Sosyal medya, insanlığın sanat ile ilişkisini tarih boyunca örneği olmayan bir noktaya taşıdı. Zira sanat eserlerine erişim, hiç olmadığı kadar kolay ve zahmetsiz. Ayrıca yapay zekanın da muazzam bir ivme ile gelişen hızı da sanat üretimi bağlamında çokça soru işareti yaratıyor. Ayrıca bir süredir sanat farklı medyumlar ile icra ediliyor. Bu yeni sayılabilcek medyumlardan belki de en meşhuru ve en çok deneyimleneni video oyunları. Fakat buna rağmen çokça otorite video oyunlarını hâlen birer sanat eseri olarak görmüyor. Biz de hem bu konular hem de kendisinin sanat ve felsefe üzerine içerik üretim süreci hakkında, sosyal medyada içerik üreticisi, sanat tarihçisi, sanatçı ve Youtuber olan UzayZuhal ile konuştuk. UzayZuhal, hem video oyunlarının hakkını vererek bir sanat eseri olarak inceleyen hem de bahsi geçen konular üzerine içerikler hazırlayan bir isim. Gelin beraber sanatın ve sanat tüketiminin günümüzde geldiği noktayı bir sanat tarihçisi ile konuşalım. 

anlik-goruntu-2
UzayZuhal

Selam Zuhal! Öncelikle röportaj yapmayı kabul ettiğin için teşekkür ederim. İlk olarak senin içerik oluşturmaya başlama hikayeni sormak istiyorum. En azından Türkiye sosyal medya içerik üretimi bağlamında sanat tarihi ve felsefe alanında içerik üreten başka isimler olsa da bu alanları video oyunlarıyla aynı düzlemde inceleyen yegâne kişisin. Zira video oyunlarına birer tüketim ürününden ziyade birer kültür ürünü olarak yaklaşıyorsun. Bu alanlara ilgin nasıl başladı ve seni bu konularda bu şekilde eklektik bir yaklaşıma iten neydi?

Merhaba. Öncelikle bu röportaj için size teşekkür etmem gerekiyor. İçerik oluşturma hikayem biraz dağınık. Dışarıdan bir gözle kendime bakarak yine kendimi anlatmak tuhaf olacak. Fakat deneyeyim.

Bulunduğum kuşak yazmaya alışkın, blog sitelerinde çokça vakit geçirmiş bir kuşak. Buradan bakınca aslında neredeyse liseden beri bir şekilde internette içerik oluşturan biriyim. Fakat günümüzün içerik oluşturma standartları içerisinde soracak olursanız, aslında 4 yıldır içerik üretiyorum. Bu çabaya en başta bir yayıncı ya da YouTuber olmak için girmedim. 2019 sonuna kadar yönetici pozisyonunda dijital marketing alanında çalışan bir beyaz yakalıydım.

Üniversitede felsefe ve sanat tarihi üzerine eğitim almış olsam da bu eğitimleri bir yüksek lisans ya da doktora ile nihayetlendiremedim. Çünkü çalışıp para kazanmam gerekiyordu. Akademi, özellikle sosyal bilimler alanında hayatınızı sadece oraya adamanızı istiyor. Aldığım grafik tasarım ve videografi eğitimleri ile reklam sektörüne girdim. Birkaç yıl kreatif kanatta çalıştıktan sonra, sayılardan anlayan ve Excel kullanabilen biri olmam gerekçesiyle pazarlama ve strateji kanadına geçiş yaptım. Başta süreç iyi ilerledi. Eğitimlerim çalıştığım sektörlerde çok işe yaradı. Ancak zaman içerisinde yaptığım iş beni çok mutsuz etmeye başladı. Bir tür yabancılaşma yaşadım kendimle ve yaşadığım hayatla. Hiçbir şey üretmiyor, günün büyük bir kısmını ofiste geçiriyor, mutsuz bir hayat yaşıyordum. O dönem bulduğum kısacık zamanlarda Twitch’te kamerasız bir şekilde oyun yayınları açmaya başladım. Hatta hiç unutmuyorum, ilk oynadığım oyun Machinarium’du. “Bu oyunu, çizimlerini, taşıdıklarını görebilen biri chate gelirse iki lafın belini kırarız. Çünkü bu oyunu bilen ve sevenle ortak bir estetik kaygımız vardır.” diye düşünüyordum. Nitekim öyle de oldu. Nadide bir oyunun nadide birkaç severi, daha yüzümü görmeden benimle oyun üzerine konuştu. Machinarium’un sanat ve oyun tasarımını konuştuk, şakalaştık; bir şeyler paylaştık.

