İlk yorumu siz yazın!
Vegan - Omnivor Diyalogları: Aydınlanmak İçin Konuşmak
Kendinize güzel bir bonfile veya tavuk şiş ya da portakallı ördek hazırlayacaksanız muhtemelen şu aletlere ihtiyacınız olacak: şok tabancası, demirden askı, deri yüzme bıçakları, kemik kesme bıçakları, et testeresi, satır vb. Kısacası yemeyi tercih ettiğiniz hayvanı sizin öldürmeniz gerekseydi bunlara ihtiyaç duyacaktınız. Fakat şimdi bunları sadece sizden bir önceki aşamadaki insanlar yani sizin seçiminiz için bu işi para karşılığında yapmak zorunda olan insanlar kullanacak. Evet, hızlı ve sert bir giriş oldu. Kabul ediyorum. Genelde böyle girişler yapmam, çok daha naif, karşı tarafı korkutmayan ve ürkütmeyen ve üzmeyen ve vicdanını sorgulatmayan girişler yaparım ya da yapmam gerekir. Çünkü karşı taraf dediğim grup toplumun baskın grubudur (omnivorlar) . Çekinik grup veganlardır. Bu yazı da çekinik ve baskın grubun diyalogları ile ilgili olacak. Gerçekten iletişim kuruyor muyuz yoksa hep savunmada mıyız?
Vegan – Omnivor Diyalogları
Makale Üzerine
Geçenlerde bir makaleye denk geldim. Konusu; veganların omnivorlarla yaşadığı problemli diyaloglar üzerineydi. Bir oturuşta bitirdim. Çünkü bilirsiniz, kendinizden bir şeyler bulduğunuz yazılar daha akıcı okunur. Makale Amerika’dan ve görünen o ki bunca kültür farklılığımıza rağmen, veganlar ve omnivorlar arasında yaşanan diyaloglar ve problemli anlar dünyanın diğer yerlerinde de buradakine benzer şekilde cereyan ediyor. Yaşadığımız iletişim problemlerini baz alan makalede medyanın da bu konu çerçevesinde üzerimizdeki büyük etkisinden bahsediliyor.
Medyada Veganlık
Muhtemelen veganlığı ana akım medyada en çok şöyle duydunuz: “Bebeklerini vegan yetiştiren ebeveynler hakkında soruşturma açıldı” ,”Çocuklarını vegan yetiştiren ve yetersiz beslenme yaşayan çocuğa bakamayan vegan aile hapse atıldı“. Ki bunlar da dış kaynaklı haber olurlar. Dış kaynaklı haberlerin de genelde ‘kaynağı’ olmaz ana akım medyada. Sonuçta yalandan kim ölmüş.
Ana akım medya şunu yapar: Veganlığı sağlıksızmış gibi gösterir. Veganları fanatik, takıntılı ve garip kişilikler olarak sunar. Hayvan etiği, hayvan hakları, hayvan refahı ile veganizmi birbirinden ayırır, alakasız konularmış gibi gösterir. Ya da farklı bir taktik olarak “veganlık bir trenddir, gelip geçici bir modadır” izlenimi verir. Bayılarak izlediğimiz ‘How I met your mother’ dizisinde bile veganlık garipsenecek bir durumdur. Hatta belli başlı İngiltere gazetelerinde ‘Vegafobi’ ye dahi atıf yapılmıştır. Fakat tüm bunların tersine medyada ‘et yemek’ normalleştirilir. Omnivorların veganlara takıntılı insanlarmış gibi bakmasına sebep olduğu gibi, et tüketimlerini sorgulamayacakları ve sorgulatmayacakları bir ortam oluşmasını sağlar.
