İlk yorumu siz yazın!
Su Kaynakları Tükeniyor: Sıfır Gününe Hazır Mısınız?
Her birimiz suyun hayati öneminden haberdarız. Aklınıza ilk olarak sağlık için günde kaç litre su içilmesi gerektiği, hijyen için ellerimizi ne sıklıkta yıkadığımız gelebilir. Normal olarak gün içinde sayısız sebeple su tüketiyoruz. Bu konuda benim gözümü açan olay bir hocamın “Günlük olarak tükettiğiniz su miktarı sadece içtiğiniz su miktarı demek değildir, bunu biliyorsunuz değil mi?” diye sorması oldu. Bu arada şehir ve bölge planlama bölümünde 3. sınıf öğrencisiyim. Bildiğiniz gibi gündemimizde yer alan sorunların büyük bir kısmı şehirsel alanlarda gerçekleşmekte. Bugün deprem, yarın su veya tahmin edemeyeceğimiz başka bir sorun… Şehir planlamada hem fiziki hem doğal hem sosyo-ekonomik çevre faktörlerinin önemi büyüktür. Fazla uzatmadan esas konumuza geçelim: su kaynakları…
Günümüzde şehirleşme denen kavram temel olarak bir şehirsel alandaki insan yoğunluğuyla alakalıdır. Nüfusun fazla olması demek şehirleşmenin de fazla olması demek. Nüfusun fazla olması demek söz konusu imkanların o derecede paylaşılması demek. Basit bir orantı kurarsak bu durumda iki ihtimal var. Birincisi nüfus arttıkça kişi başına tüketilen miktar azalacak ve kaynağın kullanımı dengelenecek. İkincisi kişi başına tüketilen miktar aynı oranda kalacak ve kişi sayısı arttıkça imkanlarımızı geri dönülemeyecek bir şekilde tüketmiş olacağız. Ancak unuttuğumuz bir ihtimal daha var ki o da bu kaynakların bizim tahminimizden önce bitebilecek olması…
25 Litre Belgeseli: Sınırlı Kaynaklarla Yaşam
Sıfır günü… Ya bir günde sadece 25 L su hakkınız olsaydı? 25 litre isimli bu belgesel özetle sıfır günü olarak adlandırılan ve her bir bireyin günlük sadece 25 litre su hakkı bulunduğu bir gelecek senaryosu üzerine ilerliyor. Dünyanın en büyük metropollerinden olan İstanbul’un olası bir susuzluk kriziyle karşı karşıya kalması halinde çok geç olmadan nelerin değiştirilebileceğinin tohumlarını bilinçaltımıza ekiyor.
Detaylandıracak olursak belgeselde su tüketimimizin hem geçmişine hem bugününe hem de geleceğine yer veriliyor. Başta Gökhan Özoğuz, Cape Town şehrinde yaşanan su sıkıntısını öğrenip İstanbul için bu konuyu araştırıp harekete geçiyor. Bu çabalama sürecinin yanı sıra belgesel eğer su kaynaklarımızı tasarruflu kullanmazsak yaşanacak acı senaryoların bir kısmını açıkça gözler önüne seriyor. En yaygın ihtiyaçlardan bahsedecek olursak herkesin sahip olduğu bir pamuklu tişörtün üretimi 2700 L, bir bardak kahve ise 140 L su tüketimine sebep oluyor. Dolaylı yoldan tükettiğimiz bu miktar su ayak izimizi belirliyor. İlaveten tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmemizin önemi bir kez daha karşımıza çıkıyor. (Daha çeşitli istatistik verileri için belgeseli izlemenizi tavsiye ederim.)
Dünyadan verilen iki şehir örneği: Singapur ve Cape Town. Singapur su kaynağı açısından çok zengin olmamasına rağmen yakın gelecekte bir su sıkıntısı bulunmuyor. Uyguladığı yöntemler olarak ise yağmur suyu hasadı, su geri dönüşümü ve deniz suyu arıtımı olarak sayılıyor. Cape Town ise yüksek nüfus artış oranı sebebiyle su kaynakları azalırken aldığı önlemler ve halkın artan farkındalığı ile sıfır gününü yaşamayı geciktirmeyi başarıyor. Peki ya İstanbul’u neler bekliyor?
Su Kaynakları ve Sürdürülebilirlik
Sürekli konuşulan bir terim sürdürülebilirlik. Ama gerçek anlamını kavrayan kaç kişi vardır acaba? Peter Marcuse tarafından yazılan “Sustainability is not enough (Sürdürülebilirlik yeterli değil)” adlı makalede sürdürülebilir gelişme: “Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarıyla buluşmasından ödün vermeden şimdinin ihtiyaçlarını karşılayabilen gelişmedir.” olarak tanımlanıyor Buradan çıkarılacak önemli sonuç sürdürülebilirlik sadece kendi jenerasyonumuz için değil bundan sonra da bu dünyada yaşayacaklar için hedeflenmesi gereken bir kavramdır. Aksi takdirde senaryonun olumsuz tarafı belgeseldeki gibi suyun karaborsada satılması ihtimalini güçlendirir. İleride yaşanacak savaşlardansa şimdi birlik olup önlem alarak bu dünyaya hak ettiği gibi davranmak daha mantıklı değil mi?
Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@yoannboyer
İlginizi çekebilir: Pınar Ertürk’ten Plastik
Böyle bir konuyu ele aldığın ve verdiğin bilgiler için teşekkürler. Bu noktada ben de Cowspiracy belgeselini önermek istiyorum. Çevreyle ilgili istatistikler verilirken ve ne yapılması gerektiği söylenirken genelde değinilmeyen konulara ışık tutuyor. Çünkü bu belgeseldeki suyla ilgili istatistiklere bakacak olursak; 100 gr (bir köfte kadar) et üretmenin ayak izi 2000 litredir. 4 kg süt üretebilmek için 4000 lt su harcanır. 4 kg yumurtanın su ayak izi yaklaşık 1800 lt, 4 kilo peynirinki ise 3500 litredir. Dünyadaki toprakların %45'i hayvancılık için kullanılıyor. İzlenmesini tavsiye ederim. Tekrar teşekkürler.
Doğal kaynaklarımıza olan hassasiyetin arttığı dönemlerden geçiyoruz. Bu konuda birbirimizi bilinçlendirmek adına yaptıklarımız çok kıymetli. Paylaşımınız için ben de çok teşekkür ederim, izleyeceğim. İyi günler.