Sanat bazen sadece bir tuvalde ya da mermerin içinde gizli kalmıyor; bazen tatlarla, dokularla ve lezzetle de kendini ifade ediyor. Enstitü İstanbul İSMEK’in Fırıncılık ve Pastacılık Okulu’nda eğitim alan kadınlar, yıllarca görünmez kılınan emeğin ve potansiyelin nasıl bir sanat eserine dönüşebileceğini bize gösteriyorlar. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için Artİstanbul Feshane’de sergilenen bu özel koleksiyon, kadınların kendi içsel dönüşümlerini, azimlerini ve yaratıcı güçlerini gözler önüne seriyor.

whatsapp-image-2025-03-07-at-21-49-27
Sergilenen Eserler, Eser Sahipleri ile | Fotoğraf: Melis Sarıhan Taşyürek

Geçtiğimiz hafta kurucu ortakları olarak Yedir App ile Enstitü İstanbul İSMEK‘in “Evde Üret Sat” projesi kapsamında burada aldıkları eğitimleri istihdama nasıl çevirebileceklerini, evlerinin mutfaklarında hazırladıkları yemekleri Yedir App’ten müşterilerine satarak nasıl birer mikro girişimci olabileceklerini anlatmak üzere bir araya geldik. Enstitü İstanbul İSMEK Fırıncılık ve Pastacılık Okulu’nda gerçekleşen etkinlikten sonra okulun eğitim verilen sınıflarını gezme ve ortaya çıkardıkları değere tanık olma şansımız oldu. İtiraf etmek gerekirse kurulan eğitim sisteminin ve ekipmanların kalitesi, eğitmenlerin ve eğitim almaya gelenlerin coşkusu hayranlık uyandırıcıydı! Bu gezi sırasında eğitimlerini Enstitü İstanbul İSMEK’te almış kadınlar ve onların heyecan verici eserlerini sergilenmeden önce görme, hikâyelerini birinci ağızdan dinleme şansımız oldu. Bu vesile ile Yedir App kurucu ortakları olarak bana ve Esra Sarıhan’a yer veren Dr. Canan Aratemür Çimen, Deniz Arslan Dindar, Ümit Deniz ve Dr. Zeynep Özdoğan Kacal’a nazik davetleri ve misafirperverlikleri için bir kez daha teşekkür ediyorum.

Bu eserlerin her biri, şeker hamuru ve pastacılık malzemeleriyle hazırlanmış; bir kadının ruhunun, yaşadığı zorlukların ve yeniden doğuşunun tatlı bir metaforu haline gelmiş. Enstitü İstanbul İSMEK Gastronomi ve Mutfak Sanatları Butik Pastacılık Eğitmeni Tuğba Ada öncülüğünde hayata geçen bu eserler için “Maske formundaki bu yenilebilir sanat eserleri, kadınların toplum içinde kendilerini ifade etme süreçlerini ve görünmez kılınan varlıklarının nasıl yeniden ışıldayabileceğini anlatıyor.” diyor. “Sessiz Çığlık ve Sonsuz Umut” isimli eser, bastırılmış duyguları ve umut dolu bir geleceği aynı çerçevede buluştururken “Altın Güneş” kadının içsel ışığını ve yenilmez gücünü simgeliyor. “Özgür Ruhun Uyanışı” ise toplumun dayattığı kalıpların ötesine geçen bir özgürlüğü tatların diliyle ifade ediyor.

Kadınların mutfağa ve ev işlerine hapsedildiği algısının aksine, burada mutfak bir özgürleşme alanına dönüşüyor. Daha önce ekonomiye katılmamış ve eğitim almamış birçok kadın, Enstitü İstanbul İSMEK sayesinde hem meslek sahibi oluyor hem de kendi yeteneklerini keşfediyor. “Biz ev hanımları çok kısıtlanıyoruz. Ev işlerinin sorumluluğu, çocukların bakımı hep bizim omuzlarımızda. Ama bize fırsat verildiğinde, aynı bu eserler gibi çiçek açıyoruz.” diyorlar.

Bu sergi, kadınların görünmez emeğinin ne denli büyük bir yaratıcı güce dönüşebileceğinin en güzel kanıtı. Gastronomi dünyasında da kadınların yetenekleri çoğu zaman gölgede bırakılmışken bu tür projeler kadınların üretkenliklerinin, tasarım yeteneklerinin ve sanatla buluşan mutfak becerilerinin altını çiziyor. Onların ellerinden çıkan her bir tatlı, sadece bir lezzet değil; aynı zamanda bir hikâye ve bir uyanışın simgesi. 

