Geçtiğimiz hafta “Yaşarken Farkında Olmadıklarımız” isimli iki gün süren bir eğitime katıldım. Psikolojiye kişisel merakım sebebiyle Transaksiyonel Analizin temel kavramlarıyla ilgili bilgim vardı fakat iletişim dinamiklerini ve hayatımızı bu denli etkilediği hakkında pek fikrim yoktu. Bu yazımda sizlere ego durumları, senaryo ve oyun kavramlarından bahsedeceğim.

Fotoğraf Altyazısı | MI PHAM (unsplash.com)
Transaksiyonel Analize Giriş | Fotoğraf: MI PHAM – unsplash.com 

Temel Kavramlar

Ego Durumları

Psikiyatrist Eric Berne tarafından geliştirilen Transaksiyonel Analiz sosyal etkileşimlerde insan davranışını inceleyen bir psikoterapi kuramı. Bu teoriye göre insanlar farklı ego durumlarında iletişim kurabiliyor. Yetişkin ego durumu rasyonellik ve mantıklı düşünmeye dayalı tepkiler vermemizi sağlıyor. Olayları kişisel algılamadan verilerden çıkarım yaparak iletişimi sürdürüyoruz.

Fotoğraf Altyazısı | Ruben Ramirez (unsplash.com)
Transaksiyonel Analize Giriş | Fotoğraf: Ruben Ramirez – unsplash.com

Çocukluk çağımızda bize bakım verenler ve otorite olarak gördüğümüz kişilerin davranışlarını gözlemler, kaydederiz. Yaşımız büyüdükçe de bilinçaltımızda ezberlediğimiz davranış ve tutumlar ebeveyn egomuzu oluşturuyor. Ebeveyn ego durumu eleştiren ebeveyn ve bakım veren ebeveyn olarak iki şekilde karşımıza çıkıyor. Eleştiren ebeveyn ego durumundaki kişi, kendini ve karşısındakini acımasızca eleştiriyor. Tabii ki bu açık bir eleştiri yerine örtülü bir nasihat şeklinde de olabiliyor. Yargılayıcı iç sesi, çocukluk döneminde maruz kaldığı eleştirilerden öğrenilmiş düşünce ve davranış kalıplarıyla örtüşüyor. Bakım veren ebeveyn ego durumundaki kişiyse daha korumacı, şefkatli, destekleyici bir tutum içine giriyor. İnsanların ihtiyaçlarına ve duygularına duyarlılık gösteriyor. Eleştiriyi olduğu gibi şefkati de ailemizden öğreniyoruz.

Fotoğraf Altyazısı | Xavier Mouton Photographie (unsplash.com)
Transaksiyonel Analize Giriş | Fotoğraf: Xavier Mouton Photographie

Ebeveyn ego durumu, çocukken şahit olduğumuz ebeveynimize ait düşünce kalıplarımızı oluşturuyor. Yani bize ve bugüne ait değil! Çocuk ego durumundaki birisi ise daha kırılgandır; duygularını filtresiz ifade eder ve dürtüsel davranışlar sergileyebilir. Tıpkı bir çocuk gibi küsebilir, kırılıp içine kapanabilir veya isyankâr ergeni oynayabilir. Çocuk ego durumu da kendini farklı şekillerde gösterebiliyor. Örneğin; Uyumlu çocuk kendinden fedakârlık göstererek başkalarını memnun etme motivasyonuyla çatışmalardan kaçınıyor. Bir de isyankâr çocuk var ki bu da isminden çok net anlaşılacağı üzere boyun eğmiyor. Her şeye itiraz edebiliyor, muhalefet olabiliyor. Bir de sağlıklı doğal çocuk var. Doğal çocuk yerine göre eğlenmeyi bilen yaratıcı ve renkli karakterleri oluşturuyor. Doğal çocuk katledildiğinde insanın içindeki uyumlu ya da isyankâr çocuk ortaya çıkıyor. Uyumlu çocukların çoğu da içten içe isyanını bastırmaya çalışan uyumlu gözüken çocuk aslında. İsyanı dışarı yansıtamadığı için pasif agresif tutum sergiliyor. 

