İlk yorumu siz yazın!
Sonbahar Filmleri: Süveter Havasını Özleyenlere Öneriler
Grup Gündoğarken’in “Bir Yaz Daha Bitiyor” şarkısındaki “Bir yaz daha bitiyor, gökyüzü bulutlandı.” sözü bizlere yazın bitmesini haber vererek gerçek yaşama davet etse de her daim günlük sıkıntılarımızdan biraz olsun uzaklaşabileceğimiz alanı sağlayan sinema imdada yetişiyor! Sonbaharın yoğun hissedilmeye başlandığı bu zamanlarda yazın yorgunluğunu koltuğunuzda mevsimin atmosferini barındıran filmleri izlerken atabileceğinizi umuyorum. İyi seyirler!
Sonbahar Filmleri
Knives Out | 2019
Dilimize “Bıçaklar Çekildi” adı ile çevrilen film 85. yaş gününde evinde ölü bulanan ünlü bir yazarın ölümünü araştıran bir dedektifin aileyi irdelemeye başlamasını ve ölümün arkadasındaki gerçeği öğrenme serüvenini konu alıyor. Sonbahar renk paletlerini bolca görebileceğimiz, karakterlerin “old money” hayat tarzına yakışan stillerine uygun süveter, atkı ve bolca mont ve ceket arasında olan İngilizcede “pea coats” olarak adlandırılan dış giyim türünün ilham veren örneklerine sıkça yer veren bu film aynı zamanda 1890’larda inşa edilmiş gotik bir malikane geçmesinden ötürü oldukça mevsime yakışan bir atmosfere sahip. Rian Johnson tarafından yazılıp yönetilen filmin kadrosunda Daniel Craig, Jamie Lee Curtis, Chris Evans, Ana de Armas, Toni Collette, Katherine Langford ve daha bir çok ünlü isim yer alıyor. 130 dakikanın nasıl geçtiğini anlamadan izleyeceğiniz bu film gizem türü sevenler için ideal bir sonbahar eğlencesi.
Little Women | 2019
Louisa May Alcott tarafından yazılan romandan uyarlanmış, sinemaseverler tarafından başarılı bir uyarlama olarak görünen yapım Greta Gerwig tarafından solo yönetilen ikinci film. Bu versiyonu farklı kılan elementlerden en önemlisi olarak oyuncu kadrosunu göstermek çok da yanlış olmaz. Ailenin birbirinden farklı dört kızı Meg, Beth, Amy ve Jo’nun yaşadıklarını anlatan filmde March kardeşleri Emma Watson, Eliza Scanlen, Florence Pugh ve Saoirse Ronan canlandırıyor. Amerikan edebiyatının en önemli bir eserlerinden biri olarak kabul edilmiş olan Küçük Kadınlar’ın bu versiyonunda karakterlere hayat veren oyuncuların hiçbirinin Amerikalı olmaması ise tam bir ironi. Kadroda yer alan diğer bilinir isimlerden bazıları Meryl Streep, Laura Dern, Louis Garrel ve Timothee Chalamet. Sonbahar günü içilen sıcak bir çay hissi veren bu dokunaklı öyküyü beğenenler Susan Sarandon, Winona Ryder, Kirsten Dunst, Christian Bale gibi meşhur isimlerin yer aldığı 1994 yapımı aynı adı taşıyan uyarlamayıda izleyebilir.
Silver Linings Playbook | 2012
Matthew Quick’in aynı isimli kitabından David O. Russell’ın yönetmenliğini üstlendiği dilimize “Umut Işığım” olarak çevrilen bu film aldığı Akademi Ödülleri ile aklımızda kalmasının yanı sıra izledikten sonra içimizde bıraktığı sıcaklık hissi ile de kalbimizde ayrı bir yer kazandı diye düşünüyorum. Yaşadığı ani bir travma sonrası kendi kaybederek sekiz ayını rehabilitasyon merkezde geçirmesinin ardından ailesinin evinde dönen Bradley Cooper tarafından canlandırılan Pat’in hayatını tekrar yoluna koymaya çabasını sade bir mizah ile duygulandırarak anlatan bu filmi izlemeyen herkese öneriyorum. Bir sonbahar gününde izlenmesinin ayrı keyif vereceğini düşündüğüm filmin kadrosunda olan diğer isimlerden bazıları Jennifer Lawrence, Robert De Niro, Jacki Weaver, Chris Tucker. Kitabı ile kaçınılmaz farklılıklar gösteren bu filmin hikayeyi anlatım biçimini kitabınkinden daha fazla beğendiğimi itiraf ediyorum. Bu yüzden önce kitabının okunması konusunda bir ısrarım yok.
