Tarihi Yarımada Günlüğü: Sirkeci'den Vefa'ya Adım Adım
İstanbul, eski ve yeni birçok semtiyle beni etkileyen bir şehir. Benim için bu şehirde yeni bir gün, yeni bir iskele demek. Bu şehri belirli rotalarla, birbirine çıkan ara sokaklarla gezmeyi çok seviyorum. Çünkü şehrin gerçek dokusunun, kaybolmayan tarihinin bu ara sokaklarda gizlendiğine inanıyorum. Bugün birlikte tarihi yarımada üzerinden Sirkeci’den Vefa’ya uzanan bir rotayı arşınlayacağız. Rota boyunca isterseniz Laleli’den dünyaya doğru giden tramvayı kullanabilirsiniz ama ben bu şehri adımlayarak gezmeyi sevdiğim için her bir ara sokağa girerek Vefa’ya ulaşmayı tercih ediyorum. O zaman ver elini İstanbul.
Tarihi Yarımada Günlüğü
Sirkeci
Sirkeci’den yeni bir güne merhaba. Sabahın erken saatlerinde otellerinden şehri arşınlamak için yeni çıkmış turistler, kepenklerini yeni kaldıran esnaf, çoktan uyanmış olan martılar, günün ilk ışıklarıyla satışa başlayan simitçiler ve siz. İşte Sirkeci’de sabah saatleri tam olarak böyle geçiyor. Güne ışık hızıyla başlamak istiyorsanız öncelikle iskele de bulunan İstanbul Kitapçısı’na gitmenizi öneririm. Gerçekten kitap ve deniz kokusunun birbirine karıştığı bir ortam. Bazen bir kitap almak için değil de sırf o ortamın tadına varmak için tercih ettiğim bir mekân. İskeleden tramvay yolunu takip ederek yürüyecek olursam ilk olarak karşıma tarihi Sirkeci Garı çıkıyor. Marmaray durağının aksine tarihini koruyabilmiş eski İstanbul kalıntılarından biri. Garın içerisindeki İstanbul Demiryolu Müzesi’ne uğrayabilirsiniz. Müzeye girişin ücretsiz olduğunu söylemek isterim. İşte İstanbul’un tarihine şahit olmak bu kadar olağan.
Gülhane
Sirkeci’den sonraki durağımız Gülhane. Benim için Gülhane demek Ahmet Hamdi Tanpınar Müze Kütüphanesi demek. Bu kütüphanede bir masaya oturup elime İstanbul’u anlatan bir kitabı alarak park manzarası izlemek ise en sevdiğim aktivitelerden biri. Oradaki bir pencereden muhteşem Gülhane manzarasını, esintili ağaçları, sohbet eden insanları izlemek tam bir İstanbul kompozisyonu sunuyor bizlere. Hazır Gülhane’ye gelmişken parkın hemen çıkışından Osman Hamdi Bey yokuşunu tırmanarak Arkeoloji Müzesi’ni gezmenizi de öneririm. Müze bahçesindeki oturma alanları ders çalışmak veya kitap okumak için harika bir konum. Ama ben bugün beni Gülhane’den Sultanahmet’e çıkaracak olan Beyazgül sokağını tercih etmek istiyorum. İstanbul’un arada kalmış ama çok değerli bir sokağı. Buradaki İstanbul Kitaplığı’na uğramayı unutmayın. Her gittiğimde beni kapalı olarak hayal kırıklığına uğratmasına rağmen ümidimi kaybetmiyorum. Elbet bir gün deneyimleme şansım olacak.
Sultanahmet
Beyazgül Sokağı’nın sonu beni Sultanahmet’e çıkarıyor. Burada ilk karşıma çıkan yapı tüm görkemiyle Ayasofya oluyor. Bu bölgeyi en çok akşamüzeri vaktinde seviyorum. Her bir yapı bir farklı güzelliğe bürünüyor sanki. Sultanahmet demek biraz da uzun süren bilet kuyrukları demektir. Çünkü Divanyolu Caddesi birbirinden farklı değerde müzelerini barındıran bir bölge. Burada Halı Müzesi, Yerebatan Sarnıcı, Türk İslam Eserleri Müzesi, Yılanlı Sütun ve daha birçok değerli mekân bizleri bekliyor. Rotanızı Sultanahmet’e çevirdiğiniz günün pazartesi olmamasına dikkat etmekte fayda var. O günü, çoğu müze kapalı olduğu için tercih etmemenizi öneririm.
