İlk yorumu siz yazın!
Amerikan Kabusuna Dair: Jordan Peele'den "Us"
2017’de korku sinemasının kalıplarıyla oynayan Get Out ile büyük bir başarı yakalayan Jordan Peele’in imzasını taşıyan Us filmi, bir kez daha ABD’nin politik atmosferinden ilham alıyor, hanelerine korku salan davetsiz misafirlerin kendi yansımaları olduğunu anlayan bir aile üzerinden ırkçılık ve ayrımcılığa karşı bir söylem oluşturuyor.
Son yılların en iyilerinden biri olup olmadığı göreceli ve tartışmaya açık olsa da, Jordan Peele‘in Get Out filmi için son yılların en önemli korku filmlerinden biri denmesine kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum. Korku janrının sınırlarıyla oynayışı, ABD’de siyahilere yönelik ırkçılığı bir korku unsuru olarak ele alan anlatısı ve son derece politik söylemini mizahla başarılı bir şekilde harmanlayışıyla Get Out, 2017’de önemli bir etki yaratmıştı. Korku sinemasının ödül sezonundaki ciddiye alınırlığı için başarılı bir kampanya yürüterek En İyi Orijinal Senaryo dalında Oscar ödülüne ve En İyi Film adaylığına kadar uzanan film, aynı zamanda komedyen kimliğiyle tanınan yönetmen için muhteşem bir başlangıçtı. Jordan Peele, ilk filminin ardından, şimdi Us filmi ile yine aynı sularda yüzüyor. Get Out’un başarılı olduğu tüm özelliklerini koruyan sineması (ama Get Out‘un zayıf noktalarından ders aldığını da söylemek pek mümkün değil) yine sürükleyici, yine izleyeni yerinden sıçratmadan ya da dehşete düşürmeden dozunda geren, yine görsel ve işitsel olarak büyüleyici ve yine son derece politik.
İnsanların en güvende ve en huzurlu hissettiği yere, özeline ve mahremine, yani evine karşı tehditlerden ve işgallerden beslenen filmler, korku sinemasının temellerinden birini oluşturuyor. Bu cümleyi okur okumaz aklınıza Psycho‘nun duş sahnesinin, Straw Dogs‘un, Haneke’nin Funny Games‘lerinin ya da daha güncel örnekler vermek gerekirse Strangers‘ın ve The Purge serisinin geldiğini tahmin ediyorum. İşte Us da, ne istediği belirsiz yabancıların kendi sahasında ev sahiplerini avladığı o alt türe yepyeni bir örnek olarak geliyor karşımıza. Adelaide ve Gabe ile çocukları Zora ve Jason, Kaliforniya’da bir göl kıyısındaki yazlık evlerinde sakin bir tatil geçirecekken, bir gece ansızın kapılarında beliren suretlerinin zulmüne maruz kalıyorlar. Bu insanların ne istediğini, ne aradığını, neyi amaçladığını bilmemeleri de korkularını ve çaresizliklerini arttırıyor. Bizse işin “neden” kısmını gayet iyi biliyoruz. Çünkü Jordan Peele, hayatları boyunca yeryüzündeki suretlerinin gölgesinde, altında ve arka planında yaşamış bir topluluğun intikamı olarak kurguladığı bu kırmızı giymiş, eli makaslı suretlerin ABD’nin ezilen, görmezden gelinen ve yıllarca beyaz Amerikalıların gölgesinde yaşamak zorunda kalmış, onların sahip olduğu ayrıcalıkları sineye çekmek zorunda bırakılmış topluluklarını ve azınlıklarını simgelediğini anlatmak için olması gerektiğinden fazla çabalıyor. Özellikle “Who are you people?” – “They are us.” replikleri, hatta yetmiyormuş gibi filmin adındaki Us – U.S. kelime oyunu bu çabanın dozunun kaçtığı noktalar olarak filmin ilk yarısında izleyeni hayal kırıklığına olmasa bile göz devirmeye itiyor. İkilikleri, yansımaları ve dolayısıyla toplumun, hayatın (ya da Tanrı’nın) çifte standartlarını yansıtmak için, filmin baştan sona bulandığı Jeremiah 11:11 sosu bir noktadan sonra fazla gelmeye başlıyor. Filmin ikinci yarısı ise, bu politik alegorinin sadece ırkçılıkla sınırlı olmadığını açıklığa kavuşturmasıyla (ve Get Out‘un farklı bir görsellik ve hikâyedeki tekrarı olmadığını kanıtlamasıyla) ilginçleşiyor; yer yer zorlama dursa bile, özellikle sonundaki sürpriziyle bir anda dallanıp budaklanıyor ve geride zayıf noktalarını unutturan, güçlü bir film izlemiş hissi bırakıyor.
Oyuncuların tek bir karakterin iki ayrı yüzünü canlandırdığı Us‘ta, başta Lupita Nyong’o, Evan Alex ve Elisabeth Moss olmak üzere çok güçlü performanslar var. Lupita Nyong’o‘nun 12 Years a Slave ile kazandığı Oscar’ın ardından ilk doğru düzgün rolü diyebileceğimiz Adelaide / Red, filmin etkisi sürebilirse ödül sezonunda kendisine yeni ödüller ve adaylıklar getirecektir. Us‘ın en başarılı olduğu konuysa, özellikle açılış sahnesindeki ve finale doğru gördüğümüz dans sahnesindeki muazzam görsellik, etkileyici görüntü yönetimi ve çarpıcı müzik kullanımı. Son olarak, olumsuz bir özellik olduğunu düşünenler de olsa, filmin bazı kritik noktalarında çıkagelen “tam korkacağım, bir gülme geliyor” anları, yani gerilimi espri ya da referanslarla yok edip gülümsetme yöntemi de benim gibi korktuğu için korku filmi izleyemeyenler için ideal bir korku dozuna ulaşılmasını sağlamış.
Us filmi, tıpkı Jordan Peele‘in önceki filmi Get Out gibi yılın en iyi korku filmleri arasında anılacak bir iş. İlk yarısında yapay ve zorlama görünen politik alegorinin sınırlarının genişlemesi, sahip olduğu görsel ve işitsel büyüyle ve yetenekli oyuncularının performanslarıyla birleşince hatırlarda yer edecek ve üzerine düşünülecek bir işe dönüşüyor. Heleki her şeye sahip olanların gölgesinde yaşamak ve fırsatlardan mahrum bırakılanların sesini yükseltmesinin ya da hakkını aramasının yine karşı tarafın girişimi, niyeti hatta kendi mağduriyeti sayesinde mümkün olduğunu ima eden söylemi, ırkçılık ya da cinsiyetçilik karşıtı hareketlerin ‘popüler’ olarak yansıtılıp ‘trende’ dönüştürülebildiği günümüz için dört dörtlük bir eleştiri.
IMDb Puanı: 7.5/10
Us filmi
Yazını okuyup şu an başladık izlemeye, bakalım nasıl çıkıcak 🙂