Şermin Yaşar’ın bu kitabını okumamak demek başka hayatlara tanık olmayı sevenler için ”eksik kalmak” demek bana göre. Biraz utanarak söylüyorum ki, yeni Türk yazarlara karşı birtakım ön yargılarım vardı. ”Önce bir klasikleri okuyayım, yabancı yazarları tanıyayım hatta Türk edebiyatının eski yazarlarını da bir okuyayım ondan sonra yeni yazarlarımıza şans veririm.” diyordum. Hata yapmışım tabii ki çünkü kendi anadilinizde yazılmış, özellikle de günümüzden parçalar barındıran ve kendi kültürümüzü yansıtan, kendi aile yapımızı yansıtan bir romanı okumak son derece keyifliymiş ve aynı zamanda da kültürel anlamda eksiğimiz olan bazı şeyleri yüzüme çarptığı için biraz da rahatsız edici 🙂 Şermin Yaşar’a bu ön yargımı kırdığı için teşekkür ederek başlamak istiyorum.

whatsapp-image-2024-06-10-at-22-22-41
Söyleme Bilmesinler | Instagram: kitap_sevdam

Kişisel olarak birkaç kişinin ortak yaşadığı bir olayı tek bir kişinin ağzından dinleyip kimin haklı olduğuna karar vermek benim için imkansız gibi bir şey. Her zaman içimde ”Ya diğeri? Diğeri bu olayla ilgili ne düşünüyor? Bir ihtimal onun da kendince haklı sebepleri olabilir.” diyen bir taraf vardır. Romanımızda da herkesin yaşadığı ortak olaylar farklı farklı karakterlerin ağzından anlatılıyor. Bu yüzden hem realist hem de tarafsız ve adil bir kitapla yolculuğa çıkmak oldukça keyif verici.

Söyleme Bilmesinler

Herkesin anlatacağı bir hikayesi var işte, ister beğen ister beğenme…’

Üç kardeşin de yeterince sevildiklerini hissedemedikleri bir aile yapısı içerisinde olduklarını görüyoruz ilk olarak. Emin, Ethem ve Ekrem… Bu üç kardeş hem anne-babaları tarafından yeterince sevilmemiş hem de sevgiyi öğrenemedikleri için birbirlerini de bir türlü sevememişler, her biri diğerine imrenmiş, her biri diğerinin yaşantısını üstün görmüş ve kendi yaşantısını alçaltmış. Görüştükleri kısa zamanlarda bile birbirlerine olan nefretlerini kusmuşlar içten içe. ”Böyle kardeşlik mi olur?” demeyin. Anne-babalarımız bize ve kardeşlerimize eşit değer vermemiş veyahut eşit değer vermiş ama bunu göstermemiş, birimize daha fazla ilgi göstermiş ise kardeşlerimize olan duygularımızın olumsuz olması gayet doğaldır. Karakterimiz, ailemizle şekillenir. Doğduğumuz ev gerçekten de kaderimizdir. Ailemizi terk edip gitsek bile geçmişin hayaletleri peşimizi bırakmaz. Olumsuz düşünce yapısına sahip bir ailemiz varsa mesela, yapamadığımız en ufak bir işte kendimizi suçlarız, içimizdeki sesler hep olumsuzdur ve biz bu seslerin kendimize ait olmadığını fark edene kadar doğru kabul etmeye meyilliyizdir.

whatsapp-image-2024-06-10-at-22-33-57-1
Kalabalık Aile Sofraları | Fotoğraf: Pinterest

Öte yandan ailemizin yapamadıklarını yapmak bizim görevimizmiş gibi davranırlar, hayatımızın kalemini ellerine alır, yazar, çizer belki de birçok yaşanmışı da silerler ve tüm bunları kendilerine meziyet bilirler. Tıpkı Emin’in mesleğini, Ethem’in de eşini anneleri Mürüvvet’in seçmesi gibi. Toplumumuzda geçmiş yıllarda çokça görülen çocuklarının hayatını kendisinin hayatıymış gibi istediği şekilde çizebilme hakkına sahip olduğunu düşünen ebeveynler sorunu günümüzde daha çok kendi sınırlarımızı çizebilmeye, çok sevdiğim bir psikolog olan Doğan Cüceloğlu’nun da bahsettiği gibi ait olma-birey olma dengesini kurabilmeye doğru gidiyor. Burada kaçırmamamız gereken nokta, kendi sınırlarımızı çizip birey olmaya çalışırken ait olmayı da koruyabilmek. Hayatın her alanında olduğu gibi burada da bir denge söz konusu.

“Yapayanlış örülmüş bir hırka giymişim yıllardır, onunla ısınmaya çalışmışım gibi hissediyorum kendimi. Babam anlattıklarıyla o hırkanın bütün ilmeklerini söktü. Eline yumağı dolayıp yavaş yavaş söktü üstümdeki hırkayı, çırılçıplak kaldım.”

whatsapp-image-2024-06-10-at-22-33-35
Sofradaki Yalnızlık | Fotoğraf. Aile dizisi

Ailelerin bu durumu biraz da zincirleme bir şekilde ilerliyor aslında. Kitapta anne-baba olan Mürüvvet ve Kazım’ın da geçmişte yaşadıkları sebebiyle çocuklarına böyle bir hayat sunduklarını görüyoruz. Ancak zincirleri kırabilme ve kendi iç sesimizi duyabilme gayreti her zaman bizim elimizde. Halil Cibran‘ın da dediği gibi: “Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları. Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

İçimizdeki seslerden hangisinin bize ait olduğunu fark edebilmemiz ve çocuklarımız kendi yollarında ilerlerken arkalarında onlara her daim sevgi ve güven verebilmemiz dileğiyle…

Kapak Fotoğrafı: unsplash.com/@goodmood77

İlginizi çekebilir: Bülent Tunga Yılmaz’dan İz Bırakan 25 Türk Romanı