Stockholm İki Günde Nasıl Gezilir?
Deniz, kum ve güneşin ekranlarımızı istila ettiği bu sıcak havada biraz İskandinav havası iyi gelir dedim ve 2 günlük Stockholm rotası çıkardım.
Havaalanından şehir merkezine gelen en uygun araç olan Flygbusarna’nın otobüsleri, sizi şehir merkezindeki tren garında indiriyor. Önceden internetten alırsanız, fiyatı daha uygun. Biz otel olarak hemen garın karşısında bulunan First Hotel Kungsbron’u tercih ettik. Merkezi, temiz ve güvenli bir otel olmasının yanı sıra açık büfe kahvaltısı fiyata dahil. Bunu neden belirttiğimi şehirdeki yemek fiyatlarını görünce anlayacaksınız. Stockholm pahalı bir şehir: kahveler 15, sandviçler 30, pizzalar 40 liradan başlıyor. Küçük şişe su ise 8 lira! Bu nedenle kahvaltı dahil bir konaklama seçmeniz sizi epey rahatlatacak. Yanınıza çok fazla nakit almanıza gerek yok, kredi kartı en ufak kafelerde bile geçiyor, hatta çoğu yer sadece kredi kartı kabul ediyor diyebilirim. Her ne kadar tüm gezi yazılarında Stockholm Card alın dense de bence gerek yok. Üç günde zaten belli başlı müzeleri göreceksiniz ve her yer yürünecek mesafede. Dilerseniz gitmeden ufak bir hesap yapın, kart parasını çıkaracak kadar yer gezecekseniz tatile çıkmadan internetten kartınızı alın.
İlk gün tabii ki Gamla Stan’dan (Eski Şehir) başlayın. İsveç hükümdarının resmi sarayı olan Kraliyet Sarayı (Royal Palace) 1430 odası ve 660 penceresiyle Avrupa’nın en büyük saraylarından… Binanın dört cephesinin de farklı tarzları var.
Güney çıkışından çıktığınızda göreceğiniz Obelisk (dikilitaş) III. Gustav’ın Rus Savaşı’nda donanmanın başındayken şehri koruyan halka şükranını göstermek için yapılmış. Sarayın içindeki Royal Chapel’e mutlaka girin, tavan süslemeleri insanı kendine hayran bıraktırıyor.
Bir diğer önemli yer de Storkyrkan yani Büyük Kilise. Taç giyme törenlerinin ve kraliyet düğünlerinin yapıldığı kilisede görmeniz gereken şeylerden biri ahşaptan yapılmış “St. John ve Ejderha” heykeli. Diğeri de 1535 yılında gökyüzünde görülen “Yalancı Güneş” denilen doğa olayını anlatan “The Sun Dog Painting“. Kilisenin dışında gördüğünüz heykel ise İncil’i İsveççeye çevirmiş olan Olaus Petri.
Gamla Stan’ın meydanında Nobel Müzesi’ni görmemeniz imkansız. İçeride Nobel ödüllerine layık görülen çalışmalara ait tanıtımlar var, özel bir ilginiz varsa girilebilir. Bir diğer önemli kilise de Riddarholmen; ancak henüz açılmadığı için maalesef onu gezemedik.
Ortaçağ’da çok sayıda Alman esnaf ve tacir bulunması nedeniyle kurulan Alman Kilisesi de görülmeye değer. Özellikle içindeki vitraylar müthiş.
