Sosyal Çağın Filmleri: Social Network'ten Kick-Ass'e Toplu Bir İnceleme
Sosyal paylaşım çağında, değişen dünya düzenine sinema endüstrisi de seyirci kalmıyor. Son birkaç yıldır sosyal paylaşımı ve/veya sosyal teşhirciliği konu edinen, sosyal ağlara özgü terminolojiyi kullanan ve hatta direkt olarak sosyal ağlar için çekilmiş filmlerin sayısında önemli bir artış var. İnsanları sosyal paylaşıma iten tutku ya da ihtiyaçları merak eden, sosyal paylaşım çağının düşünce yapısını ve sosyal ağların insan ilişkilerini nasıl etkilediğini incelemek isteyen, kısacası sosyal medya ile uğraşan herkesin izlemesi gereken 5 filmden bahsetmek istedim:
5. Kick-Ass (2010), Yön: Matthew Vaughn
“Kick-Ass”in merkezindeki Dave, hiçbir süper gücü olmamasına rağmen, New York şehrinin haksızlıklarına karşı çıkmak üzere bir süperkahraman olmaya karar verir. Bir çeteye meydan okuduğunda, cep telefonu kameraları tarafından görüntülenir ve bu video kısa sürede Youtube’da milyonlarca kez görüntülenir.
Bu ünün ardından kendisine “Kick-Ass” adını koyan Dave, yardım isteyenlere de sosyal ağlar sayesinde ulaşacaktır. Açtığı MySpace hesabı ile yardım isteyen New Yorklular kahramanlarına ulaşabilecektir. Tabii düşmanları da…
4. Scream 4 (2011), Yön: Wes Craven
Wes Craven’ın 90’lı yılların ikinci yarısında başlayan korku serisinin 2011 yapımı son halkası, hem kendisi de bir parçası olduğu korku filmlerine dair klişelerle dalga geçme erdemine, hem de günümüz toplumumun yapısına dair güçlü gözlemlere sahip bir film.
Markaların etkileşim yerine ‘like’ peşinde koşma, kişilerin ise gerçek arkadaşlarını sanal hayranlarına tercih etme hatasına düştüğü günümüz dünyasını filmden bir karakter şu sözleriyle çok iyi özetliyor:
“What world are you living in? I don’t need friends; I need fans.”
(Sen hangi dünyada yaşıyorsun? Arkadaşa değil, hayrana ihtiyacım var benim.)
3. Contagion (2011), Yön: Steven Soderbergh
“Contagion” (Salgın), bilim kurgudan ve doğaüstü öğelerden kaçınarak yaratılmış çağdaş bir felaket filmi. Her an gerçekleşebilecek ve sonuçları çok ağır olabilecek, direkt ya da indirekt temasla bulaşan bir global salgını konu alıyor. Peki bunun sosyal medya ile ne ilgisi var?
Filmin dünyanın farklı yerlerindeki ve farklı mesleklerdeki karakterlerinden biri olan, Jude Law’un canlandırdığı Alan Krumwiede, bir blogger. Dünya çapında milyonlarca takipçisi var. Salgın tüm dünyaya yayıldığında, gücünü hayatta kalma sırrını okuyucularıyla paylaşmak için kullanıyor: Forsythia adındaki bitkisel bir ürün.
“Contagion”ın birçok yan hikayesinden biri olan bu hikaye, seyircinin kendi kendine film boyunca şu soruyu sormasını sağlıyor: Bu blogger milyonlarca insanı alternatif tıpla iyileştirmek için çırpınan bir aziz mi, yoksa felaket anında bile gücünü ve sanal ününü kullanarak para kazanmaya çalışan bir sahtekar mı?
2. Julie & Julia (2009), Yön: Nora Ephron
Yemek pişirme ve yazma tutkularının filmi “Julie & Julia”. Ve bu tutkuların zamanla, teknolojiyle nasıl yer değiştirdiğinin filmi. Merkezinde ise yemek kitaplarıyla Amerikan halkına Fransız mutfağını sevdirmeye çalışan Julia Child ve onun yemeklerine tutkuyla sarılan ve onun 564 tarifini 365 günde yapmaya yönelik “Julie/Julia Project” blogu tüm dünyanın ilgisini çeken Julie Powell var.
60’lı yıllarda erkek-egemen aşçılık dünyasında, Fransız mutfağına yabancı Amerikan kültürüne Fransız mutfağını sevdirmeye çalışan bir kadın olan Julia Child, yazdıklarını yayınlatma mücadelesi veriyor filmde. Editörlere ulaşmak için bile yazdıklarını dev kolilerde, geceler boyunca daktilo ettiği 3’er 5’er kopya ile yollaması gerekiyor.
Diğer yandan 21. yüzyılın başlarında yaşayan Julie Powell’ın sorunları bambaşka. Yazdıklarını okutması, dünyanın herhangi bir yerindeki insanlara ulaştırması için hiçbir fiziksel zorluk yok karşısında. Her şey, internetin getirdiği kolaylıklar sayesinde anında mümkün olabiliyor. Üstelik yazdıklarını bir yayıncıya göstermek için ‘print’ tuşuna bile basmasına gerek yok. Fakat derdi, bu imkanlara sahip milyonlarca insandan farklı bir şey yapabilmek. Ulaşılabilir olan binlerce blog arasında tercih edilebilmek.
1. Social Network (2010), Yön: David Fincher
Günümüz sinemasının en büyük yönetmenlerinden birinin imzasını taşıması bir yana, “Social Network” sosyal çağın en önemli insanlarından birine odaklanıyor: Mark Zuckerberg. Çünkü o olmasaydı, şu an tarayıcılarımızda bir sekme eksik, günlerimizde en az bir saatimiz fazla olacaktı.
İki yıl önce En İyi Film dahil 8 dalda Akademi Ödülleri’ne aday gösterilmiş ve 3’ünü kazanmış bir film olan “Social Network”, Zuckerberg’in çeyrek asırlık yaşam hikayesini ve Facebook’un yaratılış süecini anlatıyor bizlere. Yeni teknolojiye, milyon dolarlık fikirlere, bu fikirlerin sahiplenilme sürecindeki acımasız rekabete odaklanıyor. Tek bir anda her şeyin değişebileceğinin ve sosyal çağın rekabet ortamının metaforu olan kürek yarışı sahnesi, her şeyi özetliyor belki de.
Facebook, Twitter, Youtube, bloglar… Hayatımıza hızla girmiş ve tüm sosyal hayatımızı, yaşam hızımızı değiştirmiş olan sosyal medya ve sosyal mecralar artık her şeyin olduğu gibi sinemanın da bir parçası. Yıllar geçtikçe bu listenin çok daha uzun olacağı kesin.
İlk yorumu siz yazın!