The Devil Wear Prada | 2006
Her ne kadar klasik bir ‘chick flick’ filmi gibi görünsede izleyenlerin bildiği üzere dilimize “Şeytan Marka Giyer” adıyla çevrilen film bundan çok daha fazlası. New York’da geçen film Andrea’nın moda sektörünün en prestijli dergisinde işe girmesini konu alıyor. Gazeteci olmak isteyen Andrea için bu dergide girdiği asistanlık işi moda sektöründeki kadınların hayal işi olsada Andrea zorlu patronu Miranda Priestly ile bir yıl çalıştıktan sonra istediği her işte çalışabileceğini düşündüğü için hevesli olmadan kabul ettiği bu iş onu apayrı bir hayata sürükler. Andrea’nın iş hayatındaki zorluklarla mücadele ederken kişisel hayatı ile kopmaya ama bir o kadar da kendini tanımaya başladığı bu hikayeyi izlerken New York koşuşturmasına, 2000’lerin en iyi stillerine (evet Madonna’nın Vogue adlı şarkısının çaldığı o sahneden bahsediyorum) ve muhteşem bir oyuncluğa kelimenin en iyi anlamıyla maruz kalıyoruz. Anne Hathaway, Meryl Streep, Emily Blunt, Stanley Tucci’nin kadroda yer aldığı bu film 2007 yılında Akademi Ödüllerinde En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Kostüm Tasarımı adaylıklarında yer aldı (klasik bir chick filmi olmadığı söylemiştim). Sonbahar stiline ilham arayan herkesin vakit ayırarak ve not alarak izlemesi gereken bu filmi iyi vakit geçirmek isteyen herkesin seveceğini umuyorum.
Hide and Seek | 2005
2000’lı yılların en sevdiğim korku filmlerinden olan dilimize Saklambaç adı ile çevrilen bu film genel olarak bakıldığında barındırdığı bol kahverengi tonlarının yanı sıra filmin başlangıcında yaşanan trajedinin seyirciye yansıtılması amacıyla kullanılan soluk renklerinden, sosyo-ekonomik olarak orta üst sınıf mensubu karakterleri barındıran Amerikan filmlerinden alıştığımız bahçeside evin kendisi gibi büyük olan mekanlarından ve karakterlerin kıyafetlerinden ötürü bende sonbaharı çağrıştırıyor. Eşinin ani ölümünden etkilenen David, küçük kızı Emily ile birlikte üzüntülerini gölgeleyebilmek adına şehirden taşınır ama Emily annesinin intiharından sonra Charlie adını verdiği hayali arkadaşı herşeyi daha karmaşık hala getirir. Filmin kadrosunda Robert De Niro, Dakota Fanning, Famke Janssen, Elisabeth Shue, Melissa Leo yer alıyor. 2000’li yılların en yetenekli çocuk oyuncularından olan Dakota Fanning bir rivayete göre filmin posterinde adının Robert De Niro’nun yanında yer alması için ücretinin büyük bir bölümünün kesintisini kabul etmiş. Öte yandan filmin yönetmeni John Polson Emily rolü için “yeni bir Dakota Fanning” yani yeni bir yetenekli ve çalışkan çocuk oyuncu bulmak istediğini itiraf etsede bulamadığı için film Dakota Fanning ile devam etmiş. Filmin iki tane alternatif sonu var filmi izleyen korku filmi seven herkese her ikisini de izlemesini öneririm. Her iki son sahnenin de birbirinden ürkütücü olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Corpse Bride | 2005
Sop-motion animasyon tekniği ile çekilmiş olan bu animasyon müzikal 2000’li yılların belki de en sevdiğim animasyonu. Gotik kurgu denince titiz detayları ve ilginç mizahı ile başak burcu yönetmen Tim Burton’dan daha usta bir isim aklıma gelmiyor. Sevdiği kadın Victoria ile evleneceğini gününün heyecanlı bekleyişinde olan Victor kendi kendine yüzük takma provasını yaparken yüzüğü filmin adında geçen Ölü Gelin’in parmağına takar ve Ölüler Diyarı’na götürülür ve Victor’un Victoria’a ile beraber olduğu, ait olduğu Yaşayanlar Dünyası’na kavuşma serüveni başlar. Tim Burton’un iyi arkadaşı olan Johnny Deep, yine gotik ya da karanlık hikayeler denince akla gelen ünlü oyuncu Helena Bonham Carter, Emily Watson karakteri seslendiren kadroda yer alan bazı isimleri oluşturuyor. Sıcak bir çay ve battaniye ile ve tabi mümkünse yağmurlu bir günde bu filmi izlemenin herkesin keyfini yerine getireceğini düşünüyorum.
