The Bear: Gürültülü Bir Yalnızlığa Teslim Olmak
Hulu’nun bu seneki en iddialı dizilerinden biri olan The Bear, dünyanın en iyi restoranlarında edindiği fine dining tecrübesiyle Chicago’ya evine dönen genç şef Carmen’i merkezine alıyor. Dönüş sebebi, yurtdışında edindiği tecrübeyle yaşadığı şehrin mutfak kültüründe devrim yapmak değil, yakın zamanda kaybetmiş olduğu abisinin arkasında bıraktığı sandviç dükkanı… Kaotik bir miras devralan Carmen, halihazırda mutfakta çalışan ekiple beraber yeni bir düzen kurmaya çalışıyor. Karşısına çıkan engeller, abisinden geriye kalan yas ve “Ben burada ne yapıyorum?” sorusu ile geçen bu süreçte tempo hiç düşmüyor. İzlemek isteyenler için adres Disney Plus Türkiye.
Carmen’e hayat veren Jeremy Allen White’ı bir çoğumuz Shameless dizisindeki Lip karakteriyle tanıyoruz. Bu dizilerin iki ortak özelliği var, Chicago’da geçmesi ve tam bir keşmekeşten ibaret olması. Carmen, abisini kaybettikten sonra dükkanı devralıyor, ‘fine dining’ dünyasının kendisinde bıraktığı mental hasarı da beraberinde getiriyor. Mükemmeliyetçi olma düsturuyla yola çıkan ve bazen bir sandviççi işlettiğini unutan bu karakter, hem kendini kanıtlama içgüdüsünden kurtulmakta zorlanıyor hem de çok fazla samimi olma şansı bulamadığı abisiyle arasında geçen “yaşanmamışlık”lardan ötürü yoğun bir yas tutuyor.
Dizinin çoğu mutfakta geçiyor. Güç çatışması yaşadığı Richie, işe yeni giren yetenekli genç Sydney, aklı durgun tatlıcıları Marcus, huysuzluğuyla herkesi nefessiz bırakmaya aday Tina ve diğerleri. Tüm bu karakterlerin birbirine bağırmaktan yorulmadığı, herkesin birbirinin kuyusunu kazar gibi davranırken bir o kadar birbirine destek çıkıyor olması vesaire derken masa başı çalıştığımız işe şükredecek hale geliyoruz 2-3 bölümde. 8 bölüm boyunca bir hayalet gibi hikayenin içerisinde gezinen Carmen’in vefat eden abisini daha çok tanıdıkça, bu yas mevzusunu biraz daha içselleştirme şansımız oluyor. Bağırtısı gürültüsü dinmeyen bu yas temalı hikaye, bana bizim kültürümüzdeki dozu kaçabilen curcunalı cenaze evi deneyimleri gibi geldi biraz… Bu tempo kimisi için bunaltıcı olabilir, kimisi için de bölümler arasında nefeslenmek ayrı bir keyif olabilir, sizin ruh halinize bağlı olarak farklı şeyler vadediyor The Bear.
Editör Notu: Yazının bu noktasından sonrası spoiler içerebilir. Dilerseniz diziyi izledikten sonra yazıya geri dönebilirsiniz.
Hikayenin beğenmediğim bazı noktaları var. Birincisi, finale doğru Carmen’in bir anda sapır sapır tüm hissettiklerini izleyiciye dökmesi. Dizinin bu katarsisi dillendirme şekli çok diyalog odaklı olmuş, “anlatma göster” denebilecek bir kıvamda. İkincisi de kurgusu bu kadar dinamikken senaryosunun bir o kadar ağır olması. Bu aksaklığı tam olarak nasıl ifade edebileceğimi bilemedim. 7. bölümde tek plan çekilen dev kargaşa ise kayda değer bir sekanstı. Çok kısa bir bölüm, hikayeye katkısı az ama bir nevi şov bu da… Rahmetli abisinin kendilerine bıraktığı para dolu konserveleri görünce baya keyiflendim. Fakat bu durumun ikinci sezona nasıl yansıyacağını da bir o kadar merak ettim, çünkü bir çatışma yaratmak için gerekli olan elementler bu para mevzusuyla biraz ortadan kalkabilir. Senaristlerin yaratıcılığı önemli rol oynayacaktır. Karakterler arasında romantik ilişki kurmaya çalışmadan bir anlatı kurması ise alışageldik karakter gelişimlerine aykırı enstantaneler yaratmış. Cesur tercihleri, eksiklerini örtmeyi başarıyor bu anlamda.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Disney+
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Disney+ Dizi Önerileri
İlk yorumu siz yazın!