Sanatın farklı disiplinlerinde üretim gerçekleştiren kişilere karşı her zaman saygı duyan ve işlerini takdir eden biri olarak theMagger pek çok ismi ağırlayacağım röportajlarımdan ilkinde yapımcı, yönetmen, oyuncu ve yönetmen Umut Beşkırma’yı konuk ediyorum. Kendisiyle festival macerasına devam eden ve bizzat kendi yaşamından esinlendiği yeni kısa metrajı İleride Bir Karaltı Gördüm’ün yanı sıra yapımcılığı ve oyunculuğu hakkında da röportaja imza atarak merak ettiğim noktalara dair cevapları buldum. Kendisiyle ağırlıklı olarak konuştuğum son kısa metrajı, alkollü bir şekilde araba kullanırken istemediği bir kazaya karışan gencin yaşadıklarına odaklanıyor. Yapımcıları arasında Nihan Belgin’in de yer aldığı filmin oyuncu kadrosu Doğaç Yıldız, Şenay Gürler, Müfit Kayacan, Özer Arslan ve Özgürcan Çevik’ten oluşuyor. Sözü fazla uzatmadan sizi theMagger’daki ikinci röportajımla baş başa bırakmak istiyorum. Keyifli ve ilham veren okumalar.

umut-beskirma
Umut Beşkırma | Fotoğraf: Umut Beşkırma

İleride Bir Karaltı Gördüm’ün yazım, hazırlık, çekim ve post prodüksiyonu ne kadar sürede tamamlandı?

Senaryonun ilk taslağını yaklaşık iki ayda yazdım. Revizelerle birlikte altı aylık bir zamana yayıldı yazım süreci. Aslında Eylül 2021’de çekmeyi planlıyorduk fakat hala pandeminin etkileri sürüyordu. Daha özgür set koşulları için Nisan 2022’de çekmeye karar verdik. Çok daha rahatladığımız bir dönem olacağını düşünüyorduk fakat sete üç gün kala Şenay Gürler COVID oldu ve seti yaklaşık bir ay daha erteledik. Nihayet mayıs ayında setteydik. Çekimler iki günde tamamlandı. Neredeyse tek mekanda geçen bir hikayeydi. Diğer mekanları da platonun içinde ve çevresinde planladık. Aslında 20 dakikalık bir film için az sayılacak bir süreydi. Fakat maddi kaynakların kısıtlı olması bizi yaratıcı çözümler yaratmaya itti. Post prodüksiyon süreci ise yaklaşık bir ay sürdü.

Kısa film türünde sinemacılar açısından destek bulmak uzun metraja nazaran daha çetrefilli bir süreç. İleride Bir Karaltı Gördüm, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TRT 12 Punto destekli. Fon bulma süreci nasıl ilerledi?

Önce T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğini aldık. Ardından da proje TRT 12 Punto’ya seçildi. Festivallerin film geliştime platformları haricinde zaten Türkiye’de bu iki büyük fon dışında filmlere destek veren bir kurum yok. Bu da kısıtlı kaynak anlamına geliyor. Bu iki fonun desteğini almamıza rağmen -ki bakanlık tarafından en yüksek desteği alan projelerden biriydi- yine de kaynak arayışımızı sürdürdük. Bu noktada projeye ortak yapımcı olarak Melda Çınar dahil oldu. Tüm kaynaklarımızı enflasyon öncesinde yaratmıştık. Sete çıktığımızda enflasyonun etkilerini sert bir biçimde hissettik. Elimizdeki kaynaklar erimişti.

Gelelim filmin hikayesine. Sizi bu filmin hikayesine yazmaya iten ne oldu? Hikayenin çıkış noktasının gerçeklik payı var mı yoksa tamamen kurmaca mı?

