The Substance: Estetik Algılarımız, Yaşlanma Kaygılarımız
The Substance bu sene izlediğim en çarpıcı, en güçlü filmlerden biri. Coralie Fargeat’ın yönetmenliğini yaptığı filmde, başrolleri de Demi Moore ile Margaret Qualley paylaşıyor. ‘Body horror’ janrına ait filmleri izlemekten imtina eden ve midesine pek de güvenmeyen sinemaseverlerin pas geçmesinin mantıklı olacağı bu film, uçurumun kenarında sürekli takla atan bir jimnastikçi olarak betimlenebilir. Diken üstünde bir seyir deneyimi vadeden The Substance’ın konusu da şöyle. Döneminde fırtınalar estiren bir kadın süperstar, yaşı itibariyle sektördeki yerini kaybetmek üzereyken, mucizevi bir sistemle karşılaşıyor. Oldukça enteresan yollardan temin edilen bir ilaç, kişinin hücrelerini yenileyerek genç ve güzel versiyonunu ortaya çıkarmasına yardımcı oluyor. Fakat bu süreç baştan sona ağzı açık bırakan aşamalardan oluşuyor… Filmin meraklıları, 1 Kasım vizyon tarihini iple çekiyor, ben de iyi bir sinema salonunda filmi izlemenin çok mantıklı bir karar olduğunu söyleyerek kendilerine desteğimi açıklıyorum…
Demi Moore’un hayat verdiği Elisabeth Sparkle, yaş aldıkça iğrenç kılıklı patronu tarafından hedef tahtasına konuyor. Modası geçmiş aerobik dersleri ve kırışıklıklarıyla tehlike çanlarını kulağının dibinde hissetmeye başlayan Elisabeth, yerini ve ününü kaybetme korkusuyla umudunu bağladığı özel bir ilacı kullanmaya başlıyor. İlacın etkileri görülmeye başladığı andan itibaren film vadettiği janra giriş yapıyor. Ekran başında izleyicisini yerinden sıçratmak gibi bir amaç gütmeyen film, aklınızı ve midenizi zorlayacak sekanslarla sizi kıskıvrak yakalama çabasında daha çok. Margaret Qualley’nin canlandırdığı karakter Sue ise, izleyicinin bütün ilkel dürtülerini tek tek dürten bir persona. Genç olmaya ve diri olmaya dair söyleyecek çok fazla şeyi olan Sue’nun, Elisabeth ile bölünerek dallanıp budaklanan hikayesi, film ilerledikçe enteresan ikilikler ve nasıl çözüleceği merak konusu olan sorunlar yaratmaya başlıyor…
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Modern insanın sorunlarını narsizm çerçevesinde değerlendiren eleştirel filmlerin sayısı bol, fakat The Substance hem stilistik açıdan hem de duysal anlamda zorladığı sınırlar ile son derece farklı bir iş. Genç halini vücudundan yavrulayan bir kadın, birer haftayla dönüşümlü olarak vücut değişikliğine gidiyor. Bu noktada filmle ilgili tek eleştirim, pasif moda geçtiğinde diğer vücudun yaşadıklarını zihninde deneyimleyemiyor olması. Böylesine bir riski alırken en azından bu noktada bazı vaatler söz konusu olmalıymış gibi geliyor. Neyse bunu pas geçersek her şeyiyle zirve bir film. Müzikler izleyiciyi koltuğa zincirliyor. Her haftalık devir teslim töreni vakti geldiğinde bünyemize yoğun dozda gerilim ve anksiyete enjekte ediliyor. Yönetmen iki karakterini, kendine has kontrast yaratan bazı detaylarla çatıştırıyor. Hem akıl oyunları anlamında, hem de finale doğru izlediğiniz ekstrem fiziksel şiddet sahneleriyle…
Demi Moore ise kariyerinde ne çok cesur rollerde yer almış, ne de başyapıtlarda oynamış birisi. Bu film kendi kariyerinin net şekilde zirvesi olmuş. Filmin açılışının ve kapanışının yıldız üzerinde yapılmış olması güzel bir detay. 50 yaşında kadına 100 yaşında muamelesi yapan adamın yemek yerken çıkardığı sesler ise filmin en korkunç sekansıydı. Elisabeth’in eski okul arkadaşı Fred’in davetine sırf güzel olmadığını düşündüğü için gitmemesi çok yıpratıcı bir etki bırakıyor izleyicide. İçimizden “E çok güzelsin işte” diyoruz ama kadın kafaya koymuş bir kere Sue’yu. Bu noktada Fred de araya gidiyor maalesef… Genç kalmaya çalışmanın mental anlamda yarattığı yorgunluk herkesin az çok tahmin edebileceği şeyler fakat bu işi fiziksel açıdan bu denli uçsuz bucaksız bir absürdlükle sinemaya aktarmak tam bir deli işi. Final sekansında kült korku film Carrie’ye de selam veren film, absürd bir sahne performansı ile veda ediyor izleyicisine. Bir taraftan bit artık diyor insan içinden, bir taraftan da bittiğine üzülüyor. Çok ilginç deneyim…
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: The Substance
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Blink Twice
İlk yorumu siz yazın!