8 Mart’ta, kadınların her alandaki varlığını kutlamak için onların yarattığı eserleri tatmak ve hikâyelerine kulak vermek gerekiyor. Çünkü her tat, aslında anlatılmayı bekleyen bir hikâye.

Sergide Yer Alan Eserler

resim1-25
Saeedeh Zarei’den ”Sessiz Çığlık ve Sonsuz Umut” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Sessiz Çığlık ve Sonsuz Umut – Saeedeh Zarei

Bu sanat eseri, dünyanın dört bir yanındaki kadınların yaşadığı zorlukları, acıları ve aynı zamanda umutlarını simgeliyor. Bu tasarımda, her biri derin anlam taşıyan iki maske bulunuyor. Arka maskede kapalı gözler, susturulmuş bir ağız ve akan gözyaşları, kadınların bastırılmış duygularını ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını simgeliyor. Ön maske ise altın rengiyle umudu, özgürlüğü ve kadınların içsel değerini temsil ediyor. Kelebekler dönüşümü, lotus çiçekleri ise yeniden doğuşu anlatıyor. Eseri hayata geçiren Saeedeh Zarei İranlı.

resim2-10
Nazmiye Öztürk’ten “Altın Güneş” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Altın Güneş – Nazmiye Öztürk

Kadının içsel ışığını ve enerjisini temsil eden bu eser, siyah bir büst üzerine yerleştirilen altın güneş ışınlarıyla, kadınların tarih boyunca süren mücadelelerine rağmen içsel güçlerini koruduğunu anlatıyor. Bu maske, kadınların ışık saçan ve etrafındaki dünyayı değiştiren varlıklar olduğunu ifade ederken onların doğuştan gelen gücünü ve bilgeliğini kutluyor.

resim3-9
Canan Mete’den “Özgür Ruhun Uyanışı” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Özgür Ruhun Uyanışı – Canan Mete

Pembenin tonlarıyla şefkati ve narinliği yansıtan bu maske, kadının sessizlikten özgürlüğe geçişini simgeliyor. Tüyler, kadının sınırları aşma isteğini, çiçekler yeniden doğuşunu anlatıyor. Maskenin gözleri kapatması ise toplumun dayattığı kalıplar ve sessizlik dönemlerine bir gönderme yapıyor. Çiçeklerin çeşitliliği ve canlılığı, kadının çok yönlü kişiliğini ve her koşulda yeniden açabilme yeteneğini temsil ediyor.

resim4-5
Esra Ulu’dan “Maskenin Fısıltısı” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Maskenin Fısıltısı – Esra Ulu

Bu eser, yüzeyde bir örtü ama altında derin bir hikâye saklıyor. Kullanılan malzemenin hassas dokusu eserin temasını daha da güçlendiriyor. Eserdeki çiçekler kadınların yaşadığı kırılgan güzelliği ve anıların geçiciliğini ve kadınların yaşam yolculuğunda karşılaştıkları farklı deneyimleri simgeliyor. Siyah güller bastırılmış duyguları, pembe ve beyaz güller, sevgi, umut ve yeniden doğuşu, altın yapraklar ise kadınların içsel gücünü temsil ediyor.

resim5-7
Hatice Aykut’tan “Gölgelerin İçindeki Güç” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Gölgelerin İçindeki Güç – Hatice Aykut

Kadının bastırılmış duygularını ve özgürleşme sürecini anlatan bu eser, kelebek kanatlarıyla dönüşümü, siyah detaylarla toplumun yüklediği rollerin gölgesini simgeliyor. Kadının gözlerini kapatan çiçekler, toplumun kadına yüklediği rolleri, dayatılan algıları ve görmek istemediği gerçekleri temsil ediyor. Ancak bu çiçeklerin güçlü ve canlı renklerde olması kadının içsel dünyasını, dışarıdan kısıtlanmaya çalışılsa da içinde ne kadar renkli, güçlü ve derin bir yaşam barındırdığını simgeliyor. Bu eser, kadının içindeki gücü, gizemi ve özgürlük arayışını anlatıyor.

resim6-3
Derya Keskin’den “Doğa ve Mekanik” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Doğa ve Mekanik – Derya Keskin

Kadının doğa ile uyum içindeki yanıyla, modern dünyanın dayattığı mekanikleşmiş roller arasındaki dengeyi anlatıyor. Bu eserde kadının iç dünyasında yaşadığı denge mücadelesini anlatılıyor. Bir yanda duygusal, doğayla uyum içinde ve özgür olan yönü, diğer yanda sistem tarafından zorla biçimlendirilmiş, mekanikleşmiş, kurallara bağlı yönü temsil ediliyor. Kelebek ve ayçiçeği, kadının doğaya bağlı kalarak dönüşümünü vurguluyor.