Hikayenin çıkış noktası benim yaşadığım ve birkaç saniyeyle ölümden döndüğüm bir trafik kazasıydı. Beni bu filmi yazmaya iten şey kazanın oluş şekliydi. Çünkü adalet ve hukuk kavramları açısından tartışmaya çok açık bir konuydu. Kimin haklı olduğuna asla tam olarak karar verilemeyecek belirsiz bir olay. Ama filmin yalnızca çıkış noktası oldu bu. Filmdeki birçok durum ve karakterler tamamen kurmaca.

i%cc%87leride-bir-karalti-gordum-1
İleride Bir Karaltı Gördüm | Fotoğraf: Umut Beşkırma

“Merak unsuru belki de film yapmak hakkında en önemsediğim şey”

Alkollü bir şekilde araba kullanırken istemediği bir kazaya karışan gencin yaşadıklarına odaklanan filmin büyük çoğunluğu karakoldaki bir odada geçiyor. Kısa film türünün anlatı kalıpları içinde oldukça riskli olan bu tercihin altından merak unsurunu her daim diri tutan diyaloglar ve gerilimi her geçen dakika daha da artırarak kalmışsınız. Gerek senaryo yazım süreci gerekse çekim aşamasında bu tercihin sizi zorladığı anlar oldu mu?

Tek mekanda geçen bir film yapma fikri hep vardı aklımda. Hikayem de buna oldukça hizmet ediyordu. Zihnimdeki karakterler farklı açılardan sıkışmışlardı. Onları tek bir odanın içinde görmek ve o odanın içinde çırpınmaları fikri bana iyi geldi. Merak unsuru belki de film yapmak hakkında en önemsediğim şey. Çünkü bizi bir adım ileriye götüren tek şey merak. Bir olayı, bir insanı, bir ülkeyi merak etmek… Seyircinin pasif kalmadığı, sürekli diken üstünde olduğu ve hikayede olanları/olabilecekleri anlamaya/tamamlamaya çalıştığı bir hikaye örgüsü kurmak istedim.

Yolun ortasında yer alan bir taş parçasının yol açtığı kaza sonrası aracının arkasına uyarı için reflektör koymayan genç yüzünden arkadan gelen bir araç şiddetli şekilde çarpınca içindeki anne ve çocuğu yoğun bakımlık olur. Gencin anlattığından da anladığımız üzere o reflektörü koymak için bagaja ulaşsaydı araç ona çarpacaktı ve belki de kendisi hayatta olmayacaktı. Hikayede yarattığınız bu ikilem, filmin iskeletini oluştururken seyircinin de zihninde kimin suçlu olup olmadığını muhakemesini ortaya çıkarıyor. Mevcut şablon hikayeyi yazmaya ilk başladığınız anda var mıydı yoksa zaman içinde değişip bu halini mi aldı?

En başından beri vardı. Zaten bu ikilem beni senaryoyu yazmaya götürdü. Mesela benim yapmadığım bir şey yüzünden biri ölebilir fakat yaparsam da ben ölebilirim. Yapmazsam suçlu olurum fakat yaparsam da ölü olabilirim. Hayattaki bu kararlar ve çelişkiler insan olmanın dayanılmaz ağırlığını oluşturuyor ve bazen yaşamımızı cehenneme çeviriyor.

i%cc%87leride-bir-karalti-gordum-2
İleride Bir Karaltı Gördüm | Fotoğraf: Umut Beşkırma

“Sürekli adaleti savunup sonra da kendimizce haklı nedenler bulup adaleti yine paramparça eden biziz”

Gencin varlıklı sayılabilecek ailesi olayı öğrenmek için karakola geldiklerinde babası oğlunu kurtarmak için nüfuzlu tanıdıklarını devreye sokmak istiyor. Mevcut sistem içindeki çarpık düzeni net şekilde ortaya koyan bu duruma karşı söylemek istedikleriniz neler?