Bundan sonrası artık ara sokaklarda kaybolma zamanı. Kahve molası için Bröd&Salt’ta şehrin meşhur tarçınlı/vanilyalı/kakuleli çörekleri kannelbullarını (tanesi 30 SEK/12 TL) ve lezzetli kahvelerini, yemek içinse Cafe Lazy House’da gerçek İsveç köftesini tercih edin. (129 SEK/52 TL)
Gamla Stan’ı arşınladıktan sonra adaları birbirine bağlayan köprülerden fotoğraf çeke çeke Belediye Binası’na (City Hall/Stadshuset) geçin. Zaten üzerinde 3 taç simgesi olan 106 metrelik kulesiyle şehrin her yerinden kendini gösteriyor. Nobel Ödüllerinin verildiği Altın Odayı ve yemeğin yenildiği Mavi Odayı görmek insanı heyecanlandırıyor. Müzelerin giriş saati bitince kendinizi şehrin yeni kısmı olan Normalm‘a atabilirsiniz. Kungsgatan ve Vasagatan Caddeleri epey hareketli oluyor.
İkinci güne Vasa Müzesi’yle başlayın. 333 yıl Baltık Denizi’nin dibinde kalmış 1200 tonluk 16 yelkenli Vasa gemisinden etkilenmemek mümkün değil.
Müze sonrası kendinizi Djurgarden’ın ormanlarına ve güzel manzarasına adayın. Kahve molanızı da mutlaka Flickorna Helin och Voltaire’in masallardan çıkmış binasında verin ve mümkünse terasını çıkın. (Kahve 28 SEK/11 TL ve bittikçe doldurabiliyorsunuz.) Güneşli ve güzel bir havada rotanıza Skansen’i de ekleyebilir, açık hava müzesinde ve bahçesinde epey zaman geçirebilirsiniz.
Öğle yemeği için tabi ki deniz ürünleri ile meşhur Saluhall’e! Maalesef tarihi binası 2018’e kadar tadilatta, kendilerine nispeten küçük bir yer yapmışlar ama popülerliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Fiyatlar pahalı olsa da somonlu ve karidesli bir açık sandviçi paylaşabilirsiniz. (255 SEK/102 TL) Standları gezip alışveriş de yapabilirsiniz tabii.
Bu civarda ayrıca Askeri Müze ve Müzik Müzesi var, gezmek isterseniz. Müzelerin kapanma saatini geçtikten sonra istikamet Karaköy’e benzetilen Södermalm! Tasarım dükkanları, alışveriş mağazaları, 3. nesil kahvecileri ve daha renkli insanlarıyla biliniyor. Drop Coffee, Johan&Nyström, Bröd&Salt ve IlCafe kendini belli eden mekanlar. Öyle ki Johan&Nyström’de birbirinden ayrı gelmiş 3 Türk grup vardı!
Bizim Stockholm planımız böyleydi ama 29 Nisan’ı “Kültür Gecesi” ilan eden Stockholm Belediyesi saat 18’den sonra neredeyse tüm müzeleri, kiliseleri ve devlet binalarını konser için ücretsiz açınca gezeceğimiz (ve hatta gezmeyi düşünmediğimiz) çoğu yeri o gece gezdik. Eğer siz de bir gezi planlıyorsanız Kültür Gecesi’ne denk getirmeye çalışın. Kalan vaktimizde de Kungsholmen, Langholmen ve Skeppsholmen adalarını turladık. Eğer vaktiniz kısıtlıysa buralarda aklınız kalmasın.
Stockholm iki veya üç günde rahatlıkla gezilebilecek bir yer. Tabii çok sayıdaki müzeden hangilerine gitmek istediğinize bağlı. Müzelerin kapanış saatleri değişebiliyor mutlaka önceden kontrol edin. Kısacası mutlaka Vasa Müzesi’ni, City Hall’ı, Storkyrkan’ı görün. Djurgarden’da çimenlere yayılıp şehir manzarasına karşı sandviçinizi yiyin, bütçeniz el verdiğince Södermalm’daki dükkanlardan hatıra kalacak bir şeyler alın. Ve hep denildiği gibi bol bol kahve için!
Fotoğraflar gerçekten etkileyici
Muhteşem bir özet olmuş 🙂 Gamla Stan'daki Barrel's Burger'i de kesinlikle öneriyorum 🙂 Sevgiler!