The Wonder: Mucize Mi? Hurafe Mi?
İrlanda’nın kimselerin pek uğramadığı bir bölgesinde geçen film, bulunduğu yüzyılın her öğesine dair bir şeyler barındıran, hem aile yapısına hem de topluma dair bir çok söylemi olan bir iş. Büyük bir ailenin evine konuk oluyoruz hikayede. Ailenin bir kızı son 4 aydır hiçbir şey yemeyerek gayet sağlıklı şekilde ayakta kaldığını iddia ediyor, keza ailesi de öyle. Bu durum kulaktan kulağa büyüyor ve bu dedikoduyla beraber iş çığrından çıkma safhasına yaklaşıyor. Bunu önlemek ve olayın esrarengizliğini çözmek için bir komite tarafından iki kişi tutuluyor ve köye getiriliyor. Birisi rahibe, birisi hemşire… Başlamadan ufak bir not: Film, Netflix Türkiye’den izlenebilir.
Biz bu hikayeye hemşirenin perspektifinden dahil oluyoruz, bilimsel ve akılcı yöntemlerle mevzuyu açıklığa kavuşturmak niyetindeyiz. Fakat gelgelelim, etraftaki karakterler bu konuda köstek olmaktan başka bir şeye yaramıyor. Hemşirenin çabası ve yalnızlığı birbirine paralel şekilde yol alırken, kızla hemşire arasında da ister istemez özel bir bağ gelişiyor. Ailenin, mucize kızın ve bunları çağıran komitenin tekinsiz hallerinin haricinde ortaya bu mevzuyu haberleştirmek için bir gazeteci çıkıyor ve hemşireyle kafa kafaya veriyor. Dönem filmlerine veya gizemli hikayelere ilgi duyan herkes için merak uyandırıcı bir film.
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir. Dilerseniz filmi izledikten sonra geri dönebilirsiniz.
Gazeteci oğlan, biraz saf ama bir o kadar rasyonel tavırlarıyla hemşireden sonra kanımın ilk ısındığı karakter oldu. Filmin asıl meselesi mevzunun çözülüş şekli değil, zira her şey şak diye ortaya çıktı. Fakat olayın kendisi müthiş derecede şok edici. Küçücük kızın erkek kardeşiyle arasındaki ilişki, kardeşinden sonra geçen dönemde ailesi tarafından uğradığı akıl almaz manipülasyon… Kızın bir şeyleri itiraf ettiğinden haberi yokmuşçasına konuştuğu daha doğrusu “döküldüğü” o anlar da seyirci köşeye sıkışıyor. İlk yarısında filmin fantastik bir yere mi evrileceği veya bilimin ağır basıp bu yobaz ailenin başına çöküp çökemeyeceği konusunda ikilemler varken, hikayenin açığa kavuşmasıyla filmin sürükleyici kısmı başlıyor diyebiliriz.
Haklı olduğunu ispat etmek için türlü yollara giren fakat bunların hepsinin çıkmaz sokak olduğunu fark ettikten sonra geç olmadan kendi çözümünü aramaya başlayan hemşireye iyice arka çıkmaya başlıyoruz. Bu akılsızlara laf anlatmaya çalışacağıma kızı kurtarayım daha iyi diye düşünmesi son derece mantıklı. Küçük kızı, öleceğine ve gözlerini açtığında başkası olarak uyanacağına ikna ettiği, onu sırtındaki bu yükten kurtaran masalsı an beni çok etkiledi. Dönüp notlarını güncelleyip evi yakması ise içimi yeterince soğutmasa da tatmin etti. Aile kurumunun kutsal olup olamayacağı ile ilgili tartışmalara fütursuz şekilde girebilecek bir film The Wonder.
Dünyadan ve toplumlardan izole şekilde yetişen, kapalı kutu ailelerden çıkan bu çocuklar, ileride en olmayacak yerden medet uman, mucize arayan ama “inançlı” olduğu göz önüne alınarak kafayı tırlatmış olduğu gerçeği pek de konuşulmayan insanlara dönüşüyor. Günümüzde İrlanda gibi medeni toplumlar bu tarz meseleleri biraz geride bırakma şansına nail olmuş durumda fakat bazı gelişmekte olan ülkeler için durumlar The Wonder’dakinden hallice işleyebiliyor. Filmin finalinde öz ailesiyle cehennemi yaşayan kızın, üvey annesi ve babası ile bambaşka bir hayata yelken açmış olması çok özel. Son yarım saat boyunca hırpalayan film, ferahlatan bir final yapıyor en azından. Filmin açılış ve kapanış sekanslarındaki cesur tercihler kayda değer. Gerçeklik ile hikaye anlatıcılığı arasındaki bağı çok somut bir yerden ele alıyor. Hoşuma gidip gitmediğine emin değilim ama yaratıcı bir dokunuş olduğu kesin. Son olarak, Florence Pugh bu gidişle kendi jenerasyonunun ikonuna dönüşecek gibi görünüyor. Büyük bir keyifle takip ediyorum hanımefendiyi…
Kapak Fotoğrafı: Variety
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!