A Series of Unfortunate Events | 2004
Anne ve babalarını yangında kaybettikten sonra Violet, Klaus ve Sunny adlı 3 kardeşin aile servetinin peşine düşen Kont Olaf ile mücadelelerini anlatan film, Lemony Snicket’ın aynı isimli kitaplarından uyarlanmıştır. Kont Olaf karakterine Jim Carrey hayat verirken Meryl Streep, Jude Law gibi isimler de filmde yer alıyor. On üç kitabın ilk üçünü barındıran filmi seven herkese kitaplarıda tavsiye ediyorum. Jim Carrey’nin mizacına rağmen korkunç bir karakter olan Kont Olaf kitaplarda bu mizaçtan tamamen uzak, günlük hayatımızda asla karşılaşmak istemeyeceğimiz bencil, takıntılı ve acımasız bir karakter olarak çok başarılı işlenmiş bir kurmaca. Ve yine filmi beğenenler 2017 yapımı Kont Olaf’ın Neil Patrick Harris tarafından canlandırıldığı, seyirciler tarafından beğeni toplamış olmasına rağmen Netflix tarafından yeni sezonu onaylanmayan diziye de göz atabilirler.
Gothika | 2003
Korku türünü sevenler için önereceğim Mathieu Kaaovitz tarafından yönetilen bu film akli dengesi yerinde olmayan kadın suçlular ile çalışan psikolog Miranda’nın birden değişen hayatını konu alıyor. Yağmurlu bir günde işten çıktığında araba kazası geçiren ve olayları tam olarak hatırlayamayan Miranda uyandığında çalıştığı kliniğin yöneticisi olan kocasını öldürmek ile suçlanıyor. Psikolog olarak çalıştığı kliniğe hasta olarak yatırılan Miranda bu suçu işlemediğini kanıtlamaya çalışırken bu cinayetin kinci bir ruhun yaşattığı korku dolu anlarını atlatmaya çalışıyor. Sonunda ne çıkacağını heyecanla beklediğimiz ve bu bekleyişi korku dolu anlarla besleyen filmin kadrosunda Halle Berry, Penelope Cruz, Robert Downey Jr. yer alıyor. Elinizdeki sıcak çayı dökmenize sebep olacak çekimleri Montreal’de yapılan bu film 2003 yılında kasım ayının son perşembesi kutlanan Şükran Gününden önceki cuma günü vizyona girerek 19.3 milyon dolar tutarında bir gişeye imza atmış. Negatif yorumlara rağmen toplam 141,6 milyon hasilat yapan çekimleri her ne kadar ilkbaharda başlamış olsada bu korku filmini yağışlı bir sonbhar gününde korku filmlerini seven herkese öneriyorum.
Mona Lisa Smile | 2003
“Hollywood filmi” denince akla gelen ünlü oyuncu kadrosu, meşhur bir yönetmen, iyi bir senaryo gibi tüm öğeler bu filmde mevcut. BAFTA Ödüllü yönetmen Mike Newell tarafından yönetilen film Katherine Watson adlı genç bir sanat tarihi hocasının ülkenin en başarılı öğrencilerinin okuduğu okul olan kız koleji Wellesley’de çalışmaya başlamasıyla başlıyor. Bu kolejde öğrencilerin mezun olduktan sonra idealist bir yoldansa kadınlara empoze edilmiş, alışılmış yola yönlendirilen, tutucu bir kesimin etkini görür. Birbirinden farklı karakterlere sahip öğrencilerine kendi istediklerinin peşinden gitmelerini öğretmeye çalışan Katherine’ı Julia Roberts, tutucu bir yetiştirilme tarzı ile büyümüş ve bu yolda giden Betty’i Kirsten Dunst, Katherine’in Yale Üniversitesi’nde hukuk okuması için teşvik ettiği ama bir yandan da erkek arkadaşından evlenme teklifi almayı bekleyen Joan’ı Julia Stiles, cesur ve diğer kızlardan daha farklı bir aile kökeni olan Giselle’i Maggie Gyllenhaal canlandırıyor. Öğrencilerine ne düşünmelerinden ziyade nasıl düşünmeleri gerektiğini öğretmeye çalışan Katherine’de öğrencilerinden çok şey öğrenerek seyirciye insanların değişebileceğini ve beklenenlerden her daim daha fazlası olduğunu 50’lerin atmosferini sıcak tonlarla seyirciye sunuyor.
