Uzun cümleler kurmayı çok seviyor ama şu cümlenin onu çok iyi özetlediğini düşünüyor: “I like words, movies and art.”
Yapmayı en çok sevdiği üç şey yazmak, film izlemek ve listeler yapmak.
Sabancı Üniversitesi Üretim Sistemleri Mühendisliği Programı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Yüksek Lisans Programı mezunu.
2012’den beri theMagger’ın editörü, aynı zamanda metin yazarlığı ve film programlama ile uğraşıyor, farklı online ve basılı yayınlarda kültür-sanat yazıları yazıyor.
1990’dan beri tüm Oscar adaylarını ve kazananlarını ezbere sayabiliyor, ödül sezonu boyunca ödül sezonuyla yatıp kalkıyor.
Filmleri sinemada izlemeyi, Lego’yu, kahveyi ve kahvaltıyı, bir de zeytinyağlı fasülyeyi seviyor.
Çok sevdiği, içinde büyüdüğü o şehre benzemekten vazgeçen İstanbul’a 30 yıl sonra veda etti, şu anda Chicago’da yaşıyor.
Deniz yazıların çok tehlikeli olmaya başladı benim ve bütçem adına! İstanbul'da senden duyduğum mekanlara gitmek tamam da, şimdi Paris-Barcelona derken bir de yurt dışına açıldın. 🙂
İki hafta önce Seda'nın Barcelona yazısı zaten Barcelona özlemimi depreştirmişti ama şimdi yepyeni şeyler öğrenince çok daha fazlalaştı. Montjuic dışında bahsettiğin yerlerin hiçbirini bilmiyordum, sanki benim gezdiğim başka bir şehir, senin anlattığın başka...
Ben bu yazıyı çok sevdim, tekrar tekrar girip okuyorum 🙂
Barcelona'yı 48 saatte hiçbir şeyi kaçırmadan gezmeye çalışmış, sonuç olarak uçağa başıma güneş geçmiş, tuzlu ve sarhoş bir şekilde binmiştim. Uzun uzun kalmak, uzun uzun gezmek, hatta yaşamak lazım.
Bir dahaki Paris ziyaretin için sana St.Germain'de harika bir et restoranı önerisi, Le bistrot d'Henri (16 Rue Princesse). Menüdeki her şey birbirinden lezzetli, üstelik kendi house wine'larını yapıyorlar. 🙂
Benim bu fuardan aldıklarım arasında en fazla sayıda kitap Domingo Yayınevi'ne ait. Geçtiğimiz yıl "Film Kulübü" ve "Boksör Böcek" okuduklarım arasındaydı, ikisini de çok sevdim ve sonuç olarak diğer kitaplarını da inceleyerek "Fang Ailesi", "Koltuk", "Yatak" ve "Tam Benim Tipim"i satın almaya karar verdim.
Yayınevi-okur ilişkisi konusunda büyük yayınevlerinin sınıfta kalması çok üzücü. O kadar satışa odaklılar ki, kendi yayınları hakkında bilgisiz kişileri standlara koymaktan çekinmiyorlar gördüğüm kadarıyla. Geçtiğimiz yıl ilk kez bir Hakan Bıçakçı öykü kitabı okumuş ve bu yıl yeni bir tane almak istemiştim. İletişim Yayınları standındaki görevliye Hakan Bıçakçı'nın (roman değil) başka öykü kitabı olup olmadığını sordum. Bana yazarın kitaplarının durduğu köşeyi göstermekten öte bir yardımı dokunmadı. Diğer yandan (örneğin Siren Yayınları) küçük standlarında gerçekten ilgili ve bilgili bir şekilde karşıladılar bizi. Sormadan bilgi verdiler.