Ender Bulunan Bir Dahi: Woody Allen
Gerçek hayatta söylemeye fırsat bulamadıklarını gerçek hayatın bir adım ötesindeki filmlerinde söyler Woody Allen. 1935 New York, Brooklyn doğumlu yönetmen, yazar, aktör, yazar, müzisyen, yazar, komedyen ve yine yazar; Hollywood sinemasının çok ender bulunan dahilerinden.
Genelin mecbur olduğu için bilmeden kabul ettiklerini o, mecbur olduğunu bilse de kabul etmiyor. “Ölümsüzlüğe yapıtlarımla değil, gerçekten ölmeyerek ulaşmak istiyorum.” diyerek ölümsüzlük arayışının nedenini hayatın kendisinde arıyor.
Allen, ciddi anlamda bir kadın profesörüdür. Kadınların davranışlarının sebeplerini filmlerinde sıklıkla kullandığı kadınlar konusunda şanssız erkek karakterler üzerinden anlatır. Bu erkek karakterleri ise kendisi canlandırır.
Filmlerindeki baş karakterler erkektir. Erkek kahramanın hayatı sorgulayan yüzü ise her zaman için bir kadına dönüktür. Allen söyleyeceklerini kadın karakterleri üzerinden anlatır. Bu eşleşmede genel olarak karşımıza çıkan ise genç kadın-yaşlı erkek eşleşmesidir. Filmografisine baktığımızda bu durum çok belirgin olarak gözükür.
Woody Allen çapraşık olaylara alt yapısı çok zengin fakat bu zenginlik içinde olabildiğine basit, net sonuçlar içeren önermeleri ile süslü metinler yazıyor. Bunu yaparken de anlatmak istediği konuya alt yapısında çok güçlü mizah öğeleri olan göndermeler yüklüyor. Öyle ki psikolojik saptamaları daha derinde bırakıp mizah yönü daha tekdüze ikinci dönem filmlerinde bunu daha net görebiliyoruz. Rol almadığı filmler de her an sahnede görünüp hınzırca bir bakış atacakmış hissi uyandırmayı başarıyor.
Gerçek hayatta periyodik olarak psikiyatrik tedavi gören Allen bu tedavilerden edindiği doktor hasta ilişkisini sinemasında ustalıkla kullanır. Filmlerini izleyen bizler onun hasta koltuğundaki hastalar gibiyizdir. Film bitip de o koltuktan kalktığımızda ise tedavi olduğumuz kesindir. Çünkü Allen önermeleri filmin sonunda kesinlikle hükmünü bulur.
Allen, kendi içindeki ikilemlerin çelişkilere döndüğü ilk dönem filmlerinden sonra artık kendini dinlememek için daha farklı hikayeler dolayısıyla filmlere yöneldi.Filmleri ilerledikçe karakterlerinin daha fazla konuşması, gevezeliği aslında birer kendini saklama, kendinden kaçış isteği gibi. Woody Allen yorulmadan, inatla yaptığı sorgulamacı tavrını olgunluk döneminde kendi dışına doğru yöneltmeyi seçmiş gibi gözüküyor. “Bütün cevaplarınıza karşı sorularım var.” sözü de tam bu dönüşümü yaşadığı dönemlere denk geliyor.
Sorgulamacı ve varoluşçu felsefesinin ürünü ilk dönem filmlerinden sonra yeni filmlerinde de eski filmlerindeki gibi kadınlar hikayenin merkezindeki baş karakteri çevreliyor.
Allen’ın, son filmlerindeki bir başka hüneri ise genç ve yetenekli kadınları sinemaya kazandırıyor olması. Bu genç kadınları bir proje gibi filmlerinin en önemli noktalarına oturtan Allan, bize bakın bunlar yetenekli kadınlar bunları dikkatinize sunuyorum diyor. Rebecca Hall, Evan Rachel Wood, Chloë Sevigny, Scarlett Johansson gibi oyuncular seçimlerinden birkaçını oluşturuyor.
Eski filmlerindeki kadın karakterler içsel hesaplaşmalarını dışarıya yansıtmazken, yeni dönem filmlerindeki kadın karakterler aşırı derecede kendini ortaya koyan kişiler olarak karışımıza çıkıyor. Allan’ın yeni kadın oyuncularından Rebecca Hall eski dönem filmlerinin yoğunluğunu, içsel sorgulayıcı tavrını, ikilemlerini en iyi yansıtan yetenek.
Tüm bu varsayımsal sözlerin dışında kesin olan bir şey var ki Allen sinema tarihinde anlatım ve hikayenin uzak ara en büyüklerinden biri olarak duruyor.
Son söz Woody Allen dan bir alıntı olsun:
“Ölümden sonra yaşam varsa ve hepimiz aynı yerde buluşacaksak, beni aramayın, ben sizi ararım.”
İlk yorumu siz yazın!