Tiyatro Adam Yine Tarz: İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?
Perdeler açıldı, yeni oyunlar sahnede yerini aldı. Bazı iyi ve yeni oyunlarsa daha prömiyerinde bir adım öne çıktı ve adından söz ettirmeye başladı. Nedir bu oyunlara örnek diye sorarsanız, işte cevabı: Tiyatro Adam’dan İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?
Tiyatro Adam, Nazım Hikmet’in en tartışma yaratan oyunu İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? ile her sezon olduğu gibi bu sezon da yine tarzını ortaya koymuş, yine imzasını atmış. İçeriğinden sahneleme tekniğine, ses-ışık düzeninden, oyunculuğa kadar kendine özgü çizgisini sürdürmeyi başarmış. Tıpkı Arturo Ui ve 5. Frank’te olduğu gibi İvan İvanoviç de, “işte Tiyatro Adam farkı” diyor.
Tiyatro Adam, görünüşü ve içeriği siyasi ancak verdiği mesajları beşeri ve evrensel oyunları sahneleme geleneğine sahip. Bu sezon da İvan İvanoviç’le aynı geleneği sürdürüyor. Nazım Hikmet, Sovyet bürokrasisini ağır yerdiği bu oyununu ilk olarak 11 Mayıs 1957 günü sahnelemiş ancak bir gece oynandıktan sonra gerekçe gösterilmeden kaldırılmış. Aslında 7 kez sahnelenilmesi üzerine anlaşılmış. Bu durum, Nazım Hikmet’i üzdüğü ve hatta intihara sürüklediği söyleniliyor. Sahnede her devlet dairesinde olmasını isteyeceğimiz Petrof var; kağıtlara değil insana önem veren. Ancak birden nerden ve nasıl geldiği ve hatta kim olduğu bilinmez İvan İvanoviç belirir ve yavaş yavaş Petrof’un kanına girmeye başlar. Yalakalıkla, şan, şöhret ve gücü bir silah olarak kullanarak Petrof’u parlatır ve ortaya bambaşka bir Petrof çıkar. Diktatörlük artık Petrof’un karakteridir ve onu yavaş yavaş kendi trajedisine doğru götürür. Sonunda her şeyin farkına varır ancak İvan’ın varlığından emin değildir. Oyuna adını veren o meşhur soruyu sormaktan kendini alamaz: İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?
Oyun bize hepimizde bir İvan olduğunu anlatır. Asıl adı egodur ve öyle berbat bir şeydir ki, en ufak bir kıvılcımla (ki güç bu kıvılcıma örnektir) gözümüzü kör, vicdanımızı sağır eder. Sadece bizi değil çevremizi ve tüm değerlerimizi yıkar. Teslim olmak bize kalmış ama teslimiyet, ödenmesi gereken bedelleri de beraberinde getirir. Bunlar arasında yalnızlık, kaçınılmaz bir trajedi halini alır. Nazım Hikmet bunu, yarattığı karakterlerle o kadar güzel anlatmıştır ki, siz tüm bu eleştirinin içinde boğulmazsınız hatta arada mırıldandığı o güzel dizelerin de keyfini çıkarırsınız.
Oyunu bu kadar konuşmamızın sebebi sadece etkili içeriğinden ve güçlü diyaloglarından ibaret değil. Tiyatro Adam’ın kendine özgü sahneleme tarzı, başarılı rejisi ve hayran bıraktığı oyunculuğunu özellikle belirtmek gerek. Yönetmen koltuğunda gördüğümüz Emrah Eren oyunun her karesine hakim bir şekilde görevini layıkıyla yerine getirmiş. En büyük başarıysa sahne ve dekor düzeninde saklı. Arkada dekorun öylece durduğu, önde oyunculuğun aktığı bir oyun beklemeyin. Oyunda hiçbir şey sabit değil, her şey sürekli bir hareket halinde. Işık da değişiyor, dekor da, dekordaki objelerin yeri de ve hatta kullanım alanları da. Sahnede duran her objenin bir amacı var, en çok da Petrof’un koltuğunun. Hepsi, oyunun akışını ve karakterlerin kaderini belirliyor. Örneğin: yeri geliyor, o aksesuarlar Petrof’u göklere çıkartıyor, yeri geliyor kapana kıstırıyor. Bizler de ışık ve tüm sahne düzeninin oyunu nasıl kuşattığını merakla izliyoruz. Sonunda her şeyi bir yana; en çok sahne ve ışık düzenini ve bu tasarımın sahipleri Barış Dinçel ve Yüksel Aymaz’ı alkışlıyoruz.
Oyunculuk için çok fazla söze gerek olmadığını oyuncu kadrosuna bakarak söylemek mümkün. Petrof rolünde Fatih Koyunoğlu ve özellikle de İvan rolünde Aşkın Şenol yine çok ama çok iyi. Baransel Gürsoy, Berk Yaygın, Deniz Özmen, Gökhan Azlağ ve Pınar Tuncegil ise canlandırdıkları tüm karakterlerin hakkını veriyor. Üstüne eklenecek bir yorumum yok, bu sezon ödüllere uzanacakları konusunda beklentim ve umudum çok!
Oyunda her şey güzel de, bir takım eksiklikleri de belirtmeden geçemeyeceğim. Oyunun sonu için belki biraz kısaltma yapmak mümkün olabilirdi; biraz daha seyirciye bırakmak, biraz epik hale getirmek… Böylece oyunun tadı daha çok damağımızda kalırdı diye düşünüyorum. Diğer taraftan sahne geçişleri biraz yavaştı. Aslında ister istemez Arturo Ui’yle karşılaştırmış ve sahne geçişlerinin ve dekor değişimlerinin biraz daha seri olmasını beklemiş olabilirim. Ayrıca daha çok yeni olduğu için oyuncuları biraz temkinli hareket ettiğini gözlemledim ancak birkaç gösterim sonra el çabukluğu kazanacakları kesin. Tiyatro Adam’ın zaten doğasında bol geçişli sahneler var dolayısıyla sezonun ortalarına doğru oyunun akışı ivme kazanacaktır.
Sezonun en tarz, sadece oyunculuk değil sahne ve ışık düzeni açısından da ayakta alkışı (ve umarım ödülleri) hak eden İvan İvanoviç’i listenizin ve planlarınızın en başına alın derim. Çünkü iyi oyun seyretmenin, sezonu açmadıysanız yeni ve iyi oyunla açmanın keyfini yaşamak, sonrasında yanına yıldızlarla herkese önermek gerek. Şimdiden iyi seyirler 🙂
İlk yorumu siz yazın!