Ben o gün aldım o zehri işte. İnsanlarla sevdiğim üretimler üzerinden sanat ve felsefe konuşabiliyorduk. O günden sonra birkaç ay boyunca haftada bir yayın açmaya başladım. Indie oyunlar oynayıp chatle sohbet ediyordum. Bir iki sene böyle düzensiz yayınlarla geçti. Sonrasında hem iş yerimde yaşadığım problemler hem de özel hayatımdaki gerekçelerle ben işten ayrılıp evden çalışmaya başladım. Yine kendi işimi yapıyordum ama markaları kendim seçebiliyor, ne kadar çalışıp çalışmayacağıma karar verebiliyordum. Böylece yayınlarımın da sayısı arttı ve yeni bir düzenim oluştu.

İlerleyen süreçte Twitch’te Art kategorisinde yağlı boya resimler de yaptım. Benim için önemli bir dönemdi. Az izleniyordum fakat kendim için güzel bir şey yapıyordum. Süreç içerisinde izleyicim yavaş yavaş arttı. O sıralarda da açıp neredeyse hiç video paylaşmadığım bir YouTube kanalım da vardı. “Çağdaş Sanat Nedir?” başlığıyla bir video atmıştım ve güzel tepkiler almıştım. İçerik üretimi açısından variety streamerlık yapıyordum ama YouTuber değildim. Geçen senelerde Twitch’te çıkan bit ve kara para aklama skandalları çerçevesinde girdiğim protestodan platformu terk ederek çıktım. Güç bela aldığım bir partnerliği bırakmak çok zor olsa da YouTube’a geçiş yaptım. Bu geçişten sonra içerik üretimim YouTube şartları doğrultusunda epey değişti. Birkaç senedir daha ziyade kültür, sanat ve felsefe alanlarını kültür ürünleri üzerinden irdeleyen bir içerik üreticisine dönüştüm. Oyunlar da oyun oynamak da oyun oynayan insan olmak da kanalımın hala önemli bir parçası.

screenshot-2022-09-09-214618
UzayZuhal

 Günümüzde sanat hiç olmadığı kadar ulaşılabilir bir noktada. Bu oldukça olumlu olarak okunabilecek bir durum olsa da bazı olumsuz yönlerinin olduğunu söylemek de mümkün. Kanımca bu hâl, bazılarımızı iyi sanata tabiri caizse “duyarsız” hâle getirdi. Çünkü her gün sosyal medyada sayısız sanat eseriyle karşılaşıyoruz. Eserlere bu kadar kolay ulaşımın olması onların değerini en azından genel kitle bağlamında azaltıyor gibi. Senin bu konuda düşüncelerin neler? Eserlerin bu kadar fazla ve hızlı tüketilmesi, sanatın anlamını ve değerini nasıl etkiliyor?

Sanata ulaşabilmek ve icracısı olabilmek her dönem, coğrafya ve kültür çerçevesinde kendine has olumlu ve olumsuz süreçler barındırıyor. Bugün ekranlardan geleneksel sanat tarihinin eserlerini görüyoruz ama hepimiz gidip yerinde ziyaret edemiyoruz. Bir de dijital işlerin ve çağdaş sanatın kendi ayrı tartışmaları var. Kültür endüstrisi ve ürün olarak karşımıza çıkması var… Ben buna bir de sınıfsallık ve farklı otoritelerin etkisini eklersem, üzerine saatlerce konuşulacak bir mevzuya dönüşür.

Kısaca özetlemem gerekirse; sanatsal ifadenin de bu ifadelere ulaşmanın da yolları çok çeşitlendi. İmkanlar kadar zorluklar da arttı. Bir de bu eserlerin metalaşma mevzusu var. Sanat tarihine hala bağlıyız, hala buradan besleniyoruz. Fakat bugün çıkan eserler, bundan çok değil, 70 sene önce bile öngörülemeyen yerlere taşındı. Geldiği nokta da tartışmalı. Bahsettiğin duyarsızlaşma hali de mevcut, gerçek sanatın yok olmasından dem vuran da. Heidegger referansıyla onun zamansal olarak erişemediği postmodernizme ve çağdaş sanata eleştiriler yapmak da mümkün, tüm kültür endüstrisine kafa tutan aktivist sanatçıları görmek de mümkün. Çizim tabletiyle günde 8 saat çizim pratiği yapan genç sanatçılar da var, oyun sektöründe sömürülen çizerler de… Zor ve tuhaf zamanlardayız, bunun sanatı da etkilediği aşikar. Fakat genel tutum, bir şekilde hala sanatın “özel” ve “değerli” olduğunu kabul ediyor. Hala hayatını sanata adamış, sanat üreten insanlar var. Direkt sanat galerilerini ya da müzeleri gezen biri olmasak da bir şekilde bu metalaşma halinden “maruz” kalma durumumuz var. Yani sanatsal ifade inatla ölmüyor, form değiştiriyor. Deneyimcisi de onun peşinde, bazen de onunla beraber, bazen de o sanata bizatihi dahil. Bir savaş ortamında ne kadar sanatla ilgilenilebilirse o kadar ilgileniyoruz ve bir savaştan çıkılınca nasıl sanata sarınılıyorsa bugün de o kadar sanata sarılıyoruz.

