St.Petersburg: Rusya'nın En Avrupai Şehrinde Mimari
St. Petersburg, Petrograd ya da Leningrad; sadece isimlerinin hikayesine bile sayfalar yazılacak bir şehir. Büyük Petro’nun 1703 yılında kurduğu bu şehir, Rus halkına 1918 yılına kadar başkentlik yapmış, 3 ayrı devrim geçirmiş ve yaklaşık 900 gün işgal altında kalmış. Fakat günümüzde bile iyi korunmuş tarihi yapıları ile, kendinizi birer Baron veya Baroness olarak hayal etmeniz o kadar zor değil.
St. Petersburg’da Mutlaka Görmeniz Gereken Mimari Yapılar
Ben geçtiğimiz Aralık ayında yılbaşını geçirmek için bu şehre seyahat ettim. Bir İzmirli olarak ne kadar istesem de lapa lapa kar yağdığını göremedim ama benim için pek çok açıdan bambaşka ve büyüleyici bir deneyimdi. En çok vurulduğum ise şehrin mimarisi oldu. St. Petersburg mimari açıdan eskiyi olabildiğince korumuş bir şehir. Modern dünyanın, ülkenin geçmişine etkileyici bir şekilde uyum sağlamış hali gibi. Yeni inşa edilen binaların bile belli bir görkemi ve çekiciliği mevcut.
St. Petersburg’un 200 yılı aşkın başkentlik hayatında, pek çok çariçe de tek başına hükümdarlık yapmış. Şehrin mimari yapısının bu kadar büyüleyici olmasının buna bağlı olduğunu düşünüyorum. Büyük Petro’nun şehrini kurarken başlattığı batılılaşma akımını, ardından gelen çariçeler kendi benimsedikleri mimari akımla devam ettirmişler. Fransa’dan moda, İtalya’dan operayı ülkelerine getiren aydın çariçeler, pek çok farklı Avrupa ülkesinden getirttikleri mimarlarla çalışmışlar. “St. Petersburg dünya kültürünün mücevherlerinden biri ve Rusya’nın en Avrupai kentidir.” Valentina Matviyenko, Rus Politikacı.
Singer House
St. Petersburg’daki dikkat çekici binalardan biri Singer House binası. Meşhur Nevski Bulvarı üzerinde yer alan bu bina, aynı adı taşıyan Singer Dikiş Makinası firmasına ait. Yapı Rus Mimar Pavel Suzor tarafından, firmanın rus şubesi olacak şekilde inşa edilmiş. Şirket ilk olarak New York’taki merkezine benzer bir gökdelen inşa etmek istemiş olsa da, St. Petersburg’daki bazı kurallar gereği bunu gerçekleştirememiş. Bu kurallardan biri; hiçbir yapının ünlü kışlık saray Hermitage binasını ve Kazan Katedralini geçecek yükseklikte olmasına izin verilmiyor olması.
Bunun üzerine Mimar Suzor, dahiyane bir çözüm bulmuş. Altı katlı yapının üzerine Estonyalı sanatçı Amandus Adamson’a camdan bir kule inşa ettirmiş. Bu kule binanın görkemi göstermekle birlikte Hermitage binasını ve tam karşısında yer alan Kazan Katedralini gölgelemeyecek kadar zarif. Ekim Devriminden kısa süre sonra, bina Petrograd Devlet Yayınevi’ne verilmiş ve Kitaplar Evi, The House of Books adıyla büyük bir kitapçı halini almış. Günümüzde kitapçı hala işlevini sürdürmekte. Aynı zamanda ikinci katında meşhur rus tatlılarını deneyebileceğiniz, çok güzel bir manzaraya sahip Cafê Singer isimli bir kafe bulunuyor.
Kazan Katedrali
Kazan Katedrali Nevski Caddesine paralel olarak inşa edilmiş, şehrin en gösterişli klişelerinden bir tanesi. Mimar Andrey Voronihin’in, Roma’daki San Pietro Bazilikası’ndan esinlenerek tasarladığı bu yapının tamamlanması 10 yıl sürmüş. Dış cephesi yarım ay oluşturacak şekilde 96 sütundan yapılmış. Katedral hala kilise görevini yerine getirmekte fakat asıl ilginç olan binanın, komünist dönemde Ateizm Müzesi’ne ev sahipliği yapmış olması.
St. Isaac Katedrali
Şehrin merkezinde yer alan ve neredeyse her yerinden görülebilen bu yapı, mimar Auguste de Montferrand tarafından yapılmış. Dünyanın en büyük katedralleri arasında yer alan yapının inşasına 1818 yılında başlanmış ve yapı 1858 yılında bitirilip ibadete açılmış. Şehrin sulak bir toprak yapısı olduğundan 300.000 tonluk ağırlığı taşıması için 48 devasa sütun yerleştirilmiş. Etrafındaki sütunların her biri 114 ton ve üç büyük kapısı yimişer ton ağırlığında. Katedralin üzerindeki heykellerin çoğu İvan Vitali’nin eseri. Bunların en belirginleri, binanın dört tarafındaki çeşitli dini olayların tasvirleri. Öyle ki birinde mimar kendini, katedralinin bir maketini tutarken betimlenmiş. Eğer şehre hakim bir seyir noktası ararsanız, katedralin kubbesinin içindeki 262 basamağı tırmanıp istediğinizi fazlasıyla elde edebilirsiniz.
St. Petersburg aslında daha pek çok büyüleyici mimari yapıya sahip bir şehir. Ben sadece kendi kadrajimdan en çok etkilendiklerimi, okuduklarımla birlikte size sunmaya çalıştım. Eğer daha detaylı bilgilere ulaşmak isterseniz, benim de gitmeden önce edindiğim Petersburg rehberini edinebilirsiniz.
Şehirle ilgili küçük bir ipucu; gezmeye başlamadan önce mutlaka bir tura katılın. Bence en güzeli Segway turları. Size özel bir rehberle, istediğiniz gibi şehri gezebilir ve kısaca ne nerede öğrenebilirsiniz. Ben bunu en sona bıraktığım için, pek çok yeri kaçırdım. Fakat bu sayede tekrar gitmek için bahanem oldu.
Kapak Fotoğrafı: Elif Köşnek
İlginizi çekebilir: Uğur Güçaraslan’dan St. Petersburg
İlk yorumu siz yazın!