İlk yorumu siz yazın!
Sonsuzluk Üzerine: Tablolardan Oluşan Bir Filmi
Tablolardan oluşan bir film izlediniz mi hiç? Geçen gün izlediğim bir film beni o kadar çok etkiledi ki bu filmin daha derinlerine inmek istedim, çünkü çoğu filmden oldukça farklı bir yol izlenmiş işlenişinde. İlk başta birbirinden kopuk ve donuk sahneleriyle “sıkıcıymış” gibi görünen bu film daha ilk sahneden beni içine hapsetti öyle ki değiştirmek için elim kumandaya dahi gitmedi; çünkü biliyordum bir anlamı, vermek istediği bir mesaj vardı bu filmin. Sonrasında araştırmalarımdan elde ettiğim bilgiler bu filmi benim gözümde daha da üst noktaya taşıdı. Hangi filmden mi bahsediyorum: Sonsuzluk Üzerine (About Endlessness).
Filmin yönetmeni Roy Andersson. Her sanatçıda olduğu gibi İsveçli yönetmenin de kendine özgü bir tekniği bulunuyor; Sonsuzluk Üzerine filminde de olduğu gibi filmlerindeki sahnelerin çekildiği mekanlar gerçek mekanlar değil yani senaryoya uygun bir şekilde oluşturuluyor, yaratılıyor. Ayrıca Andersson’un filmlerinde tek bir yönden çekim yapılıyor, çünkü kamera hareket ettirilmiyor. Bu teknikler bir yana asıl değinmek istediğim nokta Andersson’un resimlere olan ilgisi.
Sonsuzluk Üzerine Filmine İlham Veren Sahneler ve Tablolar
Hollandalı ressam Pieter Bruegel yönetmenin asıl ilham kaynağı. Filmlerindeki bazı sahnelerde başka işlerle uğraşan insanlar Bruegel’in etkisini gözler önüne seriyor. Andersson’un etkilendiği ressam sadece Bruegel değil tabii ki Edward Hopper’ın da resimlerinden etkiler görmek mümkün; özellikle kafeler ve yalnız insanların doldurmaya çalıştığı odalarda görebiliyoruz bunu. Filmdeki sahneler oldukça çeşitli ve doğal olarak filmde bir sürü olaya tanıklık ediliyor. Her sahne yeni bir yaşantı, yeni karakterler ve yeni mekanlar yani insanlığa dair yaşanmışlıklar… İşte, bu filmde her sahnenin yani tablonun esin kaynağının 1001 Gece Masalları olduğu belirtiliyor. O kadar yaratıcı ki! Sahnelerin ana teması kayıtsızlık ve ilgisizlik ayrıca dayanışma eksikliği göze çarpıyor. Özellikle gelişmiş toplumlardaki birbirine yabancılaşmayı da çok başarılı bir şekilde işliyor yönetmen. Filmlerinde kullandığı renkler ki bunlar gri, gri-mavi ve gri-yeşil gibi soğuk renkler işlediği konularla etkileşim halinde.
Bunun yanı sıra filmin afişini görür görmez aklıma ilk gelen ressam Chagall ile de bağlantısı bulunuyormuş filmin. Rus asıllı Fransız ressam Marc Chagall hayatı boyunca büyük sıkıntılar çekmiş ancak resimlerinden mutluluğu yansıtmayı başarmış Chagall resimlerinde de sık sık eşiyle olan mutlu, ayaklarının onunla beraberken yerden kesilerek dünyayı izledikleri anları resmetmiş. İşte, filmin bir sahnesi bu detaya ayrılmış. Yani filmde sadece yenilgi, çaresizlik değil aşk ve sevgi temaları da bulunuyor. Bunların dışında yine bu filmde olduğu gibi Yeni Nesnelcilik akımının etkilerini görmek mümkün yönetmenin diğer filmlerinde de. Bu akımın önde gelen temsilcilerinden Otto Dix’in etkisini örneğin izleyiciyle direkt göz teması kurarak repliklerini söyleyen ve portreleri anımsatan oyuncularda görebiliyoruz. Zaten oyuncuların makyajlarına bakınca solgun beyaz yüzlerin Otto Dix’i anımsatmaması imkânsız.
Filmin şaşırtan yönleri bunlarla sınırlı kalmıyor. Her sahne “Bir adam gördüm.” benzeri bir cümle ile başlıyor. Bu replikte yönetmenin bir Bob Dylan şarkısının sözünden esinlendiği söyleniyor. Anton Çehov’dan bile ilham aldığı belirtiliyor Andersson’un. Zaten filmin sahnelerinin oluşturduğu temalara bakıldığında Çehov’un işlediği konular arasında paralellik kurmamak elde değil. Bir filmde bu kadar ince detayların olması beni gerçekten çok etkiledi. Roy Andersson’ı bilenlerin zaten bu yazdıklarımı daha önceden biliyor ve “Evet, evet biliyorum.” diyerek bu yazılanları okuduğunu tahmin ediyorum ama benim gibi bu yönetmenle geç tanışanların da Andersson’un filmlerini en az benim kadar değişik bulacağına eminim. İyi ki denk gelmişim bu filme sanat ve film benim için hiç bu kadar anlamlı, iç içe ve dahice olmamıştı.
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan En İyi İsveç Filmleri
Merhaba. Harika bir eleştiri olmuş. Emeğinize, kaleminize sağlık. Ben de üstad Roy Andersson’u geç keşfedenlerdenim. Sayenizde hakkında epey bilgi edindim. Om det oändliga, ustanın izlediğim ilk filmiydi, beni çok etkiledi. En kısa sürede diğer filmlerini izlemeye çalışacağım. Selamlar, sevgiler, saygılar.