Viyana’nın verdiği öyle bir his var ki yüzyıllardır korunan mimarisiyle, birden sizi kucaklayıp 1800’lere götürüyor. Şehrin tam ortasında bir kışlık saray olan Hofburg Sarayı, şehrin ara sokaklarında gezinirken karşılaştığınız, gotik mimarisiyle ben burdayım diyen Aziz Stefan Katedrali, klasik müziğin dehası olan Beethoven ve Mozart’ın yaşamına yön veren bu şehir ve şehrin zaman yolculuğuna eşlik eden Viyana Operası… Viyana’nın 18. yüzyılı ve bugüne bıraktığı miras konuşmakla bitmez. Fakat benim asıl bahsetmek istediğim konu, Unesco tarafından dünya kültür mirası olarak kabul edilen “Viyana Kahve Kültürü.” 

Viyana
Viyana | Fotoğraf: unsplash.com/@bogdana_uncu

Viyana Kahve Kültürü’nün Doğuşu

Viyana’dan kahvenin Avrupa’daki başkenti olarak bahsedildiğini hepimiz duymuşuzdur. Bunu duyduğum zaman şu soru geldi aklıma: Peki kahvenin Avrupa’daki başkenti kahveyi nasıl keşfetti? İşte tam burada çok ilginç bir efsaneyle karşılaştım. II. Viyana kuşatmasının olumlu sonuçlanmayacağını anlayınca, Osmanlı askerleri sadece Viyana topraklarını terk etmemiş; aynı zamanda kahve çuvallarını da terk etmişler!

Osmanlı’nın Viyana’yı terk etmesinin ardından, etrafı kontrol eden askerler çuvallar dolusu kahve çekirdeklerini bulmuşlar bulmasına ama bulduklarının ne olduğundan bir haberlermiş. Ne olduğunu düşünürken ‘deve yemi’ olduğunda hemfikir olup, bu önemsiz çuvalları yakmaya karar vermişler. Kahvelerin yakılacağı zaman tarih sahnesinde karşımıza Joseph Kolschitzky çıkıyor. Joseph, daha önce İstanbul’da yaşadığı için ‘deve yemi’ ile dolu olduğu sanılan çuvalları görür görmez, onların aslında kahve çekirdeği olduğunu anlamış. Joseph Kolschitzky için kimi kaynaklar dönemin Polonya komutanı olduğunu, kimisi casus olduğunu kimisi de sadece bir tüccar olduğunu yazıyor.

Viyana
Viyana | Fotoğraf: unsplash.com/@dylu

Kimliğine dair şüphelerimiz olan hikayenin kahramanı, Viyana’nın Osmanlı işgalinden kurtuluşundan faydalanarak ganimet olarak çuvalları kendisi almayı talep etmiş ve almış. Aldığı kahve çekirdekleriyle de Viyana’nın ilk kafesini açıp, adını “Hof Zur Blauen Flasche” koymuş. Efsanenin devamına göre; Joseph Kolschitzky bu kahve çekirdeklerini öğütüp, süt ve şeker ile harmanlamış ve ortaya Viyanalıların meşhur kahvesi olan ‘Melange’ çıkmış. Unutulmuş ve ne olduğu dahi bilinmeyen çuval çuval kahve çekirdekleri bugün Viyana’nın şöhretinin önemli bir parçası öyle ki; Unesco Viyana Kahve Kültürü’nü Dünya Kültür Mirası olarak kabul etti.

Viyana’nın Tarihi Öneme Sahip Kafeleri

Avrupa şehirlerinin çoğunda; tarihe tanıklık eden parlamento, opera binaları ve saraylar görebilirsiniz ama Viyana’da tarihe tanıklık edenlere bir de kafeler ekleniyor. “Nelere tanıklık etmişler?” diye soracak olursanız. Ünlü edebiyatçıların, bestecilerin oturup saatlerce çalışmasına ve eserlerini ortaya koymasına dahi tanıklık etmişler.

Cafe Central
Cafe Central |Fotoğraf: Tripadvisor

Bildiğiniz tüm kafeleri unutun! Biraz soluklanmak için gittiğiniz kafelerin yüksek mermer tavanları ve işlemeleriyle kahvenizi içerken hangi yılda olduğunuzu unutabilirsiniz. Stalin, Hitler ve Kafka bildiğimiz kadarıyla Café Central’in devamlı müşterilerindendi. Cafe Frauenhuber‘in birçok turist için en can alıcı yönlerinden biri ise bir zamanlar Mozart ve Beethoven’in burada canlı piyano konserleri vermiş olması.

Cafe Frauenhuber | Fotoğraf: Tripadvisor

Viyanalı yazar Stefan Zweig meşhur kafeleri şöyle tanımlanmış: “Viyana kahvehaneleri eşi benzeri olmayan özel enstitülerdir, demokrasi kulüpleridir, yenilikler için öğrenim görme ve aydınlanma yerleridir.

Unutulmuş kahve çekirdekleri, bugün Avusturya topraklarında bambaşka bir kültürün oluşmasına vesile olmuş, okuduğumuz satırların yazarlarına, hayranlıkla dinlediğimiz eserlerin bestecilerine ilham kaynağı olan mekanları oluşturmuşlar. O halde belki de tarih sayfalarına konu olan olaylar kadar hayatlarımızı etkilemişler diyebiliriz. Yani bir bardak kahve deyip geçmeyin…

Kapak Fotoğrafı: cafecentral.wien

İlginizi çekebilir: Gastro Magger’da Kahve Tarihi