Uzun cümleler kurmayı çok seviyor ama şu cümlenin onu çok iyi özetlediğini düşünüyor: “I like words, movies and art.”
Yapmayı en çok sevdiği üç şey yazmak, film izlemek ve listeler yapmak.
Sabancı Üniversitesi Üretim Sistemleri Mühendisliği Programı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Yüksek Lisans Programı mezunu.
2012’den beri theMagger’ın editörü, aynı zamanda metin yazarlığı ve film programlama ile uğraşıyor, farklı online ve basılı yayınlarda kültür-sanat yazıları yazıyor.
1990’dan beri tüm Oscar adaylarını ve kazananlarını ezbere sayabiliyor, ödül sezonu boyunca ödül sezonuyla yatıp kalkıyor.
Filmleri sinemada izlemeyi, Lego’yu, kahveyi ve kahvaltıyı, bir de zeytinyağlı fasülyeyi seviyor.
Çok sevdiği, içinde büyüdüğü o şehre benzemekten vazgeçen İstanbul’a 30 yıl sonra veda etti, şu anda Chicago’da yaşıyor.
Çok küçükken gitmiştim Bangkok'a; şehrin için dev bir Mecidiyeköy gibi gelmişti. Fakat o tapınaklar, mimarileri, mistiklikleri sanki başka bir dünyaya aitti. Yalnız keşke sabahın 5'inde uyanmayı göze alıp Floating Market turuna da katılsaydınız, pişman olmazdınız emin olun. Çok farklı, kolay unutulmayacak bir deneyim. Neredeyse 20 yıl olmuş, hala aklımda.
Singapur'a gittiğimde 10-12 yaşındaydım ve bir çocuk olarak Sentosa adası en az bir Disney World kadar ilginç ve heyecan verici gelmişti. Öncelikle bir teleferik yolculuğu, sonrasında farklı temalarda doğa, tarih ve eğlence parkları, tematik müzeleri gezmek, Singapur'un merkezindeki ve sembolü niteliğindeki aslanı(msıyı) bu kez dev boyutlarda görüp tepesine çıkmak yaptığımı hatırladığım şeyler arasında. 15 yıl sonrasında çok daha büyüdüğüne, geliştiğine ve türlü atraksiyonla dolduğuna eminim. Bir gün kalıp Singapur ile yetinmek yerine, bir gün de Sentosa'ya ayırmak çok iyi olacaktır bence. 🙂
Bence de o konuda kendine güvenebilirsin, Kadıköy Naz Kavas'tan sorulur! 🙂
Bu yazı tam da Venedik'e gitmemize günler kala yayınlandı ve okur okumaz, daha önce günübirlik turistik bir şekilde gezdiğim bu şehirle ilgili fikirlerimi değiştirdi ve beni çok güzel bir dört günün beklediğine inandırdı beni. Mekan önerilerini birebir gerçekleştirmek için pek çaba sarf etmemiş olsak da San Marco - Rialto hattından uzaklarda bambaşka bir Venedik'in olduğunu bilmek çok iyi geldi, çok yardımcı oldu. Eline sağlık! Ben de en kısa zamanda kendi Venedik'imi yazacağım. 🙂
Çok merak ettim!
En kısa zamanda bir Mısır Apartmanı turu şart oldu, yeni sergilerin hiçbirini görmedim daha.
Deniz, dün 400 Derece'de yedik. İtalya'da yediğim pizzaları hatırladım, çok lezzetliydi. Üstelik fiyatı da çok uygundu. En kısa zamanda diğer önerilerini de denemek şart oldu. 🙂 Teşekkür ederiz.
Kesinlikle bir kez daha, bu sefer hep birlikte gitmeliyiz Canan! En azından yemek yiyip döneriz 🙂
ARE'nin yazısına diyecek yok, gezememiş olsam da gezmiş kadar oldum, o ayrı.
Fakat Irmak, senin bu yorumunu açıp açıp, okuyup okuyup güldüğüm de doğrudur.
Kopenhag'a iki kez gittim ve kesinlikle Avrupa'da gördüğüm şehirler arasında en sevdiklerimden. Okuyunca bir daha gitmek istedim!
Yazının ilk yarısındaki turistik bölümün arasında yer alması gereken bir başka şey, Nyhavn'dan kalkan teknelerle kanal turu yapmak bence. Bir yandan biranı yudumlayıp bir yandan şehrin farklı bölgelerini suyun üzerinde ilerlerken görmek, farklı dönemlerin mimarisine hayran kalmak ve belki de sokaklarda yürürken göremeyeceğin detayları görmek çok keyifli.
San Francisco seyahati öncesi en az beş günümüz kapamış oldun Canan, tebrik ediyorum! Çok güzel anlatmışsın, daha da bir heveslendim, bir an önce Eylül gelsin istiyorum. (Yalnız ilginç bir şekilde en çok merak ettiğim şeyin deniz aslanları olması...)