resim7-3
Nazmiye Öztürk’ten “Kraliçe Uyanışı Maskesi” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Kraliçe Uyanışı Maskesi – Nazmiye Öztürk

Kadının tarih boyunca kendisine biçilen rollerin dışına çıkıp kendi değerini bulmasını temsil eden bu maske, içsel zarafeti ve bilgeliği vurguluyor. Bu maske, kadının içindeki kraliçeyi uyandırmasını ve kendi değerinin farkına varmasını simgeliyor. Geçmişin ağırlıklarını üzerinden atan, kendi gücünü keşfeden ve toplumda hak ettiği yeri alan kadınların hikayesini bu eserle hayat buluyor.

resim8-2
Feyza Özmen Uçar, Nuray Şenlioğlu ve Hatice Aykut’tan “Kadının Gücü ve Doğanın Sesi” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Kadının Gücü ve Doğanın Sesi – Feyza Özmen Uçar, Nuray Şenlioğlu, Hatice Aykut

Kadının dayanıklılığını ve yeniden doğuşunu simgeleyen eser, kiraz çiçekleriyle geçiciliği ve umudu anlatıyor. Siyahi tenin derinliği, geçmişten bugüne taşınan kökleri ve dayanıklılığı ifade ederken maskenin varlığı toplumun kadına yüklediği rollerin ve kimliklerin bir yansıması olarak simgeleniyor. Esere göre katı ve sert yapıda olan maske, kiraz çiçeklerinin zarif ve özgürce büyüyen dallarıyla kırılmaya başlıyor. Her baharda yeniden çiçek açabilme gücüne sahip kadınların özüne dönüş ve kendini bulma sürecini anlatıyor.

resim9
Zerrin Mengüloğul’dan “Anka’nın Uyanışı” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Anka’nın Uyanışı – Zerrin Mengüloğul

Anka kuşu motifleriyle kadınların zorluklar karşısında her zaman küllerinden doğduğunu, yeniden güçlendiğini anlatan bir eser. Bu eser mistik ve güçlü bir anlatı taşıyor. Gümüş rengi, geçmişin sırlarını ve kadim bilgeliği temsil ederken maskenin sol tarafındaki kelebekler dönüşümü ve yeniden doğuşu simgeliyor. En dikkat çekici unsur sağ tarafta yükselen Anka Kuşu. Anka, küllerinden doğan, her defasında yeniden yükselen bir varlık olarak kadınların mücadele gücünü, dayanıklılığını ve yeniden doğuşunu sembolize ediyor.

resim10
Nuray Şenlioğlu’dan “Doğanın Kızı” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Doğanın Kızı – Nuray Şenlioğlu

Kadının doğayla bütünleşmesini ve yaratıcılığını simgeleyen bu eser, doğanın enerjisini kadınlarla özdeşleştiriyor. Bu eser, doğayla iç içe olan, doğadan ilham alan ve onunla bütünleşen kadını simgeliyor. Yüzündeki huzurlu ifade, kadının içsel barışını ve özgürlüğünü temsil ederken, başındaki çiçekler doğuşu, yaratıcılığı ve bereketi simgeliyor. Kadın, tıpkı doğa gibi yenilenir, büyür ve çevresine hayat verir.Kadın, doğanın ruhunu taşır. Onun içsel gücü, şefkati ve üretkenliği dünyayı güzelleştirir. Tıpkı doğa gibi kadın da sürekli dönüşüm halindedir; her mevsimde farklı bir güzelliğe bürünür. Kadının varlığı, yaşamın en saf ve en güçlü enerjilerinden biridir.

resim11
Betül Akkuzu’dan “Altın Lotus” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Altın Lotus – Betül Akkuzu

Kadının içsel aydınlanmasını anlatan bu eser, lotus çiçeğiyle yaşamın içindeki zorluklardan sıyrılarak yükselme metaforunu kullanıyor. Bu eser, kadının içsel aydınlanmasını ve zarafetini temsil ediyor. Altın renkli maskesi, onun doğuştan gelen değerini ve gücünü simgelerken, çevresini saran lotus çiçekleri ise saf ruhunu ve bilgelik yolculuğunu anlatıyor. Lotus çiçeği, çamurlu sulardan doğup ışığa yükselen bir sembol; tıpkı kadınların hayatın zorluklarından geçerek ışığını yayması gibi. Kadın, doğası gereği güzellik, bilgelik ve dayanıklılığı içinde barındırıyor. Ne kadar zorluklarla karşılaşsa da tıpkı lotus gibi çamurlu sulardan sıyrılarak ışığa doğru yükseliyor. Kadının gücü ve içsel potansiyeli altın kadar değerl ve hiçbir şey tarafından gölgelenemiyor.

