Depremden önce bir Hataylı olarak, Hatay’a hakkını vermek adına, ona ait ne varsa değerli olan, yazmaya karar vermiştim. İnsanlar gelir geçer, şehirler değişir, ruh baki kalırdı. Bir yazı o ruha ithaftı. Fakat öyle bir şey oldu ki, aklın ötesinde, korkuların ötesinde, kabul edilemez bir gerçekliğin içine düştük, tam o gün. Hayatlar yarım kaldı, mekanlar yarım… Ve bir yazı yarım. Şimdi bu yazıyı kaldığı yerden hiçbir şey yokmuş gibi devam ettiremezdim, çünkü artık hiçbir şey kaldığı yerde değil. Zaman durdu. İşte bu yüzden şimdi bu satırları doğuruyorum içimden. Ve sizi yarım kaldığım yerden tamamlamaya çalışacağım yazımla, hayata tutunmaya çalışan tüm memleketlilerim gibi, Hatay’a tutunmaya davet ediyorum.

Bir mekana girdiğinizi düşünün, zaman doğrusal olmaktan çıkıyor. Zamanın ne başı var, ne sonu. Hayat nerede başlıyor, nerede bitiyor, geçmiş ve anın bütünlüğü tüm bilinen gerçekliklerin üzerini örtüyor ve ortaya sadece ortamın büyüsü ile yaşadığın, zamandan bağımsız o “an” kalıyor. İşte sizi tam da böyle hissedeceğiniz bir yere götüreceğim şimdi: The Museum Hotel Antakya’ya.

whatsapp-image-2023-08-07-at-10-42-02-1
The Museum Hotel | Fotoğraf: Hatice Ildıran

Hikayesi 2009 yılında başlayan bu büyülü mekanın namı tüm dünyayı sarsa da, ülkede bilmeyenler olduğunu düşünerek, belki bu yazı vesilesiyle güzelim memleketim Hatay’a nefis bir seyahat düzenlerler diye yazmayı bir borç biliyorum. Evet, hikaye 2009 yılında başlıyor.  Zorlu bir hikaye, hem derin hem de eşsiz. Önce Hatay’a sonra da ülkemize kazandırılan Dünya’nın ilk müze oteli olma özelliği ile geleceğe bir miras aslında, geçmişten.

Arkeolojik kısmın adını da taşıdığı Necmi Asfuroğlu tarafından Antakya’ da bir otel inşa edilmek isteniyor Stauris Dağı eteklerinde. Amaç şehre yakışır, şehrin dinamiğini kaldıracak, yüksek kapasiteli güzel bir otel inşa etmek olunca, inşaat çalışmaları hızla başlıyor tabii. Fakat rutinin dışında bazı problemler ortaya çıkıyor, yapının temel kazı çalışmaları sırasında mozaik kalıntılarına, Antik Çağ’ dan kalan hamamlara, meydanlara rastlanıyor ve o an itibari ile yaklaşık 10 yıl sürecek bir “sistematiğe oturtma”, “onlarca makamdan izin alma” süreçleri, yeniden tasarım, proje değişiklikleri ve diğer tüm emeklerle ilmek ilmek oluşan dünyanın biricik müze otelinin hikayesi başlamış oluyor. Normal şartlar altında arkeolojik sit alanına çivi çakmak bile yasakken ve eğer bir şey yapılması gerekiyorsa onlarca yetkiliden izin alınması gerekirken, Necmi Asfuroğlu ve ailesinin otel inşasında ısrar etmesi fakat mozaiklerin ve diğer kalıntıların zarar görmeden koruma altına da alınarak bir yol bulunması fikri, eşsiz bir mimari yapının ülkemize kazandırılması için ilk adım oluyor. Ama tüm şartlar bu koca antik kent kalıntıları üzerine konvansiyonel bir inşanın “imkansız” olacağını gösteriyor.

whatsapp-image-2023-08-07-at-10-42-04-1
Starius Dağı Eteklerinde | Fotoğraf: Hatice Ildıran

