Karadeniz sahip olduğu doğal mirasıyla ve yeşil cennetiyle özellikle sıkı sıkı sarıp sarmalanması, korunması gereken yerlerin başında geliyor. Son yıllarda artan turist yoğunluğu da herkes tarafından malum. Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar bizi öyle bir çekti ki küçük bir kaçamak yapalım deyip biz de rotamızı hemen bir Trabzon klasiği olan Uzungöl’e çevirdik. Yeşil hatta yemyeşil ve bol oksijenli bir yolculuk ve günümüzde geçirdiği tüm değişikliklere rağmen hala hayranlık uyandıran bol dumanlı bir manzara… O halde buyurun Uzungöl yolculuğu…

Uzungöl’e Nasıl Gidilir?

Trabzon’un turistlik bir şehir olmasından ileri geliyor olsa gerek burada gitmek istediğiniz yerlere ulaşım çok zor değil. Eğer Trabzon’daysanız ve kıvrılarak ilerleyen yollarda araba kullanmak bana zor gelir derseniz ulaşım için çeşitli alternatifler mümkün. Minibüs, otobüs ya da merkezde her yerde denk gelebileceğiniz günübirlik turlar… Seçim size kalmış. Biz Uzungöl yolculuğumuza şehir merkezinden çoğunluğu Arap turistlerin oluşturduğu bir grupla başladık ve ilk durağımız Sürmene’de bulunan bir çay fabrikası oldu.

Sürmene Çay Fabrikası

Çay Fabrikası

Çay mı kahve mi sorusunun cevabı bende yok ama birbirinden lezzetli çayları burada hayır diyemeyeceksiniz. Zaten iyi demlenmiş bir çayın kokusu kimi mest etmez ki? Çay fabrikasında durduğumuz gibi oldukça sıcakkanlı bir ekip karşıladı bizi ve hemen kendimizi çayın tazecik yeşil halinin yanında bulduk. Bir yandan çayın bardağımıza gelmeden önce geçirdiği süreçleri dinlemek diğer yandan da dışarıdaki manzara nefis. Yeşilin böyle güzel tonlarına hasret olduğumuzdan olsa gerek gözlerimizi alamıyoruz.

Evet hemen konumuza geri dönüyorum ve çayın yeşil haline uygulanan işlemlerin anlatılmasından sonrasında teori kısmı bitiyor ve bizi içeriye çay fabrikasına alıyorlar. Keskin bir çay kokusu burada baya bir üzerimize sindi tabii, mis. Yanımızdaki banttan paketlenmeden önceki haliyle geçen sıcacık siyah çayları takip ederek en son çuvallara girdiği ana kadar ki tüm süreci gözlemleme şansı yakalıyoruz.  Sonrası zaten birbirinden lezzetli çayların ikramı ve çayın yanına en çok yakışan bolca muhabbet.

Çay fabrikası (2)

Planlanan süreyi burada aşarak yola devam etmek için toparlanıyoruz ve bir sonraki durak bıçak reyonu. Ee Sürmene’ye kadar gelmişken uğramamak olmazdı değil mi? Kısa biz zaman geçirdikten sonra istikamet Çaykara idi fakat virajlı yollara daha fazla dayanamayan turistler için yolda durmak zorunda kalıyoruz. Galiba en güzel zorunluluk bu oldu. Zaten yol boyunca arabada çalan Karadeniz türküleri ve yeşil tepelerle kendimizden geçmişiz bir de öyle bir yerde durduk ki manzara inanılmaz. Oksijeni şöyle bir içimize çekip fotoğraflamaya başladık.

Yol

Sadece vardığın yer değil, yol da insana keyif veriyorsa o yolculuk mutluluktur. Oksijeni bir daha içimize çekip Yapay Şelalelere doğru gidiyoruz. Hadi bakalım!

Yapay Şelaleler

Uzungöl’ün biraz yukarısında kalan Yapay Şelaleler’e  ulaştığımızda dışarıda bizi oldukça serin bir hava bekliyormuş meğer. Etraf kalabalık ve bütün tepeler yemyeşil ağaçlarla kaplı. Tabii hava da kapalı olunca oluşan yeşilin tonu inanılmaz. Bu arada, bulunduğumuz yerden Uzungöl  yaklaşık 2 km’lik bir mesafede olduğu için vaktiniz varsa yürüyerek Uzungöl’e ulaşmanız mümkün. Tabii havanın da buna müsait olması gerekiyor. Biraz etrafta vakit geçirip seyir terası için tekrar Uzungöl’e doğru  geri dönüyoruz.

 Yapay Şelaleler

Seyir Terası

Uzungöl manzarasını buradan da yakalayabilirsiniz ama burası o meşhur panoramik fotoğrafları çekebileceğiniz yer değil. Zaten aşırı kalabalık bir alan olduğundan müsait bir açı bulmak biraz şans gibi. Yine de yüksek bir noktadan Uzungöl’ü seyretme imkanını yakalıyorsunuz ya bu bile tatmin edici olacaktır.

Seyir Terası 2_k

Grupla gezme kısmı burada sona eriyor. Gerisi tamamen bizim belirleyeceğimiz şekilde Uzungöl. Göl kenarında yürüyüş parkurlarını olması çok güzel. Doya doya her noktayı gezebiliyorsunuz. İsterseniz bir restorandan ya da kafede oturup bu manzaranın tadını da çıkarabilirsiniz. Tabii biz böyle yeşiliyle gölüyle bir yer bulmuşuz hiç durmadan yürümeye, etrafı gezmeye, tepelere tırmanmaya devam ediyoruz.

