Ultra Ortodoks bir Yahudi hareketi olan Hasidizm’in, New York’un Williamsburg bölgesine konuşlanmış cemaatindeki genç bir kızın hayatını mercek altına alan Unorthodox, New York – Berlin arasında mekik dokuyan kurgusuyla dikkat çekiyor. Netflix’in azınlıkların, ötekileştirilenlerin ve sindirilmeye çalışanların arkasında duran ve onların sesi olmaya çalışan misyonuna karşı sempati besleyen biri olarak; Unorthodox’un vasatı pek fazla aşamayan, alışageldik bir Netflix işi olduğunu düşünüyorum. Olumlu yönlerini gözardı etmeden bunlardan kısaca bahsetmek isterim.

Yazı spoiler içermemektedir.

Unorthodox

Bu bahsetmiş olduğum Hasidizim mensupları, bildiğimiz Yahudi prototipinden biraz farklı. Yakın geçmişteki savaşlardan en çok nasibini alan komünlerden bir tanesi olarak tanımlayabiliriz. Yaşadıkları kayıplar sebebiyle kendilerini fütursuzca üremeye adamışlar. Şimdilerde ise New York’un tabiri caizse tam göbeğinde yaşıyorlar. Williamsburg isimli bölge oldukça modern ve hipstervari bir kimlikte olsa da, bu cemaate mensup kişiler ve onların aşırıya kaçan gündelik yaşantıları bu bölge ile ciddi bir kontrast yaratıyor. Gidip görmüş gibi konuşuyorum ama alakası yok, araştırdıklarımdan öğrendiklerimi satıyorum şu an… Buna değinmemin sebebi şu, dizi bize bu kontrastı hiç yansıtmıyor. Dizide bu cemaat New York’ta kendi mahallesini kurmuş gibi görünüyor ama aslında durum çok farklı. Kadraja pek yansımayan bu farklılıklar, bize zaman zaman hangi ülkeden enstantaneler izlediğimizi sorgulatıyor. Bu nesnel eleştirimin akabinde, hikayeden bahsedeyim biraz da. Bu cemaate mensup kadınlar felaket bir hayat sürüyor. Ne eğitim alıyorlar doğru düzgün ne de günümüz teknolojilerini kullanabiliyor. İnternet, akıllı telefon gibi şeylerin günah olarak görüldüğü bir ortamda, Esty isimli karakterimizin yolculuğuna şahit oluyoruz. Bu yolculuk, bir kaçışın hikayesi. Almanya topraklarına uzanan kaçışın sebeplerini, ilk bölümden hızlıca değil de, güncel hikaye akışının içerisine yedirerek izletiyor bize yönetmen. Merak unsurunu stabil tutmak için bir mini dizinin yapabileceği en mantıklı hamlelerden biri bu sanırım.

Unorthodox

Esty’nin tutuk ve donuk hallerini zaman geçtikçe temellendirebiliyoruz. Kadınların hiç değer görmediği bağnaz bir kitlenin kapalı kapıları arkasında yaşamaya çalışmak, genç bir kadının kişisel gelişiminde ciddi zedelenmeler oluşturuyor. Tüm bu bahsettiğim zedelenmeleri, Esty’nin yola çıkmasıyla beraber karşılaştığı çeşitli aşamalarda farkediyoruz. Kimi zaman masum ve kırılgan bir karakterken, kimi zaman “Yurtiçinde Türkiye eleştiren, yurtdışında Türkiye’yi savunan” bir profile bürünüyor, hakkında kararsız kalıyoruz. Bir şekilde karaktere ve onun bu sessiz isyanına ısınırken, bir taraftan çok bayatlamış bir Yahudi ajitasyonuna maruz bırakılıyoruz. Sinema ve TV’de fazlasıyla aşınıdırılan bu konu artık irdelenmemeli demiyorum. Ama artık bu konuyu klişelerden arındırmadan ele almaya devam edersek, izleyici de buna göz devirmeye devam edecek diye düşünüyorum. 2-3 ayrı yerde karşımıza çıkan bu ajitasyonu elemine edip, birkaç karakterin derinleşmesine çaba sarfedilseydi daha verimli olurdu sanki. Özellikle süresini verimsiz kullandığını düşünüyorum. 4x50dk şeklinde mini dizi değil de, bir uzun metraj film olsa daha kompakt bir anlatı oluşturulabilirmiş. Bazı sahnelerin uzunluğu, yerli dizilerimize göz kırpıyor adeta.

Unorthodox

Olumlu taraflarına değinmek istersek eğer, karakterin ilginç mizacı dizinin akıcılığına katkı veriyor. Dizinin misyonu, ezilmiş bir bireyin isyanını temsil ediyor. Temsil ettiği şey itibariyle de sempatimi daha en baştan kazanıyor. Merak unsuru hiçbir noktada tavan yapmıyor ama belli bir eşiğin altına da düşmüyor. “Özgürlükler ülkesi”nin herkes için aynı yer olmadığını net bir şekilde tasvir ediliyor. Cemaatle, cemaatin kurallarıyla ve iç sıkan rutinleriyle izleyicinin içini şişirdikçe şişiriliyor. Bunu artı hanesine yazmamız gerekiyor zira bu eylem dizinin istemeden yaptığı bir şey değil… Sinematografisi ise şahane. Yalnız bişey söyleyim, son zamanlardaki tüm içerikler sinematografi olarak çok iyi. Bu iş çözüldü sanırım, her türlü vasat hikaye şu an iyi bir sinematografi ile harmanlanabilir hale geldi. Biraz sıkıntılı bir durum. Neyse sonuç olarak, kült dizilerimizden “Yılan Hikayesi”nin yabancı uyarlaması kıvamındaki bu diziyi izleyecekseniz, söylediğim şeyler seyir zevkinizi etkilemeyecek. Hatta beklentilerinizi biraz düşürdüysem, fazlasıyla keyif alınabilir. Kim bilir…