Çehov’un “Martı” adlı eserinden hareketle ve Treplev karakterinin gözünden yeniden kurgulanan, interaktif ve dinamik tiyatro deneyimi “Treplev”, Decollage Art Space ev sahipliğinde izleyiciyle buluşuyor. Ümit Erlim ve Başak Kıvılcım Ertanoğlu’nun tasarladığı tiyatro oyunu, üç ayrı kat üzerinde sergileniyor, üç bölümlü bir performans serisi olarak izleyicilerin karşısına çıkıyor. 90 dakikalık canlı ve hareketli yapıt, izleyiciyle etkileşime girerek, sergilenen katlar arasında dolaşmasını sağlıyor ve etkinliğin içinde yer almasını hedefliyor. Her bir katta, oyunun farklı bir bölümünün, mekânın atmosferine özgü bir şekilde sunulması amaçlanıyor. Ben de oyunu mimarları Ümit Erlim ve Başak Kıvılcım Ertanoğlu’ndan dinleme şansı yakaladım.

3-265
Treplev Oyunundan | Fotoğraf: Decollage Art Space

“Treplev” oyunu birlikte ilk çalışmanız değil sanıyorum. Yollarınız daha önce hangi projelerde kesişti? 

Ümit Erlim: Başak’la tanışıklığımız üniversite zamanına dayanıyor. Ben tiyatro bölümünde lisans öğrencisiyken, Başak, Film ve Drama yüksek lisansını yapıyordu. Yıllar sonra DasDas’ın “Romeo & Juliet” oyununda tekrar kesişti yollarımız. Üçüncü senesindeyiz o oyunun. Ardından beraber çalışma fikri doğdu, önce birlikte drama atölyesi tasarladık. Bir süredir bu drama atölyelerinin birlikte yürütücülüğünü yapıyoruz. Geçen sene Eylül-Ekim gibi de Decollage Art Space ile kesişti yollarımız. İyi ki de kesişmiş, hayatlarımızda çok özel bir yer tutan “Treplev” işinin yapılması sağladılar. 

Başak Kıvılcım Ertanoğlu: Dasdas’ın “Romeo ve Juliet” oynunda birlikte oynuyoruz Ümit ile. Ama aslında Kadir Has’a dayanıyor tanışıklığımız. Geçen yaz aylarında da birlikte geliştirdiğimiz drama atölyelerini vermeye başladık. Sonrasında da “Treplev” çılgınlığına giriştik Decollage’ın vizyonlu bakışı ile. Kolektif çalışma biçimi beni çok mutlu ediyor bu anlamda.

Oyun Decollage’ın mekânsal çeşitliliğiyle dönüşmüş ve mekâna uyum sağlamış görünüyor. Üç kata yayılmasını nasıl kurguladınız?

Ümit Erlim: Decollage’ın bütün katları birbirinden son derece farklı ve estetik anlamda çok güzel bir his uyandırıyor. Aslında seyircinin kafe alanından geçmesi, neon ışıkla yazılmış TREPLEV ve kollarına basılan isim ile birlikte üç bölüme yayılan bir deneyim yaşamasını istedik. Bu noktada seyircinin her katta “Treplev”in hikâyesine ortak olmasını, merdivenle yukarıya doğru ilerlemesini, bütünlüklü bir biçimde oyunun parçası olmalasını metin yazılırken ve prova sürecinde tüm ayrıntıları ile çalıştık. Anton Çehov’un “Martı” oyununun uzay-zamanda bükülmesi olarak tanımlıyorum ben işimizi. Treplev karakterini merkeze alarak Başak’la birlikte yeniden yazdık ve tasarladık oyunu. Martı oyununda olay örgüsü lineer bir aksta ilerliyorken biz hem metni hem de karakteri döngüsel bir dinamiğin içine sokmak istedik. Bu noktada oyun, tasarım, metin ve her şey post-dramatik tiyatro yapısında olmakla birlikte aslında yerel kodları ve anlatı geleneğini de içinde barındırdığını düşünüyorum. Oyunda birçok güncel ve yerel göndermeler var. Aynı zamanda günümüzde sanat yapmayı, sanatçı olmayı ve aşk ilişkilerini sorguluyor oyun. Hem Decollage’ın katlarının yapısı hem de bizim kurduğumuz tasarım, Başak’ın yönetmen olarak tercihleri çok güzel bir şekilde harmanlandı. 