İşte tam da bu kritik sürece diğer projelerine de hayran kaldığım Emre Arolat Mimarlık dahil oluyor. Emre Arolat, bilmeyenler için, annesi ve babası da mimar olan, mimarlığı bambaşka bir vizyon ve estetik ile şaha kaldıran Türkiye’ nin en güçlü ve bol ödüllü mimarlarından biri. Le Meridien İstanbul Etiler, Sancaklar Camii, Zorlu Center-Raffles Hotel İstanbul eserlerinden birkaçı yalnızca. Özellikle Sancaklar Camii sıra dışı tasarımı, tasarım detaylarının ruhuna gizlenen, ilham kaynağı alt metinleri ile oldukça ilgi görmekte. (Belki başka bir yazımın konusu olur.)

Emre Arolat
Emre Arolat | Fotoğraf: Sözcü

Ama bizim odağımız bugün The Museum Hotel. Her şey imkansız görünürken ve artık Emre Arolat Mimarlık konuya dahil olurken, tasarım tek bir ortak payda üzerinde yani “Sürecin başından sonuna kadar tasarımın temel amacı, The Museum Hotel Antakya’nın coğrafyaya olumlu bir etki yapmasıydı.” cümlesi ile özetlenen adanmışlıkla şekilleniyor. Bu çerçevede ortaya çıkan dünyanın en büyük tek parça mozaiği, Helenistik dönemden başlayıp İslami döneme kadar süregelen 13 ayrı medeniyete ait 2300 yıllık bir kültürü içinde barındıran eserler bütünü, istenilen otel fikrinin gerçekleşme ihtimalini iyice zorlaştırıyor. Hem mimari, hem mühendislik, hem de arkeolojik açıdan incelenmeye başlanınca, geçmiş tüm sırları ile aydınlanıyor ve geleceğe muazzam bir hediye verecek olan olayların yaşanmış olduğu gün yüzüne çıkıyor. Sanki her şey bu otelin yapımına hizmet edermişçesine yaşanmış gibi bir mucizeler zinciri ile karşı karşıya kalınıyor.

Araştırmalar gösteriyor ki; ………………06.02.2023 / 04.17: Artık hiçbir şey eskisi gibi devam etmeyecek. Tüm cümleler yeniden kurulacak, tüm cümlelere yeniden başlanacak. Daha güçlü, daha kıymet bilerek, yılmayarak, ilham vererek yerlerini alacaklar gelecekte. Bir çöküşün yeniden yükselişi için!

whatsapp-image-2023-08-07-at-10-41-58
Genişletilmiş Kolonlar ve Kirişler | Fotoğraf: Hatice Ildıran

İnatla ve istekle yeniden yapılan tüm çalışmaların ve araştırmaların sonucunda arkeolojik alanın tam ortasında büyük bir alan fark ediliyor, bu alan tüm eserleri ikiye ayırıyor. Uzman görüşleri alındığında, alanda bir dere yatağının varlığı ve bu akıntının yıllar önce söz konusu arkeolojik alana zarar verdiği keşfediliyor. İşte bu alan sancılı süreci yeniden şekillendiriyor. Otelin inşası ve yapılandırılması bu alana yerleştirilecek direkler üzerine kuruluyor. Dere yatağı, müze otelin var olması için bir diğer tabirle geçmiş geleceğe değerli bir miras bırakmak için kollarını açıyor. 

İçeri girdiğiniz andan itibaren kendinizi kesinlikle zamanın dışında hissediyorsunuz ya da o bildik zamanın çok başka bir boyutunda; mozaiklerin üzerinde yürürken başınızın üzerinde bulunan kübik şeklindeki odalar sizi bir anda bir bilimkurgu filmi setine ışınlıyor sanki, Pegasus Heykelini selamlarken, yürüdüğünüz köprülerin geometrisinde Mars’ ta koloni kurmak için modüllere ulaşmaya çalışıyorsunuz gibi hissediyorsunuz.