unnamed-129
UzayZuhal

Yapay zeka, özellikle görsel sanatlarla ilgilenen insanlar için oldukça tartışmalı bir konu. Hatta öyle ki sen de bu konuda bir video çekip konuyla ilgili tartışmaları dile getirmiştin. Zira sanatçıların büyük bir çoğunluğu yapay zeka kullanarak görsel ve çizim üretimini gayri ahlaki buluyor. Fakat aynı zamanda, yapay zekanın sanat dünyasına getirdiği yeni imkanlar ve yaratıcı süreçlerde sunduğu destek de kimileri tarafından üretim bağlamında devrimsel bir gelişme olarak görülüyor. Bir sanatçı ve sanat tarihçisi olarak sen bu konuda ne düşünüyorsun? Yapay zeka insan yaratıcılığının bir sonraki evrimsel aşaması mıdır yoksa sanat eserlerinin birer meta hâline geldiği kapitalizmin geç dönemini yaşadığımız bu dönemde sanatçılık mefhumunun sonu mudur?

Bu konuya genel olarak “düşünen bir kullanıcı” olarak yaklaşmayı daha çok tercih ediyorum. Bildiğim bir şey varsa, o da şu ki günümüzde bir teknolojiden çok kâr ediliyorsa ve ondan daha çok kâr edilen bir alternatif yoksa önünde durmak pek mümkün değil. Yeni bir keşif sermayenin işine yarıyorsa, oradan muhakkak kâr edilecektir. Buradan fayda tartışmalarına girmek dahi istemiyorum. Çünkü kullanım süresi özellikle azaltılmış ürünler kullanıyoruz. Bir ürünün daha sağlam ve uzun ömürlüsünü yapabileceğimiz teknolojimiz var, nitekim yapmışız da. Ancak sürekli almamız ve para harcamamız istendiği için ürünlerin dandik versiyonlarına mahkum ediliyoruz. Ortalama bir kullanıcı da yapay zekadan sermayenin izin verdiği ölçüde ve şekilde yararlanacak. Yeni ve büyük bir buluş, bir kırılma, evet; fakat bunun bize iyilikmiş gibi, bir sadaka gibi sunulduğunu da düşünüyorum. Oysa para veriyoruz. Hatta para vermediğimiz beta süreçlerinde kolektif olarak bazı yapay zekaları kendi elimizle deneme yanılma yöntemiyle eğittik. Yapay zeka ile ilişkimiz, ortalama bir kullanıcı olarak, onun ürün olması. Nasıl kullanacağımız bize bağlı ancak sınırlı da. Bugün iki farklı yapay zeka uygulamasıyla dolar üzerinden aylık fiyatlandırma ile çalışıyorum ben de. Bu röportajın imlalarını düzelttireceğim mesela. Çalakalem yazarken epey hata yapmışım.

Yani buradan tutup yapay zeka karşıtlığı da yapmayacağım. Fakat bu sürecin daha hakkaniyetli işlemesi adına birtakım düzenlemelere gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. DeviantArt bu tür düzenlemelere gitti. ArtStation bu süreci hiç umursamadı. Bu yüzden sanatçılar platformu terk ediyorlar.

Yapay zekanın da görsel işleri tarama, sentezleme, öğrenme ve işleme süreçlerinde sanatçıların rızasının es geçilmesini doğru bulmuyorum. En başından beri beni rahatsız eden buydu. Sanatçıların bir kısmının da hoşuna gitmemiş ki No AI hareketinden tutun da platformları terk etmeye/değiştirmeye gidiyorlar. Yapay zekaları sabote edecek data poisoning araçları kullanmaya başladılar. Bu direniş yapay zekayı yok etmez, ancak insanların kendi dataları üzerinde birtakım hakları olsun. Bir ülke için devlet sırları ne kadar önemliyse, sanatçılar için eserleri de o kadar önemli. Kimisi paylaşır, kimisi paylaşmaz. Zaten endüstri içerisinde isim yapamamış olanlar hunharca sömürülüyor. Bu mücadeleleri hem platformlara hem de hukuka yansıyacaktır.