Başak Kıvılcım Ertanoğlu: Başlangıçta dört kata yayılmasını istiyorduk ama biçimi üç kat üzerinden anlatmak, üçe bölmek hikâyemizi aktarmak için daha kullanışlı göründü bizim için. Mekân çok güzel, çok olasılıklı ve her şekle bürünme kapasitesine sahip özel bir mekân. Dolayısıyla biçimsel olarak minimum değişiklikle katları kurgulamak istedik. Yönetme sürecinde mekânın dokusunu ve hissini kaybetmesini hiç istemedim. Treplev’in her şeyi ile uğraşan ve her noktasındaki sorunları çözüp, mükemmel fikirler üreten yapımcımız, dekor, afiş tasarımcımız ve daha bir sürü şeyimiz olan Melisa Zeynep Şahin’in vizyonlu ve incelikli tasarımlarıyla mekânı Treplev’in dünyasıyla eşleştirdik.       

11-69
Treplev oyunundan, Decollage Art Space

Peki seyirci bu interaktif ortama nasıl tepki veriyor?

Ümit Erlim: Oyun tam anlamıyla interaktif bir yapıda değil aslında, fakat her kısımda tasarım olarak tercih ettiğimiz belli açıklıklar var. Seyircinin oyuna sadece gözetleyen olarak değil de deneyimleyen olarak katılabilmesi için. İlk kısımda, yapay zekâ ile tasarlanmış, benim yüzümün oyunun farklı karakterlerindeki yansımaları ile birlikte bir şema, resim yapıyorum aslında. Hem de oyunu, Treplev’i ve onun dünyasını daha iyi tanımak ve anlamak için kurulu bir anlatı. Benzer bir şekilde ikinci ve üçüncü kısımda da seyirci yer yer dahil oluyor oyuna. Oynarken gözlemim; bu dahil olma anlarının hem seyirci için hem de benim için oldukça keyifli ve oyunsu anlar olduğu. Böyle temas anlarında oyunun biçimi ve dili çok daha güzel bir şekilde belirginleşiyor diye düşünüyorum. Tam da aradığımız şeydi bu, hiçbir şeyi saklamadan, her şeyi seyirci ile beraber yaşamak, deneyimlemek.

Başak Kıvılcım Ertanoğlu: Oyunumuzda sahneye laf atmak, video ve ses kaydı almak serbest. 🙂 Biçim olarak etkileşime izin veren ve interaktif süreçten beslenen bir oyun. Seyirci bu interaktif ortama dahil oluyor ve çok değişik karşılıklar, eğlenceli anlar yaşıyoruz. Oyunu birlikte oynuyoruz. Biz de seyirci ile birlikte o bilinmez interaktif oyun anlarını heyecanla bekliyoruz ve çok seviyoruz.

4-210
Treplev oyunundan, Decollage Art Space

Oyun Çehov’un “Martı” eserinden hareketle ve Treplev karakterinin gözünden yeniden kurgulandı. Henüz izlememiş olanlara verebileceğiniz ipuçları var mıdır?

Ümit Erlim: Şimdi burada isimleri sayacağım. Treplev, Arkadina, Nina, Trigorin, Maşa, Medvedenko, Sorin, Dorn, Polina ve Şamrayev olmak üzere oyunda 10 ana karakter var ama aslında hikâyenin ana aksı Treplev, Arkadina, Trigorin ve Nina karakterlerini merkezde tutuyor. Biz tüm hikâyeyi Treplev’in gözünden tekrar kurguladık. Martı oyununun sonunda Treplev, bir sanatçı olarak toplumun ikiyüzlülüğüne, ailesinin vurdumduymazlığına, aşk ilişkilerinin çürümüşlüğüne dayanamadığından intihar ediyor. Bizim oyunumuz da aslında Treplev tam da intihar ettikten sonra başlıyor. Biraz arafta gibi, ama değil. Treplev aslında ölü gibi, ama değil. Kat kat dolaşarak seyirci Treplev’in bilinç ve bilinçaltı katmanlarında yolculuk yapıyor gibi… Asında oyun birçok farklı şekilde okunabilir. Bu açıdan bakılırsa her seyircinin kendi yorumunu yapması ve bunların birbirlerinden tümüyle farklı olma ihtimali bizim için çok sevindirici. Tam da arzuladığımız şeydi bu.

Başak Kıvılcım Ertanoğlu: Bu temelde karman çorman bir ailenin hikâyesi. Bize çok yakın karakterler, ilişki örgüleri ile kurgulanmış bir oyun Martı. ‘Cringe’lik, ‘nepo baby’ler, ‘ghosting’ler, aldatmalar, ‘stalk’lar, karşılıksız aşklar her şey var oyunun içinde kısacası.

Başak Hanım hem oyuncu hem yönetmen olarak yer alıyorsunuz oyunda, bu sizin için nasıl bir deneyim?

