Upuzun çiçekli elbiseler, toprakta yalın ayak yürümeler ve kendi besledikleri mayalar ile hazırladıkları o muhteşem ekmekler… Özellikle pandemi döneminde başladığımız “kendimize ve doğaya geri dönme” isteğimiz nasıl oldu da birçok kadının maddi varlıkları üzerinde söz sahibi olmadığı, yalnızca belirli pozisyonlarda çalışabildiği bir 50’li yıllar güzellemesine dönüştü? Ve lütfen bu işlerden anlayan biri beni bilgilendirsin, Google’da “Dişil enerji, feminist bir kavram mıdır?” gibi saçma bir arama yaptığım için mi algoritmanın bu tarafına düşmeye hak kazandım?

Tradwife Akımı | Fotoğraf: Motherly

Eğer benim gibi sosyal medyada yeterince aşağıya kaydırıyorsanız tradwife’lar ile çoktan tanışmışsınızdır. Fakat ben yine de tradwife’ların -geleneksel eşlerin- en temel felsefesini kısaca özetleyeyim: “Kadınlar, kocalarına boyun eğmelidir ve yalnızca ev işleri ile uğraşmalıdır.”. Yaklaşık 5 yaşındayken “Şunu adam gibi yapsana.” dediğinde büyük bir azar yiyen benim gibi biri için bu kurduğum cümlenin her kelimesi, tetikleyici bir unsur. Özellikle bu cümle, kadınlara maddi olarak eşlerine bağlı kalmalarını öğütlerken kazandıkları etkileşimler, sattıkları ürünler & “tek bir gelir ile yaşamak” gibi dersler sayesinde bir hayli para kazanan insanlardan geliyorsa. Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü kitabını yalnızca ben mi okudum? En azından dizi uyarlamasındaki “Kadının Yeri” isimli kitabı yazan ve “Domestik feminizmi” savunan Serena Joy’un başına gelenleri hiç mi görmedik?

The Handmaid’s Tale | Fotoğraf: A Universe in Words

Tradwife Akımı

Tradwife akımı, yaklaşık 2020 yılının başından beri dergilerde ve televizyon programlarında konuşuluyor. Neredeyse her zamanki gibi yeni başlayan ve savundukları radikal akım için “Saçma, yakında biter.” diyerek ciddiye alınmayan, hatta dalga bile geçilen bir grup; sosyal medyamızı ele geçiriyor. Hatta bazı sosyal medya kullanıcılarını -nispeten diğerlerine göre açık açık tradwife felsefesini savunmadığı için- çoğumuz takip bile ediyoruz. Evet; sütünü ineğinden sağan, mayasını kendi besleyen, o cefakar geleneksel eşten bahsediyorum. Hani o görsellerde gördüğümüz çiftliğinin değeri 2,75 milyon dolardan fazla olan.

Tradwife akımı; tabii ki başta dediğim gibi uzun elbiseler ile karşımıza yalın ayak çıkan ve kendi ekmeğini hazırlayan kadınlardan daha fazlasını içeriyor. Bu akımın parçası olan sosyal medya kullanıcıları; eşlerinin evdeki otoritesini övüyor, görevlerinin çocuk bakmak ve ev ile ilgilenmek olduğunu söylüyor; bu kavramlar üzerinden 50’li yıllardan çıkmış (ve o dönem natrans kadınlara zorla dayatılmış) bir hayat tarzını satıyorlar. Tam da bu sebeple benim için TikTok’un birinci anti feminist dalgası olmaya hak kazanıyorlar. Çünkü bu akımı anti feminist yapan; tercih ettikleri hayat tarzları değil, feminizmin kazanmak için uğraştığı hakları ve çoğu zaman feministleri küçümsemeleri.

Tradwife’lar ve ev işleri ile uğraşan kişiler arasında bir fark çizmemiz, bence bu noktada önem taşıyor. Tradwife’lar, ev işini tekrar bir görünmez emeğe indirgerken ev işleri ile uğraşan kişiler, maddi getirisi olmayan ev işlerinde çalışıyorlar. Dahası sosyal medyadaki tradwife’lar, içerik üreticisi olduğu için aslında para kazandıkları bir işte çalışıyorlar. Yalnızca para kazanmaya devam edebilmek için para kazanmıyormuş gibi yapıyorlar.

Tradwife akımının tek tehlikesi, savundukları anti feminist değerler ile kazanılmış haklara karşı değil. Yargıdan uzak bir şekilde annelere yardımcı olmayı hedefleyen Motherly platformu, sosyal medyada tradwife olarak karşımıza çıkan birçok kişinin evinde onlara yardım eden birçok çalışan bulunduğunu ve bu sayede peynirli bir tost yapacakları zaman ekmeklerini bile baştan hazırlayabilecek kadar vakitleri olduğunu söylüyor. Sosyal medyada paylaşacakları videoları -tabii tek başlarına hazırlıyorlarsa- düzenlemek için de saatlerini ayırmaları gerektiğini paylaşıyor. Bu noktada ise tradwife akımının yeterli desteğe sahip olmayan anneler için ulaşılması imkânsız bir hayat tarzı pazarladığını ve “iyi bir anne” olamadıkları için suçlu hissettirdiğini söylüyor.

Tradwife Akımı | Fotoğraf: USA Today

Sosyal medyadaki tradwife akımı, maalesef bana Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü kitabını hatırlatıyor. Serena Joy’un kitapta “Evde kalın. Kocalarınıza itaat edin ve onun mutluluğunu kendi isteklerinizin önüne koyun.” cümlesinin neleri başlattığını çoğumuz okuduk ve izledik. Geleneksel bir eş olmak, ev işleri ile uğraşmak veya çalışmak birer tercih. Fakat patriyarkada kadınların bir görevi olarak kabul edilen ve görünmez kılınmaya çalışılan ev işinin çok büyük bir emek olduğunu unutmamamız gerekiyor. 1950’lerin normları hâlâ birçok kadının gerçeğiyken özellikle Batı’nın sağladığı ayrıcalıklar sayesinde bu zorunlu tutulan hayatı keyfi bir şekilde pazarlayan insanların sattıkları ile yaşadıkları hayat arasındaki farkı görmemiz de bana göre önem taşıyor.

Kapak Fotoğrafı: Vitalii Khodzinskyi – unsplash.com

İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Feminist Üretim Eleştirileri