Underworld | 2003
Modern dünyada geçmesine rağmen vampir öykülerinin barındırmasını gerektiğini düşündüğüm gotik öğelerin kullanımını çok başarılı bir şekilde uygulayan serinin ilk film vampirlerin ve Lycan denen kurt adamlar arasındaki savaşı anlatır. Selene adında bir vampirin iki ırk arasındaki kavga esnasında bir Lycan tarafından ısırılan Micheal’ı kurtarması sonrası gelişen aksiyon dolu öyküyü konu alan bu film şimdiden bir kült oldu diyebiliriz. Lycanların Michael’ı neden istediklerini araştırırken ona ilgi duymaya başlayan Selene’ın baş karakter olduğu serinin ilk filmi benim kişisel favorim diyebilirim. Öte yandan serinin diğer dört filmininde kesinlikle izlenmeye değer olduğunu düşünüyorum. Len Wiseman tarafından yönetilen film Wiseman’ın ilk yönetmenlik deneyimi. Yönetmen filmin başrolü Serene karakterini canlandıran aslan burcunun özelliklerini fazlasıyla yansıtan Kate Beckinsale ile tanıştıktan sonra öğretmen eşi ile boşanıyor. Lycan türünün lideri Lucian’ı canlandıran aynı zamanda sekiz yıldır Kate Beckinsale ile evli olan Michael Sheen 2009 yılında vizyona giren filmin üçüncü filminde de yer alıyor ama bu filmde eski eşinin bir rolü bulunmuyor. Filmin kendisi kadar kaotik bir set ortamının hakim sürdüğü bu seriyi Macaristan’ın gotik unsurları ve karanlık atmosferi sebebi ile sonbahara yakıştırdığımı söyleyebilirim.
Sweet November | 2001
Beyaz perdenin beğenilen ikililerinden olan ama benim kimyalarını asla beğenmediğim Keanu Reeves ve Charlize Theron’un başrolde olduğu bu film sürücü sınavında tanışan, birbirlerinden oldukça farklı karakterlere sahip Nelson ve Sara adlı iki karakterin ilişkisini konu alıyor. Oyuncuların birbirileri olan kimyasını sevmediğim gibi filmi de sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Yinede dilimize “Kasımda Aşk Başkadır” olarak çevrilmiş bu filmi sonbahar filmleri listesine eklememenin uygun olmayacağını düşündüm. 1968 yılında aynı isimden uyarlanmış olan bu filmi 2000’lerin başlarını ve romantik Hollywood hikayelerini seven sinemaseverler ekranda görmeye aşına oldukları simaları izlemek istedikleri bir sonbahar gününü bu filme ayırabilirler. Ayrıca kötü bir karar aldığınızı fark ettiğinizde Charlize Theron bu filmde yer almak için Pearl Harbor filmindeki Evelyn karakterini oynamayı geri çevirmiş olduğunu hatırlayarak kendinize yüklenmemenizi tavsiye ediyorum.
You’ve Got Mail | 1998
Beyaz perdede beğenilen ikililerinden olan ve benim de kimyalarına bayıldığım Tom Hanks ve Meg Ryan’ın başrolde olduğu bu film kitap okumayı ve romantik filmleri seven herkesin hoşuna gideceğine eminim. Günümüzde internet üzerinden yeni insanlarla tanışmak oldukça yaygın. 90’ların sonlarında ise bu o kadar yaygın değildi. Büyük bir kitapçı zinciri sahibi Joe ile bağımsız bir kitapçı sahibi olan Kathleen’in internet üzerinden tanışıp birbirilerinden hoşlanmaya başlayan iki insanken, günlük hayatlarında aslında birbirleri ile çıkar çatışması yaşayan iki insandır. Joe ve Kathleen’nin ilişkisini konu alan “When Harry Met Sally” adlı filmin yazarı Nora Ephron tarafından yönetilen ve dilimize “Mesajınız Var” olarak çevrilen bu filmi izlerken insanlara karşı güven problemi duyan insanlardansanız film boyuncu kendinizi herşeyin geçmişte nasıl, günümüzde ise nasıl olduğunu düşünürken bulabilirsiniz. Tabii genel itibariyle bu romantik komedi filmini güneşli ama serin bir sonbahar günü izlerken oldukça keyif alacağınızı düşünüyorum.