Çarpık ama yine insan olmanın doğal bir sonucu bu. Çünkü insan çarpık bir varlık. Sevdiğimiz birini kurtarmak için böyle bir yola bizim de başvurmayacağımızı kim garanti edebilir? Basit bir işe girmek için bile tanıdık ve torpil arayan bir dünyada yaşıyoruz. Birçok şeyin böyle döndüğünü biliyoruz. Sürekli adaleti savunup sonra da kendimizce haklı nedenler bulup adaleti yine paramparça eden biziz. İnsan çelişkiden oluşur.

i%cc%87leride-bir-karalti-gordum-3
İleride Bir Karaltı Gördüm | Fotoğraf: Umut Beşkırma

“Şartlar oluştuğunda insan her türden şeyi yapabilecek cesaret ve potansiyele sahip”

Hikaye, kendi içinde ahlaki çatışmalar sayesinde anlatısını inşa ediyor. Bu noktada gencin son sahnede aldığı karar, her açıdan baskı altında kalmış ve ailesine bağımlı olmuş zihnini de özgür kılarak iradesini esaretten kurtarıyor. Hayatta karşı karşıya kaldığımız zorlukların mevcut durumumuzu daha iyi analiz etmemize fırsat tanıdığını söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle, bir noktada karakterimizi içine düştüğümüz hikayeler belirliyor. Eğer şu anda bir cinayet işlemiyorsan aslında bunun nedeni bunu gerektirecek bir şey yaşamamış olmandan kaynaklanıyor. Yoksa “iyi bir insan” olmakla çok da bir ilgisi yok. Şartlar oluştuğunda insan her türden şeyi yapabilecek cesaret ve potansiyele sahip. Ne kadar özgür olduğumuzu düşünsek de hayatımızın akışı ve verdiğimiz kararlar üzerindeki kontrolümüz sınırlı.

i%cc%87leride-bir-karalti-gordum-4
İleride Bir Karaltı Gördüm | Fotoğraf: Umut Beşkırma

“Her şey hayat ve onun ihtiyaçlarıyla ilgili”

Filmde birbirinin zıttı iki müzik türü yer alıyor. Bu tercihinizin özel bir sebebi var mı?

Sahnelerin gereği olarak tercih ettiğim müziklerdi. Kontrastları seviyorum. Herkes bu tarz konularda bir bütünlük arayışı peşinde. Genel tercih her şeyin aynı tarzda ilerlemesi ve bütünlük oluşturması yönünde. Benim Spotify listem mesela: İçinde Pink Floyd’dan Ahmet Kaya’ya, Buena Vista Social Club’tan Zeki Müren’e kadar her şey var. Her şey hayat ve onun ihtiyaçlarıyla ilgili… Filmin müziklerini seçerken de filmin ihtiyaçlarını gözettim.

i%cc%87leride-bir-karalti-gordum-5
İleride Bir Karaltı Gördüm | Fotoğraf: Umut Beşkırma

Filmin oyuncu kadrosunda Müfit Kayacan ve Şenay Gürler gibi iki deneyimli isim de var. Uzun metraj projelerde görmeye alıştığımız iki isimle kısa film projesinde çalışmak nasıl bir deneyimdi?

Her ikisiyle de çalışmaktan büyük zevk duydum. Hatta Şenay Hanım COVID olduğunda benim programımı bozmamak için istersem başka bir oyuncuyla devam edebileceğimi söyledi. Fakat kendisinden vazgeçmeyeceğimi söyleyerek filmin çekimlerini erteledim. Müfit abi de yoğun dizi çekimi programına rağmen sınırları zorlayarak projede yer aldı. Yönetmen olarak beni mutlu eden bir enerji yakaladık birlikte. Onun dışında Doğaç Yıldız, Özer Arslan ve Özgürcan Çevik vardı oyuncu kadromda. Hepsi inanılmaz özveri gösterdi, hayalime ortak oldular. Yeniden çalışmak isteyeceğim beş oyuncuyla tanışmış oldum.

“Oyunculuk hala zevk duyarak yaptığım ve vazgeçmeyi hiç düşünmediğim bir alan”

Filmi konuştuktan sonra dilerseniz röportajımızın yönünü size çevirelim. Mimar Sinan Devlet Konservatuarı tiyatro bölümünden mezunsunuz. Ayrıca sektörde yapımcı, oyuncu ve eğitmen olarak da çalışıyorsunuz. Dilerseniz bu yolculuğun nasıl şekillendiğini ve özellikle oyunculuktan kamera arkasına geçiş sürecini konuşalım.

