The Wall: Pink Floyd'un Sembolizm Dolu Klasiği
Günlerden 30 Kasım 1979, Pink Floyd’un yeni albümü İngiltere’ de müzik dünyasına sunuldu. Bu albüm rock konsept klasikleri arasında dünyada en önemli yerlerden birini alacak olan “The Wall”du. Müziğinden daha çok teması ile dikkatleri üzerine toplayan albüm yıllar içinde müzik tarihinin en çok satan albümleri arasında yerini aldı. Size önerim bu yazıyı okurken arka fona bu albümden bir şarkı açmanız. Şimdi hazırsanız Pink Floyd’un 41 yıl önce yayınlanan albümünün günümüze kadar büyük başarıyla gelmesinin altında yatanları inceleyelim.
Pink Floyd’un Duvarları
Adını iki Blues ustası olan Pink Anderson ve Floyd Council‘den alan grubun, tuğlalarla örülmüş duvar görüntüsüne sahip albüm kapağına bir yerlerde denk gelmeyen yoktur. Albümde işlenen tema, grubun solisti ve bas gitaristi olarak tanınan Roger Waters’ın kendi tecrübelerinden ve grubun kurucusu Syd Barrett’in hayatından esinlenilerek ortaya çıksa da albümün konusu en kapsamlı şekliyle, kişinin yaşam koşulları ve korkuları sebebiyle dünyaya ve çevresine karşı ördüğü duvarlarla kendini soyutlayıp dünyaya yabancılaşmasını anlatıyor. Bunu da “Pink” adında sanal bir karakter üzerinden yapıyor. Metaforlaşan tuğla; insanın çevresinden kopuşu ve yalnız kalışını temsil ediyor.
Albümün bütününde eğitim sistemine, kadın- erkek ilişkilerine, yalnızlığa, savaşa, çevresel etkenlere karşı da ciddi eleştiriler yapılıyor. Albümde rastlanan bir diğer orjinal yaklaşım ise albümün ilk şarkısı olan In the Flesh‘ in “…we came in (geldiğimiz yer)” ile başlayıp, albümün son şarkısı Outside the Wall‘ un ise “Isn’t it where… (burası değil miydi?)” ile bitişiyle tüm olayların bir döngü ve tekrar içinde olduğu vurgulanıyor. Grup yalnızca şarkı sözleri ve müzikalitesi ile değil sahne performansları ve ışık gösterileriyle de müzik dünyasına farklı bir bakış açısı getirdi. Bununla ilgili söyledikleri bir sözü sizinle paylaşmak istiyorum: “Işık ve müziğin birleşimi fikri ve efektlerini daha yeni yeni eşelemeye başladık; bizce müzik ve ışık aynı sahnenin parçaları, biri diğerini artırır ve kendine ekler. Ama bize öyle geliyor ki, gelecekte gruplar sadece bir pop şovundan çok daha fazlasını önermek zorunda kalacaklar. İyi sunulmuş bir tiyatro şovunu önermek zorunda kalacaklar.”
The Wall 1980-81 yılları arasında 17 kez sahnelendi. 1990 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışı sebebiyle Memorial Fund for Disaster Relief adına yardım toplamak amacıyla başka birçok sanatçının katılımıyla tekrar sergilendi. 2010 yılında Toronto’da başlayan The Wall Live turnesi Amerika’ya uzanıp, Mexico City’de sona erdi. 2011 yılı itibariyle Avrupa’da sergilenmeye başlayan turne 2012 yılında Avustralya ve Güney Amerika’da, son olarak da 2013 yılında son kez Avrupa’da sergilendi. 2014 yılında ise konserlerinde yapılan çekimlerle DVD formatında yayınlandı.
Roger Waters en başından itibaren The Wall’u hem albüm hem de film olarak tasarlıyor. 1982 yılında senaryosunu Waters’ın yazdığı film Alan Parker yönetmenliğinde sinemaya aktarılıyor. Bu filmde az diyalog, bol animasyon mevcut. Ayrıca, filmde albümün Hey You ve The Show Must Go On dışındaki tüm şarkılarını görebiliyoruz. Film, müziklerin etkisini artırmayı sonuna kadar başarıyor. İzlemediyseniz mutlaka hemen sıraya alın derim, hatta 41. yıllarının anısına “The Wall” filmi bugün izlemek için harika bir seçenek olabilir!