Projenin varlığı aslında muazzam bir kapı açıyor arkeolojik ve mimari yapıların bir arada olmasına. Bir bölgede kalkınmanın gerçekleşmesine zemin hazırlarken, aynı zamanda arkeolojik alanların korunarak değerlendirilebilmesine de çözüm sunuyor. 

whatsapp-image-2023-08-07-at-10-42-03
Yukarıda Modül Odalar-Aşağıda Mozaik Eserler | Fotoğraf: Hatice Ildıran

Binayı dört farklı katmanda düşünebilirsiniz; ilki bulgulara en yakın düzeyde bir açık hava müzesi salonu, ikincisi ise otelin ortak kullanım alanları olan ve arkeolojik buluntulardan oluşan bir manzara üzerinde yerini alan lobi ve restoran. Üçüncü seviyeye baktığınızda, otel odalarının prefabrik modüllerinden oluşan bir konaklama sistemi ve konukların gözünü her zaman enfes mozaik manzarasında tutan bir açık hava seyri görüyoruz. Son olarak da, altındaki her şeyi koruyan, balo salonu, spa, toplantı salonları ve eğlence mekanı olarak planlanan ve yerel mimari ile güçlü bağları olan ağaçlarla dolu avluların eşlik ettiği yerel lezzetlerin tadını çıkarabileceğiniz Specialty Restaurant’ın zeminini oluşturan gölgelik.

Teknik birkaç araştırmaya bakınca daha da hayran kalmak kaçınılmazdı; bina, sirkülasyonda mekanik iklimlendirme ihtiyacını ortadan kaldıran yüksek verimli bir pasif havalandırma sistemine sahip olacak şekilde dizayn edilmiş. Dış cephe yok bu sayede, patikalar ve odalar arasında hava serbestçe dolaşıyor. Zemin seviyesindeki cam koruyucu duvar, yerel hakim rüzgar ve tozu kontrol altına almak ve arkeolojik bulguları güvende tutmak için tasarlanmış. 

museum-hotel-1
The Museum Hotel | Fotoğraf: Hatice Ildıran

Deprem sonrası bu yapının ayakta kalmasının sebebine baktığımızda çok incelikli bir mühendislik alt tabanı, uzmanlık, deneyim ve özenin birlikte ortaya çıkardığı güç ile projenin tamamlandığını öğreniyorum. Yapıyı taşıyan 66 adet kompozit boru kesitli kolonlar 25-30 mm kalınlığında seçilmiş ve içi deprem ihtimali göz önüne alınarak beton ile doldurulmuş. Taşıyıcı kirişler genellikle kompozit yapıların en narin parçaları olmasına rağmen, bu bina için yanal salınımı minimize etmek adına kiriş genişlikleri arttırılarak proje tamamlanmış.

Şimdi Ortak Akıl-Antakya Platformu’nun temsilcilerinin içinde olan Emre Arolot ve Ece Ceylan Baba kadim Antakya’mızın sadece fiziksel inşası ile değil, toplumun kültürünü, geleceğini de içinde barındıracak ve yaşayan halkı sürece dahil ederek, dikkate alarak yeniden ayağa kaldıracak adımlar için mücadele ediyor.

Bu yazıyı yazarken, çok şey öğrendim ama daha çok, geçmişi anladığımızda ve ona sırtımızı dönmek yerine kucağımızı açtığımızda, onun bizi, geleceğimizi oluşturmak için eşsiz bilge gücüyle harekete geçirdiğini kavradım.

Bu yazıyı çocukluluğumun geçtiği avlulu eski Antakya evlerine, Ata’larıma, zeytin ağaçlarımıza, bize kalan ve mirasımızı oluşturan tüm değerlerimize ve yeniden ayağa kalkacağına inandığım şehrimin güçlü ruhuna adıyorum.

Kapak Fotoğrafı: Hatice Ildıran