Uzungöl’ün panoramik manzarasını izlemek isterseniz Garester Yaylası’na doğru çıkmanız gerekiyor. Uzungöl fotoğraflarından aklınıza kazınmış olan İkiz Camii’nin yanından yukarıya doğru çıktığınızda bu yaylaya ve yukarıda yer alan o ünlü kafelere ulaşabiliyorsunuz fakat yol oldukça zorlu. Kısacası dik bir yokuştan bahsediyorum ve kondisyonunuza güvenmiyorsanız araç kullanmak sizin için kesinlikle daha iyi bir fikir. Mesafeyi görünce en tepeye kadar çıkamayacağımızı anlasak da biraz yukarıya doğru tırmanalım dedik. Zaten sis halkın tabiriyle “duman” ve yağmur da yürümek için elverişli bir ortam yaratmadı. Oluşan sisli manzara o kadar cezbedici ki güneşin olmamasına üzülmeli miyiz yoksa üzülmemeli miyiz karar veremedik. Sanırım tabiat bu coğrafyaya çok fazla cömert davranmış, her haliyle ayrı güzel. Yükseklerde sis manzarayı kapasa da boş bir arazide pembe çiçeklere rastladık. Bu çiçeklerin anlamına değinmeden geçemeyeceğim.

Güz Çiğdemi 2

Bu pembe hatta lilaya çalan çiçekler “güz çiğdemi” halkın tabiriyle ile “vargit” çiçeği. Vargit çiçeği Doğu Karadeniz yaylarında açan ve kışın geldiğini, artık göç zamanı olduğunu belirten bir çiçek. Kokusu da nasıl güzel! Tabii ilkbaharda da yayla zamanını belirlemek için aynı çiçeğin farklı bir rengi olan vargel’ler açıyormuş.

Daha yukarılara çıkamadık ama bu güzel çiçekler de bizim şansımız olsun bugün. Dayanamayıp ufacık bir demet topladık.

Uzungöl çevresinde zaman geçirmek için yapabileceğiniz çok şey olduğunu söylemeliyim. Bizim gibi hayran hayran dolaşarak yeşilliklerin peşine düşebilir ya da bisiklet ve ATV’lerle daha hızlı turlar gerçekleştirebilirsiniz. Bu arada ATV’ler Garester Yaylası’na çıkmak için oldukça iyi bir alternatif. Bunlara ek olarak göl üzerinde deniz bisikletleriyle de keyifli zaman geçirebilirsiniz. Dik yamaçlar, dere, göl, temiz hava, ee bir de meşhur Karadeniz yemekleri derken zaten zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız ki bizim de öyle oldu.

Uzungöl 1

Dönüş kısmı geldi çattı. Dönüş için yola çıktığımızda uğramamız gereken bir yerin daha olduğunu öğrendik. Tarihi Kiremitli Köprü…

Hapsiyaş – Kiremitli Köprü

Of – Çaykara güzergahında bulunan bu köprü kayaların üstüne oturtulmuş ahşap yapısıyla dikkat çeken tek gözlü bir köprü. Yeşilin birbirinden güzel tonu arasında kiremitli yapısıyla oldukça farklı bir görüntü oluşturuyor. Sanırım bu bölgede başka bir örneği de yokmuş.

Kiremitli Köprü

Günü bitirdiğimize göre Trabzon’a dönüş vakti geldi. Turla gezmek keyifli, fakat siz Uzungöl’e kadar gelmişken en az bir gece geçirin. Otel, pansiyon ya da kamp.. Hepsi için alternatifler mevcut.

Şimdi gelelim işin can sıkan kısmına.

Yerel halkında söylediği gibi yakında Uzungöl hakikaten havuz gibi görüneceğe benziyor. Etrafındaki yapılaşma çok fazla. Yapay Şelaleler’e giderken yeni yeni yapılan birçok otel gördük. Biraz daha planlı ve doğanın sunduklarına karşı saygılı olmak gerekiyor sanki.

Bir de bu bölgede Arap turistlerin yoğunluğu artık herkes tarafından biliniyor. Turistlerin beklentisini bilip hizmet etmek güzel lakin “BİZ” olmaktan da ödün vermemek gerektiği kanaatindeyim. Her yerde kocaman Arapça tabelalar ya da gittiğiniz restoranda çok az Türkçe bilip zor anlaştığınız garsonlar işin içine girince farklı bir coğrafyaya gelmişsiniz gibi oluyor. Oysa, Karadeniz insanının samimiyeti ve iletişimi arka planda bırakılmaması gereken özellikler olmalıydı.

Bölge genel yapısı için akıllardan geçenlerde muhtemelen hemfikiriz zaten. Günümüzde eski fotoğraflarda yer alan görüntüden çok eser kalmamış ama günübirlik ya da bir  hafta sonu  mutlaka yolunuz buralara düşsün. Kendinizi tertemiz bir hava ile ödüllendirmiş olursunuz. Biz elimizdeki Vargit çiçeklerini “kışın tekrar Karadeniz’de kendine bir yer seç, seç de bir de öyle gözünü ruhunu eşsiz manzaralarla doldur” olarak algılayıp bir sonraki yolculuğumuzu şimdiden iple çekiyoruz.

Sevgiler…