resim12
Betül Akkuzu’dan “Kadının Uyanışı Üçlemesi” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Kadının Uyanışı Üçlemesi – Betül Akkuzu

Üç farklı aşamada kadının kendini keşfetme ve özgürleşme sürecini anlatan bu çalışma, doğanın bir parçası olarak kadının yeniden doğuşunu vurguluyor. Bu üçleme, kadının içsel dönüşümünü ve doğayla olan güçlü bağını anlatan bir metafor olarak tasarlanmıştır. Kadınların kendilerini keşfetme, dönüşüm ve özgürleşme süreçlerini yansıtan bir hikâye sunuyor.

1. Maske Tablo: Karanlıktan Uyanış

İlk tablodaki kadın figürü, gözleri kapalı ve doğanın kuru dokularıyla çevrelenmiş bir halde tasvir edilmiş. Yüzüne yerleşen solgun tonlar ve kelebeklerin ağırlığı, hayatın ona yüklediği sorumlulukları ve toplumun dayattığı kalıpları temsil ediyor. Kadın burada hâlâ uykudadır ama doğayla iç içedir; yüzüne dokunan kelebek, onun uyanışa yaklaşan bilinç durumunu simgeliyor.

2. Maske Tablo: İçsel Dönüşüm

İkinci tablo, kadının gözlerini aralamaya başladığı, doğayla bütünleşerek kendini keşfettiği süreci temsil ediyor. Çatlak yüzey, geçmişin yaralarını ve dönüşümünü simgelerken, mavi kelebek değişimi, umudu ve ruhsal özgürlüğü sembolize ediyor. Artık kadın, kendini var eden unsurları fark etmeye ve iç sesini duymaya başlıyor.

3. Maske Tablo: Özgürlük ve Yeniden Doğuş

Son tabloda kadın artık tamamen uyanmış. Yüzü ışıkla dolmuş, gözleri açık olmasa da iç huzuru ve farkındalık hissi taşımakta. Başındaki çiçekler ve canlı renkler, onun doğanın bir parçası olarak özgürleştiğini, kendi kimliğini bulduğunu ve hayata tüm güzellikleriyle dahil olduğunu gösteriyor. Artık geçmişin yüklerinden sıyrılmış, kendi benliğiyle barışmış ve doğanın enerjisiyle yenilenmiş bir kadın.

resim13
“Doğanın Uyanışı Sesi” | Fotoğraf: Enstitü İstanbul İSMEK

Doğanın Uyanışı Sesi 

Bu eser, kadınların doğayla kurduğu güçlü bağı, bilgeliklerini ve uyanışlarını simgeliyor. Kadın, tıpkı bir ağaç gibi kökleriyle geçmişine, atalarına ve tarihine bağlı; dallarıyla ise geleceğe, umutlarına ve özgürlüğüne uzanıyor. Yapraklarla çevrelenmiş yüz silueti, doğanın bir parçası olan kadının gücünü, sezgilerini ve yeniden doğuşunu temsil ediyor.

Kadın, doğa gibi yenilenme gücüne sahip olması ile öne çıkıyor. Tarih boyunca bastırılmış, köklerinden koparılmaya çalışılmış olsa da her seferinde yeniden filizlenmiş, yeşermiş ve güçlenmiş. Bu eser, kadınların kendi köklerine dönerek içlerindeki gücü keşfetmelerini, birbirleriyle dayanışma içinde olmalarını ve seslerini daha gür çıkarmaları gerektiğini anlatıyor.

Bu sergide yer alan eserler, her biri farklı bir kadının hikâyesini anlatıyor. Kadınların sesini, mücadelesini ve umudunu yansıtan bu çalışmalar, sanatın ve gastronominin nasıl bir özgürleşme aracı olabileceğini gösteriyor. 

Enstitü İstanbul İSMEK’e kadınlara sunduğu bu değerli destek için teşekkür ediyorum. Biz kadınların içlerindeki gücü keşfederek istediğimiz her şeyi başarabileceğimize olan inancım sonsuz. Kendimize not: “Hayallerimizin peşinden gitmekten, kendimizi ve yeteneklerimizi keşfetmekten asla vazgeçmemeliyiz. Çünkü biz, tıpkı bu eserlerde olduğu gibi, ışıldamaya ve dünyayı güzelleştirmeye devam edeceğiz.”

Kapak Fotoğrafı: Enstitü İstanbul İSMEK

İlginizi çekebilir: Esra Saruhan’dan Karadeniz’in Güçlü Kadınlarının İzinde