Başak Kıvılcım Ertanoğlu: Oyunun çıkma süreci boyunca “kimse oynadığı oyunu yönetmesin” diye söylenip duruyordum. 🙂 Biçimsel olarak kurmaya çalışılan yapı oyuncu kişisinin her zaman önündeydi çünkü hikâyenin doğru şekilde aktarılması zihnimi kurcalıyordu hep hâliyle. Zor bir deneyimdi diyebilirim ama masa başında harcadığımız zaman yönetmen olarak işimi kolaylaştırdı. Masa başında sahneleme anındaki süreci muhayyilesinde ne kadar çok kuruyorsa insan, o hayale o kadar yaklaşıyor sanırım. Oynadığım oyun kişisi zaman zaman tanrı, zaman zaman yönetmen, zaman zaman psikolog, zaman zaman anne, zaman zaman da sevgili oluyor. Bu biçimsel rahatlık oynarken bir karakter kurmaya çalışmaktan çok o anın içinde derinleşip, kaybolma ve bu sayede daha da özgür olma şansını veriyor oyuncu kişisine. Bayağı güzel bir deneyim!

treplev-afis
Treplev Afiş

Ümit Bey’i ise oyun boyunca dinamiği çok yüksek bir performansla izliyoruz. İzleyicilerden nasıl yorumlar alıyorsunuz?

Ümit Erlim: Oyunun prömiyerindeydi sanırım. Decollage’a doğru yürürken şunu düşünüyordum. Hem heyecanlıydım çok hem de sanki bir spor müsabakasına çıkacak gibi hissettim kendimi. Bunu Başak’a da söyledim. Benim çocukluğum basketbolla geçti. Neredeyse bütün alt yaş kademelerinde basketbol oynadım. En son 18 yaşımdayken İTÜ Fizik Mühendisliği’ni de kazanınca bırakmak durumunda kaldım. Sonra tiyatroya ilgi duymaya başladım. Fakat hem mühendisliği bırakıp tiyatro bölümüne geçiş yaptıktan sonra, hem Londra’da Goldsmiths Koleji’nde performans tasarımı yüksek lisansı yaparken oyunculukla atletizmin aslında iç içe olduğunu gördüm.

Aslında birçok önemli tiyatro kuramcısı, Grotowski, Meyerhold’tan Lecoq ve Barba’ya, günümüzdeki yabancı fiziksel tiyatro gruplarını düşününce tiyatro ve performans sanatlarının bedenler ile kurduğu bağı genelde es geçip hemen metin ve dramaturji eksenine kaymaya meyilliyiz. Başak da ben de tiyatrodaki fiziksellikten, sınırları zorlamaktan, alışılagelmiş kalıplaşmış yapıları biraz olsun sarsmaktan hem insan olarak hem de oyuncular olarak keyif alıyoruz. Bir bakıma Treplev gibiyiz. Basmakalıp, ezberlenmiş, birileri doğru dediği için öyle yapılan şeylerden dolayı ilerleme kaydedemiyor insanlık. Hatta son kısımda yazdığımız, Treplev’in monoloğu biraz da kendimize söylediğimiz sözler hâline geliyor. “Yaşa Treplev, yaşa, doya doya, özgürce yaşa. İstenmediğin yerde durma, istemediğin şeyi yapma. Sus, ya da konuş ne bileyim. Bağır avazın çıktığı kadar, kimse kimseyi anlamıyor zaten. Uzlaş, ama taviz verme. Hata yap, sonra kalk tekrar yap. Yaz, sil, tekrar yaz. Hayatın için, sanatın için, mutluluğun için yorul. Başka ne yapabiliriz! Yaşayacağız.”

Başak Kıvılcım Ertanoğlu: Oyuncunun baş etmeye çalıştığı fiziksel zorlukların onu bambaşka özgürlük alanlarına taşıyacağına inanıyorum. Dolayısıyla “kalori yaktıran oyun”, “oyundan sonra spora başladım” yorumları geliyor genelde, çok mutlu ediyor beni. Ümit, Treplev’in tamperamanına tamperaman katıyor.

Treplev’in güncel tarihleri nelerdir?

Ümit Erlim: 17 Mart Pazar, 19 Mart Salı, 27 Mart Çarşamba. Dünya Tiyatrolar Günü’nde de oynuyoruz. Oyunlar 20:30’da başlıyor. Bunların haricide, Nisan takvimimizi Decollage Art Space’in internet sitesinde ve Treplev’in sosyal medya hesabından paylaşıyoruz. Seyircimizi bir buçuk saatliğine Treplev’in dünyasına doğru bir yolculuğa çağırıyoruz. Şimdiden iyi seyirler.

Kapak Fotoğrafı: Decollage Art Space

İlginizi çekebilir: Eda Geven’den Sahnelere Baharı Getiren Oyunlar,