Türk Alman Kitabevi: Beyoğlu'nun Eskilerinden Kim Kaldı?
Türk Alman Kitabevi & Cafe, İstiklal Caddesi’nin yıllara meydan okuyabilmiş nadir ve bir o kadar da güzel kitabevi ve aynı zamanda cafesi…
Her bir duvarında tarih saklı desek yalan olmayacak bir yerdeyiz. 1950’lere dayanan bir mazisi var bu kitabevinin. Alman bir babanın oğullarına bırakmış olduğu, onların da severek, daha da geliştirerek koruyup sakladıkları bir yer burası. Türk-Alman Kitabevi… Adını duyunca beni gülümseten şirin mi şirin bir kitapçı ve aynı zamanda son yıllarda kafeye dönüşmesi sebebiyle hem bir şeyler yiyip içip hem de kitap karıştırabileceğiniz en güzel seçeneklerden biri!
Oldum olası Taksim’deki en sevdiğim yerlerden biridir kendisi, hep gittiğim fakat tarihine dair pek bir şey bilmediğim bir yer. Bu sefer giriyorum içeriye, sahibini soruyorum. Siparişimi alan çocuk yanıma gelip, Thomas’ın müsait olduğunda yanıma geleceğini söylüyor. Bense o sırada etrafı inceliyorum bir kez daha. Bir yere yalnız gitmenin artılarından biri de kesinlikle biriyle gittiğinizde dikkatinizi belki de hiç çekmeyen tüm detaylara hakim olabilmeniz, onları fark etmeniz.
Yaklaşık 20 dakika sonra Thomas geliyor, ben İngilizce konuşuruz diye düşünürken kendisi gayet güzel Türkçesiyle kendini tanıtıyor, ben bir şeyler soruyorum o da anlatmaya başlıyor. Türkçesi mükemmel bu arada! Kendisi aynı zamanda Alman liseli. Yani uzun zamandır İstanbul’da yaşıyor, “Anavatanım Almanya ama burayı da çok seviyorum” diyor.
Türk Alman Kitabevi Tarihi
Bu kitapevi 1955’te Thomas’ın babası Franz Mühlbauer tarafından kuruluyor. 2. Dünya Savaşı zamanında esir kalan, İran’a gitmek istediği için Türkiye’ye gelen, yer değiştirme planları yaparken Türkiye’yi çok sevdiği için kalmaya karar veren Franz Mühlbauer, kitabevini yine şu anki yerine yakın olan Kumbaracı Yokuşu’nda açıyor. Kitabevi şu anki yerine sonradan geçiyor. Kurulma amacı ders kitaplarına yönelik olan bu kitabevi, zaman içinde hala ders kitaplarını bulabileceğiniz ama yanı sıra kitap konusunda daha çeşitliliğe ulaşmış bir yer haline geliyor. Almanca kitap arayanlara duyrulur, burası tam size göre, adeta bir cennet! Son dört seneden beri cafe olarak da hizmet vermeye başlayan kitabevinde leziz seçenekler bulunuyor.
1991’de Franz Mülhbauer hayatını kaybediyor ve ondan sonra bu kitabevini oğulları yani Thomas ve abisi devralıyor. Kendisi Almanya’da mühendislik okuyup geri İstanbul’a gelmiş bu arada. Anlatırken gözlerinin içi parlıyor, burayı ne kadar çok sevdiği gözlerinden belli. “Zamansız bir yer yaratmak istedik, eskiyi koruyup modernleştirdik” diyen Thomas; duvarlarından tutun masalara, cafe özelliğinden tutun da sundukları seçeneklere kadar hepsini detaylıca düşündüklerinden ve çok ince çalıştıklarından bahsediyor. Gelenlere ne kadar çok rahat hissettirilmek istendiğinin her bir köşesinden rahatlıkla anlaşılabildiği bir yer burası. Hem çalışmak için hem kitap okumak için gelebileceğiniz, hem de arkadaşlarınızla buluşup güzel vakit geçirebileceğiniz bir cafe. Gerçekten de zamansız, modernliği yakalamış nadir eskilerden…
Buraya geldiğinizde tabii ki de pastalarından yemeden gitmiyorsunuz! En meşhur pastası “Bienenstich”, yani Alman pastası. Güzel bir kahve eşliğinde çok güzel gitmez mi? Bunun yanı sıra “Apfel Streusel” yani elmalı turta (ben bunu çok severim!), “kasekuchen” yani peynirli kek, “pistachio cheesecake” yani fıstıklı peynirli, “pflaumen kuchen” yani mürdüm erikli kek… Hepsi aşırı güzel! Hangi tatlısı daha çok sevilesi insanı kararsız bırakan yer burası.
Tek önereceğim şey tatlı değil tabii ki. Burada denenmesi gereken şeylerden biri de Gulaschsuppe (dana etli macar çorba). Son olarak sadece çorbayla doymadığınız ihtimalinde, üstüne bir de Frankfurter yiyebilirsiniz! Kendisi çok lezzetli bir dana sosis olup, insanın yedikçe yediresini getiren cinsten. Bunların yanında da bira ya da şarap yudumlayabilirsiniz. Alkollü içeceklerin de bulunduğu bu kitabevi size daha ne sunabilir bilemiyorum. Neredeyse tüm mutluluğu dört duvar arasına sığdırmış!
Bazı mekanlar çok iyi hissettirir ve Türk Alman Kitabevi de kesinlikle onlardan biri… İstiklal’in çiçekli demirbaşlarından! Burayı böyle güzel muhafaza edip üstüne de kendilerinden bir şeyler katıp bize sundukları için, kendi adıma sahiplerine de çok teşekkür ederim!
İlginizi çekebilir: İrem Bali’den Loksandra Cafe
İlk yorumu siz yazın!