Evet, tiyatro okudum. Mezun olduktan kısa bir süre sonra Nihan Belgin’in Fırça Darbesi filminde oynadım. O set sırasında kameranın arkası ilgimi çekmeye başladı. Merakıma engel olamıyordum. Sonrasında Nihan’la ortak olduk ve beraber film projeleri üretmeye başladık. Ben ilk dönemlerde daha çok yapım tarafında çalışıyordum. Yazabildiğimi keşfettikten sonra da kendi filmimi yapmaya karar verdim. Son yıllarda kameranın arkası biraz daha ağır bassa da oyunculuk hala zevk duyarak yaptığım ve vazgeçmeyi hiç düşünmediğim bir alan.

kopenhag-afis
Fotoğraf Altyazısı: Kopenhag | Fotoğraf: Umut Beşkırma

Oyunculuk projeleriniz ne durumda peki?

Yeni bir tiyatro oyununa başladım. 8 Aralık 2022’de prömiyer yaptık. Hausbühne yapımı. Oyunun ismi Kopenhag. Noyan Ayturan yönetti, Yaman Ceri ve Burcu Ger’le aynı sahneyi paylaşıyorum. Alman fizikçi Werner Heisenberg’i oynuyorum. Oyun yine belirsizlikler üzerine kurulu. Heisenberg için kilo verdim, saçlarımı ve sakallarımı kestim. Zorlu ve heyecan verici bir süreç oldu benim için. Sezon boyu seyirci karşısına çıkacağız.

umut-beskirma-nihan-belgin
Umut Beşkırma & Nihan Belgin | Fotoğraf: Umut Beşkırma

“Bizi bir arada tutan birbirimizin hayallerine olan inanç ve bağlılığımız”

Üretim konusunda filminizin yapımcısı da olan Nihan Belgin ile ortak imza attığınız pek çok proje var. Kendisiyle çalışmak ve yeni projeler üretme sürecinde uyumu nasıl sağlıyorsunuz?

Yaklaşık 14 yıldır birlikte çalışıyoruz. Hiç kolay değil ama başarıyoruz. İlk zamanlar çok daha fazla kavga ederdik ama şimdi biraz durulduk. Sanırım zaman bizi biraz sakinleştirdi. Aslında sinemaya farklı yerlerden bakıyoruz. Birbirinden farklı düşüncelerimiz sürekli çatışıyor fakat bu çatışma bizi besliyor, büyütüyor. Bizi bir arada tutan bir başka şey ise birbirimizin hayallerine olan inanç ve bağlılığımız.

“Liyakat, toplumca en sorunlu olduğumuz konuların başında geliyor”

Bir yapımcı olarak ülkemizdeki sinema sektörünün fon ve kaynak bulma noktasındaki durumunu nasıl değerlendirirsiniz? T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, TRT 12 Punto ve film festivallerinin ortak yapım marketlerinin sağladığı fon miktarları tek başına yeterli mi ve değerlendirme süreçleri ne kadar adil?

TRT’nin son yıllarda verdiği desteği önemsiyorum. Ortak yapım marketleri de aktif bir rol üstleniyor. Bu da iyi bir şey. Yukarıda da bahsettiğim gibi yetersiz ama yok da sayılamaz. Ama asıl sorun yetersiz olması değil asıl sorun adil olmaması. Liyakat, toplumca en sorunlu olduğumuz konuların başında geliyor. Verilen destekler ve festival seçkileri karşısında adalete olan inancım epey zedelendi. Ne yazık ki ortaya iyi bir proje koymanız çoğu zaman desteklenmeniz ve festivallerde yer almanız için yeterli olmuyor.

“Kısa filmin başlı başına bir tür olduğu asla kabul görmüyor”

Ülkemizdeki film festivallerinin uzun metraj, kısa metraj ve belgesel sinemaya dair yaklaşımını nasıl değerlendirirsiniz? Birçok festival özellikle son yıllarda yarışma kategorisine kısa ve belgesel kategorilerini de eklemeye başladı.