Stepmom | 1998
Hem sonbahar hem kış için ideal bir aile filmi. Harry Potter filmlerinin ilk ikisi ve Home Alone filminin yönetmeni olarak bildiğimiz Chris Columbus tarafından yönetilen film 90’larda New York’da geçiyor. Sonbahardan kışa geçen sürede geçen film, boşanmış Luke ve Jackie’nin çocukları ile beraber yeni hayatlarına alışma sürelerini konu alıyor. Luke’un genç sevgilisi Isabel de bu alışma sürecinin önemli bir parçasıyken aynı zamanda alışmanın zorlayıcı kısmınıda istemedende olsa kendisi oluşturuyor. Julia Roberts, Susan Sarandon, Ed Harris, Jena Malone ve Liam Aiken beş ana karakteri canlandırırken muhteşem bir uyum oluşturarak hikayeye ve karakterlere ısınmamızı kolaylaştırıyor. Demeden geçmek istemem Liam Aiken Harry Potter rolü için düşünülen son iki adaydan bir diğer isim. Tatlı ama yeri zaman göz dolduran ve bir o kadar da insanı etkileyen bu filmin müziklerini ise John Williams yapıyor. Başarılı bir kadronun oluşturduğu, basit ama bir o kadar etkileyici bir senaryoya sahip bir film izlemek isteyen, 90’ların sonbahar stilininden ilham almak ya da eğlenceli müziklerle dolu bir film izleme havasında olan herkese bu filmi öneririm.
Autumn in New York | 2000
Başrolünde Richard Gere ve Winona Ryder’ın olduğu bu film adından da anlaşılacağı üzere tam bir sonbahar filmi. 40’lı yaşlarının sonlarında çapkınlığı ile meşhur Will’in, 22. yaş gününü henüz kutlamış Charlotte ile kurdukları ilişkiye odaklanan bu film Hollywood’dan beklenen dram romantik kategorisine ait bir filmin sunmasını beklediğimiz her şeyi sunma konusunda oldukça başarılı. Richard Gere’ın beyaz perde kimyası denince akıllara Julia Roberts gelsede açıkcası bu filmde Winona Ryder ile oldukça başarılı bir kimya yakaladıklarını söyleyebilirim. Film sonbahar renklerini New York üzerinden oldukça başarılı vermesinin dışında yumuşak tonları ve doğru seçilmiş jazz parçalarından oluşan soundtrack derlemesi ile romantik hissettiğiniz bir sonbahar günü için özellike iyi bir seçim.
Conte d’automne | 1998
Fransızcadan çevirisi “Bir Sonbahar Hikayesi” olan Eric Rohmer’in “Dört Mevsim Hikayeleri” olarak adlandırdığı hikayelerinden sonbahar bölümünü işleyen bu filmde diğer tüm Rohmer eserleri gibi izledikten sonra üstünüze hoşunuza gidicek bir hafiflik hissi bırakıyor. 45 yaşında olan Magali çocukları evden ayrıldığından beri yalnız bir hayat sürmekteyken arkadaşı Isabelle Magali’nin haberi olmadan yalnız kalpler sayfası olarak anılan bir platforma onun için profil oluşturuyor. Gerald adında biri ilana cevap verirken oğlunun sevgilisi ise felsefe hocası olan Etienne ile tanıştırmak için adım atıyor. Çekimlerin sadeliği, yoğun fikirler barındıran diyaloglar ve oyuncuların doğallığı ile kurgudan ziyade gerçeklikten bir kesit izlenimi uyandıran bu filmi henüz havaların tam da soğumadığı ama etrafımızdaki renklerin kahverengi tonlarına büründüğü eylül ayının bir pazar günü sabahına yakıştırıyorum.
