Çizginin Hikayesi: SpaceLiner
Arter’in yeni sergisi ile temel tasarıma giriş: SpaceLiner
Hans Peter Kuhn, “noktalı çizgi üzerinden kesiniz…” (2015) | Fotoğraf: Murat Germen
Arter’in SpaceLiner sergisini geçtiğimiz hafta sonu theMagger’ın kültür-sanat yazarları ile, Üstüngel İnanç Bey’in önderliğinde gezme fırsatı buldum. Mimarlık ve sanatın diğer dallarının temelini oluşturan “çizgi”nin hikayesi bu sergi ve aynı zamanda mimarlık ve sanat fakültelerinin birinci sınıf dersi olan temel tasarımın kusursuz bir ürünü. Barbara Heinrich’in küratörlüğündeki sergi Peter Anders, Sandra Boeschenstein, Pip Culbert, İnci Eviner, Monika Grzymala, Nic Hess, Gözde İlkin, Harry Kramer, Pauline Kraneis, Hans Peter Kuhn, Zilla Leutenegger, Pia Linz, Christiane Löhr, Ulrike Mohr, Jong Oh, Nadja Schöllhammer ve Heike Weber’in eserlerinden oluşuyor. Bu noktada Harry Kramer dışındaki tüm sanatçıların eserlerini Arter için özel olarak ürettiklerini belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum.
Sergiyi yaratanlara kulak vermek gerekirse; resmi web sitesinde sergiyi şöyle tanıtıyorlar:
“Spaceliner”, desen ve mekân arasındaki ilişkiyi araştıran işlere odaklanan bir grup sergisi. 17 sanatçının işlerinin yer aldığı sergi, çizginin yüzeyden özgürleşip mekânsallaşmasına ilişkin farklı yöntem ve yaklaşımları örneklendiriyor. Sergideki bütün işler, temelinde çizimin yer aldığı bir düşünme biçiminden besleniyorlar. Bu yaklaşım, ortaya çıkan sanatsal üretimi diğer mekânsal yerleştirmelerden farklı kılıyor. Malzeme seçimi ve kullanımında gözlemlenebilen bu fark, işlerin grafik yoğunluğunda ve desenlerin mekândaki yerleştirilme biçimlerinde ortaya çıkıyor. Bu anlamda sergideki işler, bir mecra olarak çizimin epistemolojik niteliğini kavramaya yönelik ısrarcı bir çabayı yansıtıyorlar. Öte yandan, işlerin tümünde var olan “hareket” öğesi, imgenin mekânsal varlığı ile bizlerin mekân/uzam içindeki gerçek deneyimimiz arasındaki gerilime ilişkin temel bir tartışma başlatıyor. Sergideki tüm işler, çizilen çizgiler ve gerçek mekân arasındaki geçiş alanlarında yer alıyor ve hem içinde yaşadığımız sonradan oluşturulmuş mekânlarla hem de mekâna ilişkin içsel algılarımızla ilgileniyor. Çağdaş desen üretiminin içerdiği biçimsel çeşitliliği sergilemeyi amaçlayan sergi, güncel bir ifade aracı olarak desenin sıradışı yöntem ve malzemeler yoluyla yeni görsel fikirlerin gelişimini taşıyabileceği noktayı da ortaya koyuyor.”
Desen ile mekan kurgusunu yansıtan bu sergiyi basite indirgemenin ne kadar zor bir durum olduğunun farkındalığı ile hayranlıkla izledim ancak kişisel olarak Pia Linz, Christiane Löhr ve Sandra Boeschenstein’ın eserlerinin beni çok etkilediğini ve beni yeni bir perspektife yönelttiğini söyleyebilirim.
Etkileme nedenlerine gelince… Berlinli sanatçı Pia Linz, kağıt üzerine çizim yapmanın ötesine geçerek pleksi saydam yüzeylerden oluşturduğu kutuların içerisine girerek kendi perspektifinden çevreyi çizerek ürün yaratıyor. Arter’de bulunan iki eserinden birinde Berlin Televizyon kulesi’ni altını seçerken diğerinde evinin bahçesini tercih etmiş sanatçı. Sanatçının, soyut ve somut bağlamda eseri ile yaşadığı bedensel deneyim etkileyici… (Sanatçı ile ilgili detaylı bilgi buraya bakılabilir.)
Sergideki favorilerimden olan bir diğer sanatçı Christiane Löhr ise doğal malzemeleri desen oluşturmada kullanan bir sanatçı. Arter’deki eserlerinde at tüyü kullanan sanatçı, köpek tüyü, tohum, sünger, tırnak gibi doğal malzemelerin kompozisyonu ile kendisini ifade ediyor. (Sanatçı ile ilgili detaylı bilgi için bu adrese bakılabilir.)
Son olarak İsviçreli sanatçı Sandra Boeschstein’ın iki boyutlu çizimleri üçüncü boyuta taşıyan müdahaleler ile ürettiği eserler, Spaceliner adını taşıyan serginin iki boyutlu çizginin üçüncü boyuta sıçramasıyla mekansal ilişkisini vurguluyor.
Sergi 02 Ağustos’a kadar Arter’de, iyi seyirler…
İlk yorumu siz yazın!