Albüme adını veren “duvar” bir metafor aslında. Koskoca albüm bu metafor etrafında dönüyor. Pekin neyin metaforudur bu? The Trial şarkısı bu sorunun bir cevabı olabilir, ancak albümdeki diğer şarkılar ve Roger Waters’ın yaşamı da bu cevabı destekler nitelikte. Waters’a göre herkes kendi etrafına duvarlar örer. Bu duvar, onu oluşturan tuğlalar arttıkça yükselir ve aşılması zor bir hal alır. Her bir tuğla ise başta kişinin kendisi olmak üzere eğitim sistemi, öğretmenler, kurallar, aile ve arkadaşları temsil eder.
Albüm ve filmde birçok simge de yer alıyor. Bu simgeleri daha önce görmüş olanlarınız varsa eminim ne anlama geldiklerini merak ediyorsunuzdur. En çok göze çarpanlardan bazılarını inceleyecek olursak, birçok yerde karşımıza çıkan çekiçler yönetimlerin ve duvarları yıkmak için başkaldıranların kullandığı bir aracı yani gücü temsil ediyor. Albümün kapağında da yer alan tuğlalar ise bireylerin hayatlarında karşılaştıkları sorunlara, engellere, acılara ve kurallara benzetiliyor. Bunların birleşmesiyle bir duvar örülüyor. Göz ve ağzı olmayan yüzler ülkelerin eğitim sistemlerindeki kişilik ve karakterlerini yitirmiş, hiç bir şeyi görmeyen, hiç bir şeye ses çıkarmayan tek tip toplulukları, öğrencileri, gençleri betimliyor. Konserde duvarın üzerinden sarkıtılan akrep ise akrebe benzetilen hikaye kahramanının onu aldatan anlayışsız karısını simgeliyor. Solucanlar ise yaratıcı yetenekleri ve kişilikleri eğitim sistemi ve despot yönetimler tarafından yok edilmiş, sistemin ürettiği, kulağı, gözü ve ağzı olmayan insanları sembolize ediyor.
Yazımı grubun bu albümünde yer alan ve en meşhur şarkılarından biri olan “Another Brick In The Wall” şarkısından bahsederek bitirmek istiyorum. Roger Waters’ın yazdığı bu şarkı 3 kısımdan oluşuyor. 1. kısım; ana karakter Pink’in babası öldükten sonra insanlarla arasına duvar örmesiyle başlıyor. Şarkının 2. bölümü 1968’den bu yana yayınlanan ilk Pink Floyd single’ıdır. Hem Amerika hem de İngiltere listelerine bir numaradan giren şarkı ve 1979 Grammy ödüllerine de aday oluyor. Şarkı; ana karakter Pink’in öğretmenleri tarafından aşağılanıp öğretmenlerine ve eğitim sistemine karşı çıkmasını konu alıyor. Birçok kişi bu şarkının öğretmenlere ve okullara karşı yazılmış bir şarkı olduğunu düşünse de aslında eğitim sistemlerinde öğretmenlerin, öğrencilerinin yeteneklerini ve kapasitelerini sınırlayıp, yaratıcılıklarını ve kişiliklerini yok sayıp, onları sessiz sıradan insanlar yapmalarına karşı yazılmış. Şarkıda İngiltere’deki Islington Green School öğrencilerinden oluşan koronun seslendirdiği bir bölüm bulunuyor. Bu koro kısmı, yapımcı Bob Ezrin tarafından şarkının çok kısa bulunması ve grubun şarkıyı uzatmayı kabul etmemesi üzerine eklenmiş, grup koro fikrini sevince şarkıyı bu şekilde uzatmayı kabul etmiş 🙂 Şarkının 3. kısmında ise Pink’in yaşadığı çöküş sonrası etrafındaki herkesi bir tuğla olarak ele alıp onları umursamayı bırakmasını anlatıyor.
“we don’t need no education
we don’t need no thought control
no dark sarcasm in the classroom
teachers leave them kids alone
hey, teachers, leave them kids alone
all in all it’s just another brick in the wall”
Kapak Fotoğrafı: theguardian.com
İlginizi çekebilir: Tayfun Sezer’den Pink Floyd
Pink Floyd’u bu şekliyle okumak çok keyifliydi. Emeğinize sağlık.
🙏🏼❤️️