Practical Magic | 1998
Filmi izleyene kadar birbirleri ile uyumlarının bu kadar başarılı olacağını düşünmediğim Sandra Bullock ve Nicole Kidman’ın başrolde olduğu bu film Sally ve Gillian adlı iki kız kardeşin hayatına odaklanıyor. Anne ve babalarının ölümünden sonra teyzeleri ile büyüyen bu kız kardeşlerin ailedeki tüm kadınlar gibi büyü yapabilme yeteneğine sahiptirler. Bu yetenek beraberinde bir lanet getirmektedir. Aşık oldukları erkeklerin zamansız ölümlerine mahkum oldukları bir hayat süren, bibrbirlerinden farklı karakterlere sahip iki kardeşin doğaüstü güçlerle verdikleri mücadeleyi konu alan film kült klasik olarak kabul görüyor. Hikaye ABD’de New England’da geçsede çekimler batı hava koşullarının istenmesi ve finansal nedenlerden ötürü aslında San Juan Strait/Washington’da gerçekleşmiş. Film ekibinin çekim sürecinde doğaüstü elementlerin etkisini çok hissettiklerini iddia etselerde bu doğru mu yoksa filmin pazarlaması için ortaya atılan bir söylenti mi olduğuna yönelik kesin bir cevap yok. Sıcak bir hikayeyi doğaüstü öğeler ile başarılı bir şekilde kurgulayan bu film günlük koşuşturmanın stresini başarıyla üstünüzden atmanızı sağlayacağını düşünüyorum.
Good Will Hunting | 1997
Senaryosunu oyunculukları ile bildiğimiz Matt Damon ve Ben Affleck’in yazdığı ve Akademi Ödüllerinde En İyi Özgün Senaryo Ödülü almış bu film, ABD’nin en iyi üniversitelerinden biri olan MIT’de hademe olarak çalışan Will adlı bir gencin bir gün tahtaya yazılmış olan imkansız olarak adlandırılan problemi kolaylıkla çözmesinden sonra problemi yazan Profesör Gerald tarafından keşfedilmesi ile başlıyor. Çocukluk arkadaşları ile karıştıkları bir kavga sonrası hapise gönderilen Will, bu durumdan Gerald yardımı ile kurtulur. Will’e kefil olmayı kabul eden Gerald bir şart ortaya koyar. Bu şarta göre Will’ın bir terapist ile görüşmesini gerekmedir ve Will bunu kabul edererek terapisti Sean ile tanışır. Bir yandan uzun süredir tanıdığı arkadaşları ile ilişkisi bir yandan da yeni tanıştığı ve hoşlandığı Skylar’a duyduğu hisseleri çözümlemeye çalışırken potansiyelinin ona sandığından çok daha farklı bir hayat sağlayabileceğine ikna edilmeye çalışılan Will’ın öyküsünü beklenilenden çok daha dokunaklı ve etkileyici çıkıyor. Gus Van Sant tarafından yönetilen filmin kadrosunda Will karakteri ile Matt Damon, Sean rolü ile En İyİ Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Akademi Ödülü alan Robin Williams, Skylar rolü ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Akademi Ödüllerinde aday gösterilen Minnie Driver, Gerald rolü ile Stellan Skarsgard ve Will’in çocukluk arkadaşları rolünde Ben Affleck ve oyunculuğunu abisinden çok daha başarılı bulduğum Casey Affleck yer alıyor. Taciz skandalı ile anılan Harvey Weinstein Minnie Driver’ı yeterince tatlı bulmadığı için Skylar rolünü başka biri tarafından oynanmasını istemiş. Yönetmen ve senaristler ise Driver’ın oynaması konusunda ısrarcı olmuşlar ve oyuncu günün sonunda Akademi Ödüllerine aday gösterileceği bir performans sergileceği kadar başarılı bir performansa imzasını atmış. Elliott Smith’in şarkılarını bolca duyacağınız bu filmi henüz izlemediyseniz bu sonbaharda motivasyon ihtiyacı hissetttiğiniz bir gün bu dokunaklı ve derin filmi izlemek için vakit ayırabilirsiniz.
Matilda | 1996
İngiliz yazar Roald Dahl’ın sevilen kitabından uyarlanan film, kitap okumaya düşkün Matilda adlı özel yetenekleri ve üstün bir zekaya sahip bir kızın karakterleri ondan apayrı olan anne ve babasına ders vermeye çalışmasını anlatıyor. Bu keyifli film, sempatik baş karakteri ile izleyenlerin akıllarına kazınıyor. Matilda karakterine Mara Wilson hayat verirken komedi rolleri ile bilinen Danny Devito hem Matilda’nin babasını canlandırırken aynı zamanda filmin yönetmenliğini de üstleniyor. Çocuk oyuncu olan Mara Wilson filmin çekim süresinde annesini meme kanserinden kaybediyor ama annesinin dört yaşında ona okuduğu ve hayranı olduğu bu kitabın filminin çekimlerini ona adamak adına bitirmeyi istiyor. 2013 yılında film ekibi bir çay partisi düzenleyerek en sevdikleri repliklerini söyledikleri bir birleşme yaşıyorlar.