Yeni bir terim: Karnizm
Omnivorların ‘et yeme’ davranışlarını sorgulamamalarının en büyük sebebi de bu davranışın, bu beslenme türünün literatürde bir yeri olmamasıdır. Örneğin hayvansal ürün tüketmemenin bir adı hatta birden çok adı vardır: vejetaryen, vegan, lakto-vejetaryen gibi çok detaylı düşünülmüş çeşit çeşit terimler bulunmuştur. Fakat yazının içinde de kullandığım, bilim dünyasında da bu şekilde bahsedilen ‘omnivor beslenme’ insanın beslenmesinin tam karşılığı değildir. Etçil beslenen hayvanlar et olmadan yaşamlarını idame ettiremezler. Fakat insan öyle değildir. Et yemezse yaşamını idame ettirebildiği gibi artık bir çok makalenin, araştırmanın, belgeselin ve kitabın ortaya koyduğu gibi hayvansal ürün tüketmeyen insanlar daha sağlıklı bir yaşam sürdürmektedirler. Dolayısıyla aslında insan et yemeyi keyfi olarak seçiyor ve devam ettiriyor. Bu davranışın da sıra dışı ve her ortamda açıklanması gereken bir kendine özel terimi yok. Desem de Amerikalı yazar Melanie Joy bu beslenme davranışı için bir isim bulmuştur: Karnizm
Peki neden iki ayrı yolda ilerleyen – veganizm ile karnizm – insanların hayvanlar üzerine sağlıklı bir diyalog kurmaları gerekir?
Çevresel perspektiften bakarsak, et ve süt üretimi çevreyi çok yüksek derecede olumsuz etkiliyor. Burada konu ile alakalı bir çok istatistik paylaşabilirim elbette fakat sadece iki sayısal değer vereceğim. Onlar da konunun ciddiyetini gösterecek: Yeryüzündeki ekilebilir arazilerin %83 ‘ü hayvansal ürün için kullanılıyor. Ayrıca tarım, ziraat ve çiftçilik yoluyla oluşan sera gazı emisyonunun %60’ı yine sınai çiftliklerden yani hayvan çiftliklerinden kaynaklanıyor. (Yazının amacı sebebiyle hayvan zulmü, hayvanların çektiği acılardan bu aşamada bahsetmiyorum.)
Dolayısıyla veganların tüm alışkanlıklarını değiştirmelerinin sebebi bu sayılara küçük de olsa anlamlı bir şekilde etki edebilmek, talebi azaltabilmek, talebi hayvansal gıdadan bitkisel gıdaya çevirebilmektir. Bu anlayışı benimsemiş kişiler, kişisel ve kolektif olarak hayvan refahı konusuna değer verip bazen pasif olarak bazen aktif olarak katılım sağlamak isterler. Temel amaç, dediğim gibi hayvan sömürüsünü azaltmaktır, çok değerlidir. Ve veganlar aslında sizlerle tamamen bunu konuşmak isterler.
İletişimsizliğin Sebepleri
Farkında olmadan karnik bir şekilde yani eti keyfi bir şekilde tercih eden insanlar veganları tehdit olarak algılıyorlar. Okuduğum makalede yazan da bu şekilde, benim deneyimlerim de aynı şekilde. Veganların kendilerini küçük gördüğünü düşünenler de var. Bu nedenle sıkça restleşme yaşamak ta mümkün. Sıradan beslenen bir kişinin, bir vegana denk gelip diyaloğa girmesi yanında bir veganın her daim konuyu açıklamak durumunda kalması çok daha sık yaşanır. Bu nedenle, veganlar, yani biz -yani ben- bazı argümanlar geliştiririz. Gardımızı ne zamana kadar indirmeyeceğimiz, kime indirip kime indirmeyeceğimiz de önemlidir. “Veganım” mı desem, “bitkisel besleniyorum” mu desem? Hiçbir şey demesem mi?
Diyaloglar, Diyaloglarımız
Vegan olduğumu söylediğimde aldığım tepkilerden seçmece yapacak olursam eğer; “Ama ben eti bırakamam” – bırak dememişimdir.
“Ben yemesem de eşim kesin ister evde et yemeği.” – (genelde) mutfağın yöneticisi kadının kurduğu sofranın hesabını vermek zorunda kalması
“Şimdi şöyle bir iskenderin üstüne tereyağ dökseler, uff, mis, yemez misin?”
“Tamam ama süt ne alaka, sütü sağmazsan zaten hayvan acı çeker.”
“Çiftlikteki gezen tavuğun yumurtası da mı olmuyor?”
“Balık da mı yemiyorsun?”
“Etsiz yaşanır mı?”
“Peki çocuğunu da böyle mi besleyeceksin?”
“Ya eşin napıyor vah vah?”
Örnekler çok, her insanın yaratıcılığına bağlı olarak değiştiği gibi çok fazla takdir edenle de karşılaşıyorum. “Takdir ediyorum seni, gerçekten, ama ben yapamam.” İlginçtir ki hayatım boyunca çok fazla kere duyduğum bu cümle okuduğum makalede de geçiyor. Fakat hayvan refahına dair bir soruyla karşılaşmıyorum çoğunlukla.