Çemberlitaş
Çemberlitaş’a doğru yol alıyorum. Ara sokakların birinde karşıma Şerefiye Sarnıcı çıkıyor. Yerebatan Sarnıcı kadar bilinmese de birçok etkinliği barındırıyor. İnternet sayfalarından etkinlikleri takip etmenizi öneririm. Sarnıcın yanındaki İstanbul Kitapçısı gözümden kaçmıyor. İçerisinde diğer İstanbul Kitapçılarına göre daha az kitap barındırsa da benim için çok değerli bir mekân. Aynı zamanda içerisinde ve açık alanında kahve içebilirsiniz. Kimsenin orada içilen bir kahveye hayır diyebileceğini sanmıyorum.
Beyazıt
Beyazıt benim için en başta üniversite demek. İstanbul Üniversite’si Beyazıt kampüsünden Süleymaniye manzarasını izlemek sizlere tam olarak tarihi yarımadanın özetini sunacaktır. Beyazıt’ın en belirgin mekânı benim için Beyazıt Devlet Kütüphanesi. Bu kütüphanede vakit geçirmek kapısındaki uzun kuyrukta beklemeye değer. Burada geçireceğiniz vakitten sonra adımlarınızı Beyazıt Sahaflar Çarşısı’na yönlendirmenizi öneririm. Burada ise eski ve yeni basım birçok kitaba erişebilirsiniz. Benim tercihim sahafların arasında İstanbul’u anlatan kitapları incelemekten yana oluyor.
Kapalıçarşı
İstanbul’un bana göre en güzel çarşısı. Kapalıçarşı’ya her defasından farklı bir giriş kapısından girmeye ve çıkmaya önem veriyorum. Çünkü çarşının her bir noktası farklı bir hikâyeye şahit olmama olanak sağlıyor. Kapalıçarşı’da gezerken ben etrafımdaki dükkanlara bakmaktan çok inanılmaz detaylı ve incelikte olan tavan işlemelerini izliyorum. Çünkü bu çarşının beni en çok etkileyen kısmı tavanları. Hazır Kapalıçarşı’ya gelmişken Day Day Pastanesi’ne uğramadan olmaz. Bu küçük, tek şubeli tarihi pastaneden elmalı çörek almanızı öneririm. Bu lezzet ile herkes tanışmalı.
Vefa
Vefa benim için Orhan Pamuk’un roman karakteri olan Mevlut demek. Kafamda Bir Tuhaflık kitabını okumadan önce bu semte bu kadar anlam yükleyememiştim. Vefa’yı gezerken bu kitabı kendinize rehber edinebilirsiniz. Eğer boza sevmediğinizi sanıyorsanız henüz Vefa Bozacısı’na uğramamışsınız demektir. Vefa Bozacısı semtin içinde çok güzel bir ara sokakta sizleri bekliyor. Ahşap sandalyeli, küçük tarihi mekânda boza içmenin tam vakti. Havalar ısınmadan bu semtin sokaklarını arşınlama zevkini kaçırmayın.
Cağaloğlu
Cağaloğlu benim için Sirkeci’ye dönüş vakti demektir. Bu sefer Divanyolu Caddesi’ni kullanmak yerine Cağaloğlu’ndan aşağı doğru salınmayı tercih ediyorum. Burada en çok ilgimi çeken yapı Cağaloğlu Hamamı. Önünden geçerken biraz durup incelemenizi öneririm. Son olarak ise Cağaloğlu Marmaray durağından azıcık yukarıda kalan bir Efes Color adındaki kartpostalcıya uğramadan geçmeyin. Ben her defasında birkaç kartpostal almadan geçemiyorum. Bu rotada değindiğimiz birçok noktanın baskısı olan İstanbullu kartpostallar sizi bekliyor.
İşte benim Sirkeci-Vefa rotam bu şekilde. Yazdıklarım bugüne kadar şahit olduklarımın bazıları. Bu şehre dair şahit olacağım birçok güzel an olduğuna inanıyorum. İstanbul’u gezerek tükettiğimiz günlerin devam etmesi dileğiyle. İstanbul’la kalın.
Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@ashta
İlginizi çekebilir: Mihriban Çebi’den Fener Balat
İlk yorumu siz yazın!