein’ın kurgu formülasyonları bu yazıyı etkileyen bir formülasyon olduğunu söylemeliyim. Zira kurgu çeşitlerini beşe ayrılıyor: 1. Metrik kurgu 2. Ritmik kurgu 3. Tonal kurgu 4. Üst tonal kurgu 5. Entelektüel kurgu. Metrik kurgu görüntünün uzunluğuna göre ve müzik kalıbına uygun bir şekilde kurgulanması üzerine kurulu. Ritmik kurgu ise kadraj içindeki devinime göre yapılan ve zıtlıkların çarpışmasından yararlanan kurgu biçimi. Tonal kurgu ise kadrajdaki renkler ve tonların niteliğine göre yapılan kurgu olarak anlaşılabilir. Üst tonal ise ilk üç kurgu biçiminin bileşimi ya da alışverişinden yararlanıyor. Son olarak, entelektüel kurgu ise en bilindik örneği olan Kuleşov Etkisi ile açıklamak gerekirse, Eisenstein’ın deyimiyle “çarpışan görüntülerin” birer anlam oluşturması. Bir adamın yakın planı, bir kadının planı şehvet anlamını oluşturabilmesi şeklinde örneklendirebiliriz.
Esas konuya gelecek olursam şayet, henüz birikimli bir çalışma alanına sahip olduğundan bahsedemem. Film kuram kitaplarında, sanat tarihi kitaplarında görsel ritimden, hikâye ritminden alt başlıklar halinde bahsedilse de üstüne yazılması, düşünülmesi gereken bir alan Sinemada Ritim. Karen Pearlman’ın Ritimlerin Kurgusu (Ayrıntı Yayınları) adlı kitabı, sinemada kurgu çalışmaları içinde kurgu ve ritim ilişkisini inceleyen ender kitaplar arasında sayılabilir. Konuya devam etmeden şu temel soruları sormak gerekir: Ritim nedir? Kurgu ve ritim denince ne anlaşılmalı? Neye göre ritim oluşur?
Ritim genellikle tempo veya tekrar ile karıştırılan fakat bunları kendi içinde barındıran bir kavram. Ritim, içinde hareketi, tekrarı, tempoyu barındırıyor. Ritim, Lefebvre’nin Ritimanaliz çalışmasında belirttiği gibi insana özgü. İnsan, zaman ve mekânda hissettiği devinimleri anlamlandırabilmesi adına ölçümlerle ediniyor. Bu ölçüm ilkin nabız olabilir. Zira herkesin yaşam ritmi, kalp atışı, hızı ve yavaşlığı algılayışı farklı olsa da güneşin batışı ve doğuşu, mevsimlerin bölümü herkesçe aynı algılanıyor. Dolayısıyla ritim hem evrensel hem de öznel şekillerde algılanabiliyor. Sinema filmine bakıldığı zaman da seyirci filmdeki duygusal yoğunluğa göre nabzının hızlandığını ya da kendi dinamiklerine göre “hızlı”, “yavaş” hissedebiliyor. Lakin burada mesele seyirciden ziyade kurgucu nazarında sinema ve ritim ilişkisi. Evrensel bir kurgu sistemi olmadığı için birçok kurgucu ya “göz kırparak” ya “belli devinimler göstererek” ya da “içine doğduğu” gibi filmi kurguladıklarını ifade ediyorlar. Yukarıda bahsedilen hareket bu bağlamda önemli bir unsur. Planlarda oyuncunun hareketleri, kamera hareketlerinin belirginliği kurgucuların planlar arası ritimler oluşturmasında yardımcı oluyor. Öte yandan, tekrar meselesi de önem kazanıyor. Hangi kombinasyonlar film süresince devamlı olarak tekrarlanıyor? Eğer, bu devamlılık dışında eğreti duran ayrıksı bir unsur saptanırsa filmin ritminin bozduğu anlaşılıyor.
Sinemanın ritimde tutarlılığı, öznellik dışı nesnel denebilecek unsurların arasında bunlar sayılabilir. Yine de buna ek olarak kadraj içinde oluşturulan mizansen de mühim. Kontrast, ışıklandırma, renklerin kullanımı, şekiller ve çizgiler, uzamın derin mi düz mü olduğu ve hangi kombinasyonların kullanıldığı da filmin görsel ritmini belirliyor. Bunların hiçbiri birbirinden ayrı düşünülemez. Bilakis aralarında diyalektik bir bağ bulunuyor. Tüm bu unsurlar bir vuruş olarak değerlendirilebilir. Her bir boşluk bir tekrarlanmayı, tempo varlığını gösteriyor. Bir filmle örneklendirmek gerekirse, ki açık seçik ayrıntıları görebilmek açısından akılda belli fikirlerin oluşmasını sağlıyor. James Bond serisinin sondan bir önceki filmi Spectre’ın açılış plan sekansında “Ölüler Günü’nü” de simgeleyecek şekilde renk kontrastının sürekli kullanımı, dolly hareketi, açılmalar, uzaklaşmaların kullanımı; filmdeki James Bond ve yanındaki kadının hareketlerinden de faydalanarak bir ritim oluşturuyorlar. Ayrıca, her hareketin bitimi ve başlangıcında yeni enformasyonların oluşması da filmde bir vuruş, bir ritim belirtisi sayılıyor.
Eisenstein’a da bağlamak gerekirse konuyu, ki kendisi müzikten faydalanarak montaj kuramını besliyor, Potemkin Zırhlısı’nın Odessa Merdivenleri sekansında da benzer unsurları “ritmik kurgu” kavramını da kullanarak yakalamak mümkün.
Toparlamak gerekirse, sinemada ritim hareket, tekrar ve temponun görsel ile anlatısal anlamda bir tutarlılık dahilinde oluşturulması üzerine halen çalışılmakta olan bir alan olsa da sinemada kurgu bağlamında oldukça ufuk açıcı bir konu olduğunu söylemek mümkündür.
Kapak Fotoğrafı: Ekşi Şeyler
İlginizi çekebilir: Ali Berk Perçiner’den Şiirsel Sinema
İlk yorumu siz yazın!