Veganlar ne yediklerinden ziyade hayvan refahından konuşmak ister. En iyisi tozla gaz bulutundan başlayalım işin can alıcı noktasını konuşmaya. Veganlık demek, hayvan refahı demektir, hayvanların yaşam hakkı demektir. “Sizin yemek seçiminizi değiştirmeye geldim” demek değildir. Evet, bu bir sonuç olabilir. Ki o sonucun önce size, sonra hayvana ve bir de gezegene çok büyük katkısı var. Ama normal beslenmeye devam eden bir kişi olarak sizden istediğimiz beslenmenizi değiştirmeniz değil, bu konu üzerine düşünmeniz. Konuşmanız. Sorgulamanız.
Veganların İletişim Taktikleri
“Veganizm” demek yerine bitkisel beslenme demek, kendisine soru sorulana kadar konuyu hiç açmamak, hayvan sömürüsünü konuşmak yerine insan sağlığına etkilerini konuşmak; bunların hepsi vegan taktiğidir. Veganlar bu taktiklere karşısındaki kişiden ters bir reaksiyon almamak için başvurur. Çünkü B12 yi konuşmak mezbahaları konuşmaktan daha kolaydır, kolesterolü sorgulamak kurban bayramını sorgulamaktan çok çok daha kolaydır.
İnsanın kendine doğru soruları sorması, yıllardır yaptığının yanlış olduğunu fark etmesi ve alışkanlıklarını değiştirmesi… Her aşaması sancılı olan bir süreçtir. Ve fakat bu sürecin sonunda yaşam vardır, nefes almak vardır, nefes almalarına izin vermek vardır – biz kim oluyorsak- , yaşam haklarına destek olmak vardır.
İnsan Merkezli Algı Biçimi
Homosantrizm, insanı evrenin merkezine koyan bir algı biçimidir ve bu algıyla yaşadığımız sürece dünya bugünkü gibi yoksulluk, açlık, obezite, çığ gibi büyüyen tip-2 diyabet, türü tükenen hayvanlar, hayvanlardan bulaşan ve tüm dünyayı değiştiren virüsler vb. sorunlarla boğuşmaya devam edecektir.
Evrenin merkezi olmadığımızı kabul ederek yola çıkabiliriz. Kendimizi farklı sorulara, zor sorulara açabiliriz. Cevapları bulmak için bazı diyaloglara bilerek ve isteyerek hatta can atarak girebiliriz. Veganların yaşamış olduğu ‘epiphany experience’ den yani kısacası anlık aydınlanmayla yaşadıkları deneyimden yararlanıp kendi taşlarımızı döşemeye başlayabiliriz. O taşları kullanarak geçtiğiniz karşı tarafta tüm hayvanlar sevgiyle sizi bekliyor olacak. Henüz yaşamını kaybetmemiş olanlar… Siz de onlara zulüm ve sömürü değil, sevgiyle karşılık vermiş olacaksınız.
**
Hayvan sömürüsü köle ticareti ve Yahudi soykırımıyla çok fazla benzetilir. Soykırımdan kurtulan Elie Vesiel şöyle demiştir:
“Tepkisizlik zalimi korur, mağduru değil. Sessizlik işkenceciyi güçlendirir, işkence göreni değil.”
Ve mağdurun yanında dimdik duran bizler için Herman şöyle der;
“…daha büyük bir onur, yoktur.”
Kaynak: 1- Vegans’ problem stories: Negotiating vegan identity in dealing with omnivores, R. Buttny, Syracuse University, USA, E. Kinefuchi, University of North Carolina, USA
2- Why we love dogs, eat pigs, wear cows? Melanie Joy
Kapak Fotoğrafı: Toa Heftiba
İlginizi çekebilir: Gonca Kübra Pehlivan’dan Bir Vegan Olma Hikayesi
çok güzel bir yazı, eline sağlık. bu diyalogların sadece beslenme üzerinden ilerlemesi de problemli aslında. hayvanlar üzerinde test edilen kozmetikler, petshoplar, hayvanat bahçeleri, hayvanların kürklerini-derini-yünlerini vb. kıyafet olarak kullanmak... aslında bunlar da en az beslenme kadar veganlığın konusu.
Harika bir yazı!