The Wailing (2016) Güney Kore yapımı ilginç bir korku filmi. Na Hong-jin‘in bu filminde, birçok farklı unsurun kesiştiği tatmin edici ve korku dolu bir yolculuğa çıkıyoruz. Gizemli cinayetlerin ortaya çıkması ile sakinliğin hüküm sürdüğü Güney Kore’deki küçük köyde halk ve polislerin kafası karışmaya başlar. Polislerin ilk başta şüphelendiği ise zehirli mantarlardır. Peki, zehirli bir mantar cidden bu duruma sebep olabilir mi?

The Wailing
The Wailing | Fotoğraf: popgek.com

Na Hong Jin ve Bolca Kullanılan Unsurlar

Na Hong Jin’in son filmi The Wailing izlerken bize vaat edilen iki saat otuz altı dakikada zombiler, hastalıklar, iblisler, ruhlar ve üzerine düşüneceğimiz ögeler ile karşılaşıyoruz. Ve tabii hepsinin yanında filmin asıl temasını oluşturan bir unsurumuz var: Kara Büyü.

Baştan söylemek gerekir ki bu kadar fazla unsurun bir araya geldiği bir film yazmak ve yönetmek oldukça cesur bir karar. Ayrıca filmi dişli yapan da bu. Yönetmenin verdiği cesur karar ile bizim de filme olan heyecanımız artsa da bir yandan da bunca unsur içinde filmde az bulundurulan ipuçları, seyirci açısından yeterlilik sağlayamıyor. Bunun yanı sıra, fazlalığın ve liyakatsizliğin arasında kalan filmde seyirciye bırakılan düşünme payı olması gerekenden fazla ve bu durumda anlatılmak istenilen mesajın da ötesinde kim iyi ve kim kötü soruları arasında oldukça ucu açık ihtimallere ve sonuçlara varılıyor. 

The Wailing Filmi Konusu

(Editör Notu: Yazının bu bölümünden itibaren spoiler yer alabilir.)

Küçük ve sakin bir kasabada aniden dehşet verici cinayetler ortaya çıkmaya başlar. İlk başta otopsiler eşliğinde zehirli mantardan kaynaklandığı düşünülse de zaman geçtikçe o kadar basit bir durum olmadığı anlaşılmaya başlar. Halk arasında söylentiler baş gösterir ve bu cinayetlerin arkasında pek fazla görünmeyen bir yabancının, bir Japon’un sebep olduğu düşünülür. Buraya ufak bir not düşmek gerekirse, daha yeterli veri ve kanıt olmadan halkın ve polisin cinayetlerin Japon tarafından işlendiğini düşünmesinin, yıllar boyu Japonya ve Kore arasında sürüp gelen nefreti temsil ettiğini düşünüyorum. 

Baş karakterimiz polis Joon-go ise ilk başta bu söylentilere kulak asmaz ancak olay mahallinde beyazlar içinde bir kadınla karşılaşması ve kızının da cinnet geçiren insanlarla aynı bulguları göstermesi ile olayların rengi değişmeye başlar.

Filmin başlarında arabada annesi ile seks yaparken kızı tarafından fark edildiğini anlayan Joon-go’nun onu dışarıya götürür ve utancını saklamaya çalışarak kimseye anlatmaması konusunda kızını ikna etmeye çalışır.  Kızının septomlar göstermeye başlamasının ardından daha en baştan beceriksizliğini anladığımız Joon-go’nun daha da beceriksiz hareket etmesine ve üzerine yeterince düşünmeden kararlar alışına tanık oluruz.  Joon-go beceriksiz bir karakter olsa da mücadele etmesi gereken çok zorlu durumlar ile karşılaşır. Açıkçası onun film boyunca süren kararsızlıkları ya da pek düşünmeden aldığı kararların, seyirci ile bağ kurdurabilecek türden bir samimiyete alan açtığını düşünüyorum.

Joon-go’nun mücadelesi ile son ana kadar kızın kurtulmasını dilerken bir yandan da belirsizlikler içinde sürükleniyoruz. Kötünün kim olduğundan çok nasıl ve neden gibi sorulara eğilse de senaryo, çok fazla olası kötü ve iyinin kim olduğuna dair belirsizlik yaratmayı son ana kadar sürdüyor. Bu belirsizliğin korunmasının ise filmi güçlü kıldığı şüphesiz. Etkileyici bir Kore yapımı olduğunu düşündüğüm The Wailing filmine bir şans vermeniz dileğiyle; iyi seyirler.

Kapak Fotoğrafı: gramho.com

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Korku Filmleri