Fotoğraf Altyazısı | Mick Haupt (unsplash.com)
Transaksiyonel Analize Giriş | Fotoğraf: Mick Haupt – unsplash.com

Oyunlar ve Yaşam Senaryoları

Transaksiyonel analizdeki önemli kavramlardan birisi de senaryo. Yaşam senaryomuzu daha çok küçük yaşlarda kendimiz yazıyoruz. Çocukken yaşadıklarımız, yetiştiğimiz çevre senaryomuzu çok etkiliyor. Eric Berne, transaksiyonel analiz kuramında insanların yaşamında tekrarlayan ve genellikle farkında olmadıkları iletişim kalıplarını oyun olarak tanımlıyor. Oyunlar senaryoyu destekliyor ve çoğunlukla kişiye zarar veriyor. Oyunu başlatma motivasyonu senaryoyu haklı çıkarmak üzerine kurulu olduğundan her oyun senaryoyu bir kez daha pekiştiriyor. Kişi adeta kendini sabote ediyor ve hayatını çıkmaz bir döngüde buluyor. Senaryoyu yazarken o zamana kadarki hayat deneyimlerimizden etkileniyoruz ama şu da unutulmamalı ki karar verme iradesi bizde! Kısacası bu oyun döngüsünü kırmak kişinin kendi elinde. 

Fotoğraf Altyazısı | Caleb Woods (unsplash.com)
Transaksiyonel Analize Giriş | Fotoğraf: Caleb Woods – unsplash.com

Kendi Kendine Ebevynlik

Yaşağıdımız travmalardan genelde ailemizi ve çocukluk dönemindeki otoriter figürleri sorumlu tutuyoruz. Bu çok da yanlış değil aslında. Fakat çocuk olmak başlı başına travmatik bir mesele. Aile ve çevreden bağımsız olarak düşündüğümüzde veya en optimal şartlarda yetiştirildiğimizi kabul ettiğimiz durumda bile çocukluk büyük bir yetersizlik demek. Apaçık fiziksel ve zihinsel bir yetersizlik. Bunu fark etmek herkesin bir çocuk olarak bu travmatik duyguyu bir zamanlar tattığını anlamamı sağladı. Çocuklardan pek hoşlanmam ama bunu öğrenmenin bende vurucu bir etkisi oldu ve artık bir çocuk gördüğümde onun hayatta kalma dürtüsüyle içinde yaşadığı çaresizlik ve yetersizlik hissini anlayabiliyorum; duyduğum empati daha şefkatli yaklaşmamı sağlıyor.

Fotoğraf Altyazısı | Priscilla Du Preez 🇨🇦 (unsplash.com)
Transaksiyonel Analize Giriş | Fotoğraf: Priscilla Du Preez – unsplash.com

Değişim

Değişim için niyet etmek kurban rolünden sıyrılıp adım atmayı gerektiriyor. Travmaları keşfetmek, buna neyin sebep olduğunu bilmek çözüm için tek başına yeterli değil. Kendi kendine ebevynlik yapmak gerekiyor böyle anlarda. Kendine şefkat göstermek, zaman tanımak ve içindeki çocuğa istediğini vermekle mümkün olabilir bu.

Yazımın sonuna yaklaşırken 20’li yaş krizinden bahsetmek istiyorum. Yetişkinliğe adım atılan, artık çocuk olarak görülmediğimiz ve hayatın sorumluluğunu aldığımız yıllar. Belirsizlik, yeterince iyi bir yetişkin olamadığın düşüncesi, geç kalmışlık hissi ile insan bu yaşlarda kendine öylesine yükleniyor ki aslında 2 yaşında bir yetişkin olduğunu unutabiliyor. Belki de 2 yaşında bir yetişkin olmak da çocuk olmak gibi doğası gereği travmatiktir.

Kapak Fotoğrafı: Eric Berne – ŠestaDimenzija

İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Seninle Başlamadı