Organizasyon konusunda çok yetenekli olduğumuz söylenemez. Bunu sadece film festivalleri özelinde söylemiyorum. Her türden etkinlik için söylüyorum. Sanırım festivallerde yeterli sayıda kalifiye çalışana da sahip değiliz. O nedenle işler çok olması gerektiği gibi ilerlemiyor.

Festivallerde kısa filmlerin sunumu pek parlak değil. Kısa film, festivallerde bir geçiş süreci çalışması olarak görülüyor. Yönetmenler sanki uzun metrajdan önce deneme için bir kısa film çekmişler gibi bir hava var. Kısa filmin başlı başına bir tür olduğu asla kabul görmüyor. Bir yönetmen ölene kadar da sadece kısa film çekebilir ve böyle bir sanatsal anlatım dilini tercih edebilir. Sadece festivaller değil izleyiciler de yönetmenin sadece kısa film yapmak isteyeceğine inanmıyor/inanamıyor. Yönetmenin asıl amacının başka bir şey olduğunu düşünüyor. Çünkü bu bizim kültürümüzle ilgili bir şey aslında. Kimse olduğu yerden memnun değil ve herkes her şeyi bir sonraki adımı için yapıyor sanki. Bu, bir belediye başkanının belediyeyle ilgilenmek yerine bütün ülkeyi yönetmek istemesi gibi bir şey. Tüm bunlar tür olarak kısa filme zarar veriyor ve gelişip hak ettiği değeri bulmasını engelliyor. Festivallerin ve toplumun bu kibirli karakteri nedeniyle bir kez daha bir kısa film çekmeyi düşünmüyorum. Belgesele gelirsek onda da durum çok farklı değil.

“Ne yazık ki birçok konuda sistemden yoksunuz”

Bir yapımcı olarak Türkiye’de film yapma konusunda en çok hangi noktada zorlanıyorsunuz?

Para. (Gülüşmeler) Bir de şu TV dizileri var. Film yaparken oyuncuların programlarını ayarlamak gerçekten bir işkenceye dönüşüyor. Sadece program değil, oyuncuların konsantrasyonları açısından da film yapanları zorlayan bir durum. Oyuncular çoğu zaman iki arada bir derede sinema filmi yapıyorlar. Kış dizisi, yaz dizisi derken o tarafta işler hiç durulmuyor. Elbette para kazanmak için TV dizisi yapmak zorunda oyuncular. Keşke bu sistem daha farklı olsa derdim ama ne yazık ki birçok konuda sistemden yoksunuz.

“Sanat, baskının bir sonucu olarak doğuyor”

Özgürlüklere, sanata ve sanatçılara karşı her geçen gün daha da artan kısıtlamalar, Türkiye’deki kültür sanat ve özellikle sinemadaki üretimi nasıl etkiliyor?

Baskı özgürleştirici bir şey. Hiç baskı olmasaydı birçok başarılı üretim de mümkün olmazdı. Sanat, baskının bir sonucu olarak doğuyor. Politik, toplumsal ya da varoluşsal baskı, günü geldiğinde bir sanat formuna dönüşür ve patlayarak ortaya çıkar. Bu aslında kısır bir döngü. Baskıya karşı sanatsal üretim, etki-tepki şeklinde ilerleyen bir süreç. Günün sonunda ne baskı bitecek ne de sinema!

Önümüzdeki süreç için hedefleriniz ve yeni projeleriniz neler?

İleride Bir Karaltı Gördüm’ün festival süreci devam edecek. Yine yapımcısı olduğum ve Nihan Belgin’in yazıp yönettiği Karanlık Kutunun Doğu Serüveni belgeseli de festival dolaşımında olacak.

Kopenhag sezon boyu İstanbul’un çeşitli sahnelerinde seyirciyle buluşacak. Biraz dinlendikten sonra da fikir aşamasında olduğum bir uzun metrajı yazmak için masaya oturacağım.

Teşekkürler.