Vandal Galataport: Her Katında Ayrı Bir Dünya Barındıran Mekan
Geçtiğimiz yazın en çok konuşulan mekanlarından biri olan Vandal Galataport’u ziyaret etmeyi aylardır düşünüyordum. Atmosferi ile ön plana çıkarak ünü kulaktan kulağa yayılan adresi, İstanbul ajandamın ilk sıralarına aldım ve üç ayrı katında üç farklı konsept sunan Vandal’ı ikonik simgesi olan ‘pembe tavşan’ın izinde keşfettim. Doğrusu bu ‘Harikalar Diyarı’ndan ayrılmak istemedim…
‘Alice Harikalar Diyarında’ ve ‘Matrix’ten hatırladığımız gibi, ‘beyaz tavşanı takip et’ ‘yaşam amacının peşine düşmeyi’ işaretleyen bir çağrıdır. Vandal Galataport’a adım atar atmaz karşımıza çıkan ve dekorasyonun kilit noktalarına yerleştirilmiş olan ‘pembe tavşan’ı ise “yaşam enerjimizi yakalamaya” yönelik bir işaret olarak algıladım. Zira mekan, hem atmosferi ve manzarası hem de menüsü ve müzikleri ile kendimi birkaç saatliğine de olsa can sıkıcı onca konudan soyutlamamı sağladı (ki bu durmayan zihnim için oldukça sıradışı bir durum). Peki mekanın sloganı olan ‘pembe tavşanı takip et’ çağrısına uyunca bizleri neler bekliyor? Üç ayrı katında üç farklı dünya yaratılmış olan Vandal Galataport’a gelin biraz daha yakından bakalım…
Vandal Galataport’ta Pembe Tavşanın Peşinde
İlk Kat: Sokak Lezzetleri ve Sokak Sanatları Bir Arada
Vandal Galataport giriş katı, adeta sokağa övgü düşüncesiyle tasarlanmış. Dünyanın hemen her ülkesinden çeşitli sokak sanatı örneklerinin ve sokak lezzetlerinin bir araya getirildiği bu ilk katta Eminönü Balık Ekmek, Vandal Dog, Arnavut Ciğer Taco, Midye Tava gibi lezzetleri ‘kaliteli yağ ile’ (hassas mideler beni anlar) ve hijyenik bir şekilde tatmanın keyfini sürebilirsiniz. Dekorasyonu eşsizleştiren sokak sanatı örnekleri ise bonus!
Orta kat: Boğaza Nazır Sakin Buluşmalar İçin İdeal
Boğaz manzarasının tadını sakince çıkarmak isteyenler orta katı not alsın. Burası günün her saatinde, özellikle de kahvaltı ve çay saati buluşmalarında keyifle sohbet edebileceğiniz bir nokta. İş toplantıları için de iç açıcı bir alternatif olarak değerlendirebilirsiniz.
Vandal Signature: Harikalar Diyarı’na Açılan Teras
Gelelim atmosferin,müziğin ve lezzetlerin göğe ulaştığı teras katına, nam-ı diğer Vandal Signature’a! İstanbul’un ve hatta ülkenin tüm karmaşasından farkında dahi olmadan soyutlandığınız apayrı bir dünya yaratılmış. Bunu dakikalar geçtikçe deneyimleyerek anlıyorsunuz. Müzik çok çok iyi! Öyle ki geceyarısına dek mekanı terk etmek istemedim. Kalp ritmimizi değiştiren DJ’e ruh halimizi değiştiren kokteyller eklendi ve böylece Boğaz manzarası gittikçe güzelleşti. Loş ışık özelinizi korumanızı sağlıyor, servis gayet incelikli, ekip ısrarcı değil, fakat yeterince ilgili ve bilgili, tüm bu detaylar bir araya gelince mekanın neden kulaktan kulağa yayıldığını çok daha iyi anladım.
İncelikli Lezzetler
Son olarak günler geçmesine rağmen tadı damağımı şenlendiren incelikli lezzetler… İncelikli diyorum çünkü menünün isimleri tanıdık olsa da kıvamı benzersiz kahramanlarında, şef İsmail Muhacır yönetimindeki mutfakta uygulanan pişirme teknikleri kendini ince ince belli ediyor. Urla enginarı, keçi peynirli pancar ve deniz börülcesinden oluşan başlangıç tabağı önce tütsü kokusuyla ardından da kıvamı ile müthiş bir açılış oldu. Pancarın 3-4 saat kadar fırında tandır gibi pişirildiğini öğrendim. İşte bu incelikler en tanıdık malzemeleri bile başkalaştırıyor! Falafel Orta Doğu’da tattıklarımı anımsatmakla birlikte artı olarak çok daha hafif olduğu için kalbimi çaldı ki yine meraklı sohbetimde edindiğim bir bilgiye göre şef İsmail Muhacır, falafelin formülüne bir Lübnanlı tanıdığından ipuçları eklemiş. Sonuç: Baskın nohut tadı yok, tahin ve lime limon çok hoş bir dengede!
Ana yemek olarak mekanın iddialı yemeklerinden olan ‘Dana Pirzola’yı seçtik. iki hatta üç kişinin rahatlıkla doyabileceği bir porsiyon olan dana pirzolanın alamet-i farikası, Himalaya Tuzu odasında 27 gün hava üflenerek beklemiş olması. Dry Age tekniğine takla attıran bu detay sayesinde etteki fazla su kurutulurken tuz aroması benzersiz bir şekilde siniyor. Dana Pirzola tabağında beni en az et kadar şaşırtan bir diğer kahraman ise patates. Kendini sınırsızca yediren bu patatesin sırrını sormasam çatlardım. Sordum, öğrendim ve paylaşıyorum; kızartılmadan önce haşlandığı suya az bir miktar sirke ve tuz koyuyorlarmış.
Tatlı menüsü ise son derece iştah açıcı. Şefin kıvamdan yana olan başarısına şahit olduktan sonra şansımı San Sebastian Cheesecake’ten yana kullandım. Çok doğru bir tercih olmuş, zira özlediğimiz San Sebastian kıvamına kavuştuğumuz gibi taze orman meyveleri sayesinde keyfimiz katlandı. Tatlıyla birlikte Cin, Çilek, Limon Cordinal ve Hibiskus formüllü kokteylimin sonuna geldiğim için kahve istedim fakat teras katında kahve servis edilmediğini öğrendim. Düşününce gayet mantıklı geldi doğrusu… Her katta ayrı bir konsept olduğundan bahsetmiştik, burası ‘Harikalar Diyarı’ neden kahve ile ayılalım ki?
Kapak Fotoğrafı: Instagram.com/@vandalturkiye
İlginizi çekebilir: Çağlar İnceoğlu’dan Noisette
İlk yorumu siz yazın!