Hocus Pocus | 1993
Ülkemizdeki popülaritisinden tam emin olamasamda ABD’de 90’ların çocuk filmleri denince akla gelen bu film ilk gösteriminden uzun bir süre sonra ikinci filmi ile hikayesini 30 Eylül 2022’de tekrar beyazperdeye taşıyor. Film cadılıktan idam edilmiş üç kız kardeşin Max adlı bir çocuk tarafından tekrar hayata getirilmesini anlatıyor. Bir günlüğüne hayata dönen bu cadılar Max’ın elindeki büyü kitabına ulaşmaya çalışırken. Max’in Salem kasabasını bu dertten kurtarmaya çalışması seyirciye sürükleyici bir hikaye sunar. Sex and the City’deki Carrie rolü ile bildiğimiz Sarah Jessica Parker, Bette Midler, ve Kathy Najimy Sanderson kardeşleri canlandırırken Omri Katz ve American Beauty filmi ile bildiğimiz Thora Birch’u Max ve kardeşi Dani rolünde izliyoruz. Sanderson kardeşlerinde yer alacağı, 2022’de devam filmi olarak vizyona girecek ikinci filmi izlemeden önce sıcak bir atmosferi ince espiriler ile zenginleştiren serinin ilk filmini keyifli vakit geçirmek isteyen herkese öneriyorum.
Bram Stoker’s Dracula | 1992
Sonbaharın karanlık atmosferine çok yakışan bir sinematografiye sahip bu gotik hikaye tam bir klasik. Hemen hemen herkesin aşina olduğu bu hikayeyi Francis Ford Coppola’nın perspektifinden izlemenin keyfi bir başka oluyor. Jonathan Harker genç bir avukat katibidir. Londra civarında ev alan Kont Dracula’nın gayrimenkul işlemlerini tamamlamak için patronu tarafından Transilvanya’ya yollanan, Mina adlı bir kadın ile nişanlı bu genç avukat çok süre geçmeden doğa üstü varlıklara ve olaylara şahit olmaya başlıyor. Kadroda Gary Oldman, Keanu Reeves, Anthony Hokins, Winona Ryder gibi oyuncuları barındıran bu şahane filmi izlemeden geçmemenizi öneriyorum. Set dedikodularına göre Gary Oldman ve Winona Ryder film çekimlerinden önce anlaşabilmelerini rağmen, filmin çekim süresince kadronun geri kalanını şok edecek kadar birbirilerinden hiç hoşlanmamış ve anlaşamamışlar. Bunun sebebi hiçbir zaman açıklanmadığı için tam bir doğruluk payı var mı kimse emin olamıyor. Benim fikrim bu anlaşmazlığın sebebinin Ryder’ın akrep burcu Oldman’ın ise koç burcu olmasından kaynaklandığı yönünde. Öte yandan filmin gösteriminden yıllar sonra Keanu Reeves filmdeki performansından hiç memnun olmadığını dile getiriyor. 90’ların en sevilen isimlerinden olan ve günümüzde hala sevmeyeninin çok bulunmadığı nadir ünlülerden olan meşhur aktör film için gereken eneejiyi toplayamamış olduğunu dile getiriyor. Coppola Reeves’in rolü Jonathan için Johnny Deep’i isterken ki bildiğiniz gibi Winona Ryder ile bir dönemin unutulmaz çiftiydiler, stüdyo ana akımının ritmini yakalayacağını düşündüğü için Reeves’i tercih ediyor.
