Üç Köşeli Dünya: Soseki'den Bir Arayış Hikayesi
Japon edebiyatına Murakami ile başlamış biri olarak onun ilham aldığı yazarın kitabının Türkçe’ye çevrildiğini duyunca hiç tereddüt etmeden okumaya karar verdiğim bir kitap Üç Köşeli Dünya. Yazarı ise Natsume Soseki. Soseki, modern Japon edebiyatının en önemli yazarlarından bir tanesi olarak gösteriliyor. Bu yazının devamında yazar hakkında biraz bilgi verip kitap hakkındaki düşüncelerimi paylaşacağım.
Natsume Soseki Kimdir?
Soseki, 9 Şubat 1867 yılında Tokyo’da dünyaya gelmiş. Ailesinin maddi sıkıntıları gerekçesiyle evlatlık olarak verilmiş. O, 15 yaşında yazar olmaya karar vermesine rağmen ailesi bunu istememiş ve Tokyo Üniversitesi mimarlık bölümünü okumuş, burada haiku yazmayı öğrenmiş. Sonrasında, hükümet tarafından İngiltere’ye araştırma öğrencisi olarak yollanmış ve yolculuğu devam etmiş. Soseki, modern Japon edebiyatının en büyük yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Kendisinden sonra gelen Yasunari Kawabata, Haruk Murakami gibi pek çok yazarı etkilemiş diyebiliriz.
Buradan sonra yazacaklarım kitabın olay örgüsü ve içeriği hakkında fazla bilgi içerebilir. O yüzden kitabı merak ettiyseniz ilk önce kitabın kendisini okumanızı tavsiye ederim.
Üç Köşeli Dünya
Kitap aslında şehir hayatında uzaklaşan bir sanatçının yaptığı yolculuğu anlatıyor. Anlatıcı şiiri, resmi ve kendi benliğini arıyor. Ana karakterin bir ismi yok. Bu sayede yazar, karakterle kendinizi daha kolay özleştirmenizi sağlamaya çalışmış olabilir diye düşünüyorum. Ya da ana karakter yazarın kendisi de olabilir. Sanırım bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Yazarın dili oldukça sade. Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Betimlemeleriyse oldukça kuvvetli. Olayı birebir yaşıyormuşsunuz duygusu kitabın her noktasında hissediliyor.
Ana karakter olan sanatçı, “Sadece aklın istikametinde hareket edersen insanlardan uzaklaşırsın. Duygularınla hareket edersen sürüklenirsin. Ruhunu açarsan ve dilediğin gibi yaşamazsan sıkışırsın. Nasıl bakarsan bak, insanlarla yaşamak zordur.” fikrinden yola çıkarak boyalarını ve tuvalini alarak bir gezintiye çıkıyor. Çıktığı bu gezintide bir çay evine geliyor ve orada duyduğu hikayeden çok etkileniyor. Hikaye oldukça basit: Nagara kızı denilen bir kıza iki erkek aşık oluyor ve kız daha sonra intihar ediyor.
Kahramanımız bu hikayeden çok etkileniyor ve işin ilginç tarafı, bu kıza benzeyen “Nami” adında bir kız daha olduğunu öğreniyor. Onu görmeye kaplıcaya gittiğinde, Nami’yi görür görmez onda farklı bir şeyler olduğunu anlıyor, Nami’den çok etkileniyor. Yanına boyalarını almış olmasına rağmen tek bir resim bile çizemeyen sanatçımız, bu süreçte kendisine bir tamamlayıcı unsur arıyor.
Kitapta Nami’nin resminin çizilmesi bahsi geçiyor. Sanatçımız, Nami’nin yüzünde bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyor ve daha sonra Nami’nin suratında şefkat duygusunun hissedilmediğini, onu bulunca resmi tamamlayabileceğini söylüyor. Sanatçının aslında kendi içindeki eksik parçayı da bu sayede bulmaya çalıştığını düşünüyorum. Kitabın genelinden çıkarılabilecek çok fazla sonuç var ancak hepsini bu yazıda paylaşmam bence pek doğru olmaz. Bu sonuçlara, kitabı okuyarak siz karar vermelisiniz.
Ben kitabı çok keyif alarak okudum. Okurken hiç sıkılmayacağınız bir anlatımı var. Eğer benim gibi bu tarz alt metinlere sahip olan kitapları okumayı seviyorsanız kesinlikle tavsiye edebilirim. Yazımı Nami ile sanatçımızın konuşmalarından bir tanesiyle bitireceğim. Aynı zamanda okurken dinlediğim müzikleri de ekleyeceğim, belki siz de okurken dinlemek istersiniz.
-Kagami gölüne kadar gidip geldim.
+Oraya ben de gitmek istiyorum.
-Gitmelisin.
+Resim çizmek için güzel bir yer mi? Ölmek için güzel bir yer.
Dinlediğim şarkılar:
- Sade, Jezebel
- Sade, Still in Love with You
- Tash Sultana, Mellow Marmelade
- Lykke Li, I Know Places
Kitabı satın almak için tıklayın.
Kapak fotoğrafı: Twitter
İlginizi çekebilir: BiblioMagger’dan Dünya Edebiyatı Kitapları
İlk yorumu siz yazın!