Umami, Disney+’ın Boiling Point esintili uyarlaması olarak karşımıza çıkınca açıkçası beklentilerimi çok yüksek tutmadım. Boiling Point’in merkezindeki temaları bu sefer bize lokalizasyon yöntemiyle uyarlanınca, gerilimin kaynağı müşterilerle yaşanan ‘yerel dinamikli’ çatışmalar olmuş. Buna rağmen orijinaldeki ana çatışmaların boşa düşmesi, hikayeyi izlenebilir kılmaktan çok da uzaklaştırmıyor. Hatta bize daha anlamlı gelecek cinsten bir gerilime ağırlık verilmesi olumlu bir dokunuş olarak bile değerlendirilebilir bir çok kişi için. Filmin tek plan çekim tekniğiyle, restoran arka planındaki kargaşayı aktarış biçimi bence fena değil. Tabi bir Alman harikası ‘Victoria’ esintileri bekliyorsanız, onu yapmayın… Hizmet sektöründe çalışmayan ve bu alanda pek de gözlem yapma şansı olmayan biri olarak, bu mutfak gerilimi bana bir şekilde geçti diyebilirim.

Fotoğraf Kaynağı: Umami, Disney+

Osman Sonant’ın canlandırdığı İtalyan şef karakteri, Danilo Zanna’yı Danilo Zanna’dan daha fazla andıran halleriyle beni dehşete düşürdü, ama iyi anlamda. Yıllardır bu fırsatı bekliyormuşçasına döktürmüş Sonant. Öykü Karayel’in oynadığı sous chef ise tam bir katalizör görevi görüyor: kendine güvenen ama aynı zamanda aldığı düşük ücretten şikayetçi, işinin hakkını vermeye uğraşan bir karakter çizmiş. Şahsen empati kurabildiğim tek karakter oldu. Kendisinin filmin stresini sırtladığını söylemek zor değil; çünkü daha baskın olması gereken şef Sina karakteri, ailevi sorunları öne sürülmesine rağmen bana “hep bu haldeymiş” gibi geldi. Bu adam harbiden eskiden estiriyormuş havası veremedi yani. Görsel açıdan mutfak sahneleri çok zengin olmasa da, ilgimi ayakta tutacak baharatlar yine de bir şekilde serpiştirilmiş. Tüm bunlara rağmen “Neden neredeyse hiç yemek görmüyoruz?” sorusu ister istemez aklımdan geçti. En fazla sos tadımı yapıyoruz, az pişmiş çok pişmiş et kavgası veriyoruz.

Fotoğraf Kaynağı: Umami, Disney+

Yalnızca yemeklerin hazırlanışından kopuk sayılabilecek kadrajlar değil, karakterlerin zaman zaman zayıf kalan motivasyonları da göze çarpıyor. Pastacı çocuk ile şefinin duygusal etkileşimi bana tam anlamıyla geçmedi, keza bulaşıkhane tarafındaki sorunlar ve özellikle gevşek denilebilecek davranışlar sergileyen bulaşıkçının tavırları da “hadi abi” dedirtti. Barmenin ortamın gerginliğiyle tezat oluşturacak kadar rahat oluşu, tekinsiz mutfak atmosferine özgün bir nefes olmaya çalışsa da karikatürize olmaktan öteye çok gidemiyor. Uyarlama kavramına çok takılmamakla birlikte, “The Bear” veya “Boiling Point” gibi benzer yapımları izleyenlerin bu filmde eksik bulacağı çok şey var. Yani kıyaslama yapmamanın zor olduğu bir iş bu ne olursa olsun.

Fotoğraf Kaynağı: Umami, Disney+

2 saate yakın süren film, yer yer temposunu kaybettiğinde tek plan tekniği bile kurtarıcı olamıyor. Tansiyonun düştüğü sekanslarda duygusal yoğunluk yaşanacağına settekiler için dinlenme molası oluşuyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Yıldız şef diye tanıtılan Sina karakterinin inandırıcılığı tam oturmadığı için, stres yönetimi de büyük oranda Öykü Karayel’in omuzlarında kalmış dediğim gibi. Osman Sonant’ın Danilo esintili İtalyan şef karakteriyse filmi buzdolabı gibi sırtlıyor hakikaten. Restoranla ilgilenmesi gereken patron ve ekibin, bu kadar kötü planlamayla ödüllü bir işletme çıkarabilmesi de inandırıcılık sorununa yol açıyor. Dolayısıyla film, “yemeğin kendisi” yerine “mutfaktaki kaosu” izlemek isteyenlere de ancak kısmen hitap ediyor denebilir. Sonuç olarak, ne çok parlatacak kadar sevdim ne de yerin dibine sokacak kadar nefret ettim. Ortadayım.

Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: Umami, Disney+

İlginizi çekebilir: Esra Saruhan’dan Adsız Aşıklar