When Harry Met Sally | 1989
Sonbahar atmosferini barındıran romantik filmlerin en başında yer alan o film. Bunun dışında arkadaşlığın nasıl romantik bir ilişkiye dönüştüğünü anlatmasıyla da bilinen bu film romantik öyküleri seven herkesin hoşuna gideceğini düşünüyorum. 2022 yılında belkide çoğu kişi tarafından “Kadınlar ve erkekler sadece arkadaş olabilir mi?” sorusu “banal” olarak nitelendirilsede hemfikir olabileceğimiz şey şuki bu sorunun herkes tarafından kabul gören bir cevabı henüz yok. Bu film bu soru üzerine tekrar düşündürtürken seyirciyi bir o kadar da eğlendiriyor. Aynı üniversiteden mezun ama daha önce hiç tanışmamış olan Harry ve Sally’nin bir yolculuk sırasında karşılaşması ile başlayan film sadece arkadaşlık ve romantik ilişkileri değil tesadüf ve kader gibi konular üzerinede düşündürtüyor. Birbirleri ile kimyaları kuşkusuz çok başarılı bulunan ve senaryoyu özümseyerek rollerine çok yakışan Meg Ryan ve Billy Crystal’ı Sally ve Harry rolünde izlerken Carrie Fisher, Bruno Kirby, Steven Ford’da kadroda yer alan diğer meşhur isimlerden bazıları.
Mystic Pizza| 1988
Küçük kasabalarda geçen filmleri sevenler için kaçınılmaz bir öneri niteliğinde olan bu film bir pizza dükkanında çalışan karakterleri birbirinden farklı Portekiz-Amerikalı üç genç kadının hayatına odaklanıyor. Sevdiği adam ile evlenmeden önce bu ciddi karardan dolayı endişelenen Jojo’u Lili Taylor, Yale Üniversitesinden kabul almış ama full burs almadığı için paraya ihtiyacı olan Kat’ı Annebeth Gish ve Kat’ın eğlenmeyi seven, annesi tarafından Kat’ın aksine onay almadığı davranışları bulunan ablasını Julia Roberts oynuyor. Ünlü film eleştirmeni Roger Elbert bu filmin ileride bir gün bilinir olmasının sebebinin filmdeki oyuncuların Hollywood starı olmadan önceki filmlerinden anılacak olması olacağını öngörerek çok doğru bir noktaya işaret etmiş. Connecticut’da deniz kasabasında geçen, yönetmen Donald Petrie’nin ilk yönetmenlik deneyimi olan bu filmi izlerken insan ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlayacak ve kendinizi farklı özelliklere sahip olmanın iyi anlaşmaya engel olmayacağının güvenli sularında bulacaksınız.
Halloween | 1978
Özellikle kutlayan ülkelerde sonbahar denince akla Cadılar Bayramı gelir. Kült korku filmleri denice de John Carpenter’ın yönettiği bu filmin akıllara gelmediğini iddia etmek yanlış olur diyebiliriz. On filmden oluşan bu serinin son filmi yani serinin 11. filminin14 Ekim 2022’de vizyona girmesi bekleniyor. Başrolünde Jamie Lee Curtis’in olduğu film Michael Myers adlı bir katilin akıl hastanesinden kaçmasını ve Cadılar Bayramında motivasyonunu tam kestiremediğimiz seri cinayetler işlemesini konu alıyorki bana göre filmin en ürkütücü tarafı da katilin gerçek bir motivasyonu olmadan bu cinayetleri tamamen içgüdüsel olarak işlemesi. Meşhur Micheal Myers karakteri sinema dünyası için en unutulmaz korku figürlerinden biri olmayı sürdürürken Curtis’in oynadığı Laurie karakteri korku filmlerine yerleşmiş “final kızı (final girl)” yani katilin bir türlü öldüremediği, sağ kalmayı başaran ve masum kadın karakter örneklerinin en başında gelen isimlerden biri. 300.000 dolar bütçesi ile 47 milyon dolar kazanç sağlamış bu meşhur film 20 günde çekiliyor. Sonbaharda evde vakit geçirmek isteyen korku film hayranları için seriyi günlere ya da haftalara bölerek izlemenin iyi bir aktivite olacağını düşündüğüm serinin ilk filminin çekildiği dönemi de ele aldığımızda görüntü ve ses konusunda oldukça başarılı olduğunu seyirciye aktarabildiği güçlü atmosfere dayanarak söyleyebilirim.
Kapak Fotoğrafı: Time Out
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Sonbahar Filmleri
Hayatımın bundan sonrasında en çok özleyeceğim şey sonbahar olacak. Mevsimlerin mevsimi... Bir itirafta bulunayım: Autumn in New York'un sırf Richard Gere ve sonbahar için seyretmiştim. Animasyonlar tercihleri ilginç olmuş. Elinize sağlık.
Çok teşekkür ederim