Merakla beklenen Arctic Monkeys albümü The Car yakın zamanda yayınlandı. Çıkar çıkmaz ben de albüm hakkında bir yazı yazmak istedim. Grubun yeni “arabası” ile bir yolculuğa çıkmadan önce belirteyim ki eğer Arctic Monkeys’den AM gibi bir rock albümü bekliyorsanız bu kesinlikle öyle bir albüm değil. “Do I Wanna Know”, “R U Mine” gibi parçalar yok. Bu beklentiyle yolculuğa başlarsanız, daha ilk dakikalarında Kara Şimşek’deki Kitt gibi sizi üzerinden atacaktır. Daha çok bir önceki albümleri olan Tranquility Base Hotel & Casino’ya benziyor. Tür olarak Barok pop diyebiliriz. Albümün bütününe baktığımızda sanki bir Richard Hawley ya da yaylıların olduğu bazı bölümlerde Tindersticks albümü dinliyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. 

Arctic Monkeys
Arctic Monkeys | Fotoğraf: radyoodtu.com.tr

Çok lezzetli bir çikolata üreten markanın, çikolata üretimini durdurup artık aynı lezzette bir bisküvi üretmesi gibi Alex Turner da artık farklı bir yoldan ilerliyor. Bu albümde pek çok türden, gruptan esinlenmeler var. Alex Turner’in sinemaya olan düşkünlüğü ile bu albüm, film müziği olabilecek şarkıları içinde barındırıyor. Bir röportajında günün birinde bir filmin yönetmenliğini yapmak istediğini de söylemiş. Kendi kamerasıyla albüm çalışmaları sırasında çekimler de yapmış. 

youtube play youtube play

Parçalara gelecek olursak; albüm ”There’d Better Be A Mirrorball” isimli parça ile başlıyor. Bu aynı zamanda albümden çıkan ilk single. Parça, yetmişli yıllardan bir James Bond filmi mi izleyeceğiz acaba dedirten bir intro ile başlıyor. Sonradan gelen melodiyle ilk dinleyişinizle beraber aklınıza kazınıyor. Albümü ilk dinleyen birini yakalamak için çok lezetli bir yemi oltaya takmış oluyor. 

youtube play youtube play

İkinci parça “I Ain’t Quite Where I Think I Am” başlar başlamaz wah pedalı devreye girip funky bir şarkı dinleyeceğimizi söylüyor bize. Sonraki parça “Sculptures Of Anything Goes” post apokaliptik bir filmin soundtrack’i için biçilmiş kaftan. Başlamasıyla beraber tekinsiz, karanlık atmosfer içinize işliyor. Sene 2028, çok daha tehlikeli olan yeni bir Koronavirüs türü Covid 28’in dünyaya yayılmasından sonra kısıtlı kaynaklar için büyük bir mücadele başlamış ve filmin arka planında bu parça çalıyor. Parça ayrıca biraz da paralel evrendeki “Do I Wanna Know”’un karanlık hali gibi.

youtube play youtube play

“Jet Skies On The Moat” parçasının başı bir an için Camel’in “Song Within A Song” şarkısının intro sonrası girişini andırıyor, zaten şarkı yetmişlerden gelmiş gibi. Albümün en güzel parçalarından biri. “Body Paint” bir dream pop parçası gibi başladıktan sonra bir anlık Beatles “Strawberry Fields Forever”’a selam verir gibi olup daha sonrasında asıl selamını Beatles’in “Eleanor Rigby” parçasına veriyor. Sırada bir başka film müziği olmaya aday parça var. “The Car” parçası başlar başlamaz aklınıza Sergio Leone’nin hayata geri dönüp yönetmenlik koltuğuna oturduğu bir filmde, Clint Eastwood’un 92 yaşında olmasına rağmen atını dörtnala koşturduğu bir sahne geliyor. Müziğini de tabi ki Ennio Morricone yapmış olmalı. “Big Ideas” parçası ise Steely Dan parçalarına benziyor, sonuna doğru Fransız besteci Francis Lai’yi bize hatırlatıp güzel bir solo ile bitiyor. “Hello You” albümün ağır toplarından biri. Parçayı dinlerken Barış Manço’nun “Elveda Ölüm” parçasının son bölümü bir an aklıma geliyor. Daha sonra gelen “Mr Schwartz” isimli parçada, yer yer Judas Priest baladı havası var. Albüm çok ısınamadığım “Perfect Sense” ile bitiyor. 

youtube play youtube play

Son olarak genel bir değerlendirme yaparsak, bazı Arctic Monkeys fanları tarafından beğenilmemesini çok iyi anlayabiliyorum, çünkü AM ve öncesi gibi bir rock albümü bekleyenleri hayal kırıklığına uğratması muhtemel. Yetmişleri müziğiyle, sinemasıyla sevenler sizi buraya alalım. Last Shadow Puppets, Richard Hawley, David Bowie severler sizleri de buraya alalım. Benim fikrim ise, The Car yılın şu ana kadar yayınlanan en iyi albümlerinden biri!

İlginizi çekebilir: Selin Hızırcı’dan Arctic Monkeys The Car: Yeni Albüm Bizlere Ne Vadediyor?