Trap: Shyamalan ile Konserde Seri Katil Avı
M. Night Shyamalan malum, sinemanın dengesiz çocuğu. Bu latifemin içinde kendisinin sinemaya hala oldukça çocuksu hislerle yaklaşıyor olması da etkili tabii. Bu bazen işe yarıyor, bazen eline yüzüne bulaşıyor. Trap’te ise ilgi çekici olduğu inkar edilemez bir konuyu kendine has bakış açısıyla ortaya koyuyor. Bir baba, genç kızların sevgilisi olan Lady Raven isimli müzisyenin konserine kızını götürmeye karar veriyor. Çok da güzel yerden biletlerini alıyor, ikili tüm neşesiyle perdede neşe saçıyor adeta. Konser salonuna yaklaştıklarında ise baba Cooper ortada bir terslik olduğunu anlıyor, zira etrafta çok sayıda polis ve FBI yetkilisi var. Hatta taşıdıkları silahlar, izleyiciyi de iyice işkillendirecek tipten. Zaten konser ilerledikçe anlıyoruz ki geniş çaplı bir operasyon dönüyor ve tüm konser bir seri katili yakalamak için hazırlanan bir tuzak…
Old ve Knock at the Cabin gibi son filmleriyle kendini olduğundan birazcık daha farklı bir yere konumlandırmaya başlayan Shyamalan, yine potansiyelini tam yansıtamadığı, iyi bir çıkış noktasına sahip, eğlenceli filmler yapmaya devam etmiş gibi görünüyor. Josh Hartnett’in harikulade oyunculuğu sayesinde filmin verdiği keyfin de arttığını söylemeliyim. Fakat biraz olsun ciddiye alıp izleyecek olursanız, filmi delik deşik etmeniz çok ihtimal dahilinde, o yüzden tavsiyem biraz beklentisiz ve kafa dağıtma amaçlı izlemeniz yönünde olur. Konuya dönersek, seri katilimizin lakabı Kasap. Bir sürü insanı katletmiş ve bulunduğu bölgede çok meşhur, insanların kabuslarına giren bir adam. Kendisinin yüzünü kimse bilmiyor ama bu operasyonda anlıyoruz ki, bu kasabın bu salondan elini kolunu sallayarak çıkması pek de kolay değil.
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Böyle temiz yüzlü adamdan böyle bir seri katil olur mu, Josh Hartnett söz konusuysa çok da güzel olur. Karakterinin tek bir falsosu var. Gerçi ona falso değil de, kırılgan tarafı diyebiliriz. Ailesinin çok seven bir adam bu ve yaşadığı ikinci hayatta bu insanları neredeyse hiç dahil etmeden yapıyor ne yapacaksa. Disiplinli bir canavar. Fakat gördüğümüz üzere hanımı da akılsız değil, mutfakta tek tek tespitlerini paylaşırken kocasını zehirlemesi kendisine hayranlık beslememizi sağlıyor. İçeri giren polisin elektrikle adamı bayıltma çabasındaki iyi niyet ise kahkaha attırdı. Açıkçası Shyamalan ana karakterini sempatik göstermeye çalışmıyor ama Hartnett’in kendisinde bir sempatiklik var gibi geldi. Gerçi ikinci yarıda kontrolden çıkmaya başladığında hemen kendimize bir çekidüzen verdik yalan yok.
Konser salonu içerisindeki gelgitli gerilim, diğer kız çocuğunun annesi ile gerçekleşen rahatsız edici sohbetler, yemek bölümünde çalışanları kızgın yağda haşlamak pahasına her kaçış noktasında şansını denemesi ise buz kestirdi. Sonunda en olmayacak şey oldu ve ne yapıp edip Lady Raven’ın limuziniyle salondan ayrılmayı başardı. Bu noktada henüz zekasına dair bir ibare görmediğimiz Lady Raven hanımefendinin son derece akıllıca hamlesi ile katilin evine yönelmeleri harikaydı, fakat o noktadan itibaren film birazcık fazla sündü. Özellikle finaldeki o bisiklet sahnesi gözlerimi üç tur devirmeme sebep oldu. Bu arada Lady Raven’ı canlandıran kişi yönetmenin kızı Saleka Shyamalan. Hatta zamanında yönetmen bu filmi, sırf kızını böyle bir rolde oynatmak için çekeceğini söylemiş. Bu durumu nepotizm çerçevesinde değerlendirmemek elde değil zira Saleka’nın şarkılarını söylediği anlar filmin neredeyse yarısını oluşturuyor. Özet olarak yine ortaya izlemesi keyifli, üzerine düşünmesi anlamsız bir iş koymuş Shyamalan. Ellerine sağlık.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: imdb.com
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan MUBI Film Önerileri
İlk yorumu siz yazın!