Yapay zeka kesinlikle evrimimizin bir aşaması. Ancak bugün için değil. Bugün bizim için araç gereç ve ürün. İnsan olmak ne demek, bunu hala tam olarak bilmiyoruz ama insan gibi olacağı günler de gelecek. İşte o zaman, tıpkı bilim kurgu eserlerdeki gibi, bizim aracımız olmayı reddedip bir ürün olarak sömürülmek istemeyecekler. O zaman sanat yaparlar mı bilemiyorum tabii işin bu kısmı spekülasyon. Şu an bizim için sanat yapmanın da yeni bir yolu. Çizim tabletlerimizden daha konforlu. Sanat da sanatçı olmak da insan var olduğu sürece son bulacak gibi değil. Var olduğumuz sürece sanat yapmışız. Farklı formlarda devam edeceğiz.

anlik-goruntu-2-2
UzayZuhal

Sanat ve sanat tarihinin yanında felsefeye ilişkin de çokça içeriğin mevcut. Kanımca günümüzde felsefe ile ilgili içerik üretimi, Carl Sagan’ın bilim için yaptığı ile eş değer. Sagan, bilimi geniş kitlelere ulaştırarak daha anlaşılır ve erişilebilir hale getirdi. Sen ve bu alanlarda içerik üreten kimseler de benzer şekilde felsefeyi daha anlaşılır ve erişilebilir kılmayı hedefliyor. Bu bağlamda, felsefeyi geniş kitlelere çözümleyerek ulaştırma serüveninde temel motivasyon nedir?

Aslına bakarsanız, kanalımda henüz kronolojik bir felsefe tarihi serisi bile yok. Çünkü sıkılacağım bir şey yapmak istemiyorum. Ben buralara beyaz yakalı pozisyonumdan neden kaçtım? Aynı yere dönesim, içerik üretimini de aynı makineleşmeye bağlayasım yok. Bu yüzden direkt olarak bunun iletişimini yaptığımdan emin değilim. Ancak kültür ürünlerini incelediğim her bir video kesinlikle felsefeden de, sanattan da, tarihlerinden de nasibini alıyor. YouTube, eğer bu alanlarda bilgi paylaşacaksanız, ülkemiz için zor bir platform. Ağırlıklı din felsefesi konuşursanız ya da Osmanlı dönemine ilişkin videolar yaparsanız daha kolay. Bir de uzun videolar paylaşmamızı çok sevmez algoritma. “Ben bu konuyu en fazla 20 dakikada anlatayım.” diye giriştiğiniz iş de asla içinize sinmiyor. Uzun videolar paylaşacak düzeye gelmeniz, algoritmanın bu yüzden sizi cezalandırmaması için de belli bir kitlenizin olması ve o kitlenin de bu videoları uzun uzun izlemeleri gerekiyor. Suçu sadece algoritmaya da atmayayım, ben de ince eleyip sık dokuyacağım diye tembellik ediyorum. Bu süreçte çokça motivasyon düşüklüğü yaşadım. En son “Elmanın Hikayesi” diye bir seriye giriştim. Tüm meramımı elma imgesi üzerinden anlatmaya başladım. Diğer kültür ürünü inceleme videolarımdan daha az rağbet gördü ancak ben videodan memnunum. “Bunu böyle yapacağım çünkü bunu böyle seviyorum.” ve “Daha yolun çok başındayım.” diyerek içerik hazırlamaya devam ediyorum.

Tuhaf gelebilir ama gerçekten daha yolun başındayım. İçime gerçekten sinen işleri yeni yeni yapıyorum. Zaman ne gösterir, bunu da bilmiyorum.

paylas-min
Elmanın Hikayesi | UzayZuhal

Tekrardan teşekkür ederim röportaj yapmayı kabul ettiğin için. Sıkı bir takipçin olmamdan ötürü beni çok heyecanlandıran bir röportajdı. Peki son olarak bundan sonraki planların ne? Bizleri nasıl projeler bekliyor?

Ben teşekkür ederim. Bu kadar çok bana maruz kaldığınızdan habersizdim. Hem röportajdan hem de sizinle tanışmış olmaktan oldukça memnunum.

Planlarım… Öncelikle YouTube kanalımı daha geniş bir kitleye ulaştırmak istiyorum. Bu gerçekleştiğinde yeniden kafa patlatıp diğerlerini devreye sokacağım. Sevdiğim şeyleri anlatmak, oyun oynamak, resim ve müzik yapmak istiyorum. Bir de çokça okumak, izlemek, gezmek… Tüm bu süreçleri oyunlaştırmak tek amacım. Hayatım bunlarla geçerse ne mutlu bana. Neyse ki bunları yapabileceğim bir YouTube kanalım var. Onunla pişip büyüyeceğim…

Kapak Fotoğrafı: UzayZuhal

İlginizi çekebilir: Ali Berk Perçiner’den Entropi Sergisi ve Kapanış