Vivienne Westwood: Modada Punk Devriminin Öncüsünün Ardından
“Tao size kozmosa ait olduğunuz hissini verir ve hayatınıza bir amaç sunar. Yaşayabileceğiniz ve bu nedenle yaşamanız gereken hayatı yaşadığınızı bilmek size öyle bir kimlik ve güç duygusu veriyor ki! Bu nedenle yaşamak için karakterinizi ve dünyadaki zamanınızı tam olarak kullanın.” Bu sözler moda dünyası için ağır bir kayıp olan Vivienne Westwood’a ait. Kendi ismini taşıyan markasının Instagram hesabında “Dünyanın daha iyiye gidecek değişimi yapmak için Vivienne gibi insanlara ihtiyacı var.” açıklamasıyla uğurlanan İngiliz modacının neden moda tarihi için bu denli vazgeçilmez bir isim olduğuna yakından bakmak istedik.
Kendisini tasarımcıdan önce aktivist olarak tanımlayan Vivienne Westwood, işçi bir ailenin çocuğu olarak 1941’de Cheshire, Tintwistle köyünde doğuyor. Onu diğer binlerce tasarımcıdan ayıran en önemli özelliklerinden biri, podyumlarında gördüğümüz yaratıcı fikirlere ve etkileyici işçiliğe karşın geleneksel bir moda eğitimi almamış olması. Kültür Bakanı Michelle Donelan’ın “1970’lerde modanın kitabını yeniden yazan, İngiliz modasında yükselen bir figür” olarak tanımladığı Westwood gerçekten de 70’lerin punk devrimine öncülük eden isimlerden.
Hikaye, Malcolm McLaren ile birlikte Batı Londra Kings Road’daki SEX isimli giyim mağazasında başlıyor. Adı pek çok kez değişen mağazada, dayanıklı fetiş giyimle Nazi estetiğini taşıyan parçaların yer aldığı bir tasarımlar asi gençlerden oluşan bir kitlenin ilgisini çekiyor. McLaren zamanla bu kitlenin içinden punk’ın sembolü haline gelen Sex Pistols grubunu keşfediyor. Grup haklarında yapılan spekülatif haberlerle uzun süre gündemde kalınca giysileri de dikkatleri üzerine çekmeye başlıyor ve böylece Vivienne Westwood, zaman zaman McLaren’dan aldığı tavsiyelerle anarşi gömlekleri, ‘bondage’ pantolonlar, yok-et t-shirtleri, cellat kazakları gibi moda ve zevki yeniden tanımladığı bir seri giysi üretiyor.
Westwood’un dönemin şık takımlarına tezat oluşturan giysilerine yaklaşımı tamamen içgüdüsel. Renkleri çarpıcı biçimde kullanmanın yanı sıra, geleneksel olmayan yöntemler kullanarak tasarımlarına kendine özgü bir hava katıyor. 70’lerin punk devriminde yarattığı t-shirt tasarımlarında pornografik görseller, Karl Marx portreleri, damalı haçlar gibi o zamana dek görülmemiş ögeler kullanıyor ve bunları askeri giyimden alınan fikirlerle birleştiriyor. Büyük kitlelerin onu hatırlamasını sağlayan, ana akım medyada kendine bolca yer bulan tasarımları arasında ise tartışmalı “God Save the Queen” t-shirt’ü, yağlı boya portrelerin yer aldığı geleneksel yapılarıyla oynanmış korseler, Naomi Campbell’ın podyumda düşmesine neden olan platform ayakkabılar ve Sex and the City dizisinden Carrie’nin gelinliği var!
Westwood’un mirası, politikanın modanın bir parçası olabileceğini ve direkt mesajlar vermek için kullanabileceğini göstermesi üzerine kuruluyor. Moda yazarı Alexandra Hildreth, İsa’nın çarmıha gerili bir halinin damalı haç üzerine yer aldığı “Yok et t-shirt”ü ile önceki jenarasyona “Sizin tabularınızı kabul etmiyoruz, ırkçısınız” mesajı veren, punk devriminin ana akım dünyasında tanınmasına öncülük eden Vivienne’nin moda dünyasındaki etkisini şu şekilde özetliyor: “Vivienne Westwood gerçekten bir şey yaptı ve marjinalize edilmiş bir alt kültürü ana akım bir moda hareketine dönüştürdü. Bu pop kültürünü 700 dolarlık t-shirt’lere dönüştüren birçok tasarımcının yaptığından çok daha fazlası!“
Kapak Fotoğrafı: British Vogue
İlginizi çekebilir: Chic Magger’dan Moda ve Sanat İlişkisi
İlk yorumu siz yazın!