Yabancıların Nezaketi: İyiliğin ve Affetmenin Gücü Üzerine
Bu yıl İKSV tarafından 38. kez düzenlenen İstanbul Film Festivali’ni hayatında ilk kez deneyimlemiş ve ilk seferin verdiği heyecanla festival programında yer alan filmlerin birçoğunu üst üste izlemiş biri olarak, “Yabancıların Nezaketi” adlı filmin diğerlerinden birçok yönden ayrıldığını söyleyebilirim. Danimarka sinemasının en önemli yönetmenlerinden Lone Scherfig‘in ellerinden çıkan ve aynı zamanda bu yılki Berlin Film Festivali’nin açılış filmi olan Yabancıların Nezaketi, oyuncularının etkileyici performanslarından izleyicilere vermek istediği mesaja gerçekten tek kelimeyle muhteşemdi.
Öncelikle filmin kadrosunun çok güçlü olduğunu söylemeliyim, film boyunca her birinin sergilediği performans ayrı büyülüyor sizi. New York’ta geçen film, 6 farklı metropol insanının yaşadığı hayatların bir noktada kesişmesini anlatıyor. İki erkek çocuğunu şiddet gördükleri babalarından kurtarmaya çalışan Clara (Zoe Kazan), utangaç ama güzel kalpli bir hemşire olan Alice (Andrea Riseborough), sabıkalı bir restoran işletmecisi Marc (Tahar Rahim), işe çok ihtiyacı olan genç adam Jeff (Landry Jones), etik anlayışı yüksek ancak özgüveni düşük bir avukat olan John Peter (Jay Baruchel) ve Marc’ın işlettiği restoranın sahibi Timofey (Bill Nighy); film boyunca perdede izlediğimiz karakterler.
Bana kalırsa filmin bu denli etkileyici olmasının en büyük sebebi, gerçek hayatta karşımıza çıkabilecek, çok farklı arkaplanlara sahip karakterleri tek bir ortak paydada bir araya getirme başarısı: her biri yaşam mücadelesi veriyor. Tüm karakterler bir kendini var etme çabası içinde; kimisi bunu işine sıkı sıkı sarılarak, kimisi kendini kocasından özgürleşmeye adayarak, kimisi ise başkalarının hayatlarını iyileştirmek adına kendince katkıda bulunarak yapıyor.
Uzun süredir kendisine, son zamanlarda da çocuklarına şiddet uygulayan kocasından kaçarak çocuklarıyla birlikte Manhattan’a yolculuk eden Clara mı desem, bir yandan hemşire olarak görevini sürdürürken bir yandan da zamanını gönüllü işlerine ayıran ve tanımadığı insanların kendini belli konularda affetmelerine yardımcı olmak amacıyla yine gönüllü bir terapi grubu düzenleyen Alice mi? Tüm karakterler için aynı şey geçerli ama filmi izlerken özellikle Clara’nın ne olursa olsun vazgeçmeyişine hayran kaldım. Parası ve kalacak yeri olmamasına rağmen o eve geri dönmemeye kararlı olan Clara, otel koridorlarında bulduğu yemekleri çantasına atıp çocuklarını doyurmaya çalışma noktasına kadar geliyor. Ama asla vazgeçmiyor, bana sorarsanız iyi ki!
Yalnızca bir kadın ve erkeğin aşkını izlemiyoruz filmde; bir annenin çocuğuna olan sevgisini, bir patronun çalışanına verdiği değeri de görüyoruz. Ama en önemlisi, filmin her dakikasında birbirini tanımayan insanların sevgisine şahit oluyoruz. Karşısındakinin adını, karakterini, kim olduğunu bilmeden onlara sevgi duyan eşsiz karakterlerle tanışıyoruz. Bu açıdan bakıldığında film, izleyicisine umut aşılayan bir niteliğe sahip. Filme son sahnesine kadar hakim olan, kimi zaman karamsarlaşan, kimi zaman endişelenmemize neden olan atmosfer, sona yaklaştıkça olumluya doğru dönüyor. Pes etmeyip hak ettiğine inandığı iyi yaşam için mücadele edenlerin ve ulaşmak istediği sona doğru yürürken karşısına çıkan, kendi yolunu tamamlayamamış diğer insanların üzerinden atlayarak değil, yoluna onları da ayağa kaldırıp beraber yürüyerek devam etmeyi seçenlerin kazandığını görüyoruz. Bu şu yüzden çok değerli; günümüzde fırsatı olup da başkalarına yardım etmeye yanaşmayan malesef ki çok insan var. Bu film ise, hayatlarının belki de en kaotik ve çaresiz dönemlerinde olan insanların yardımlaşmasını, bu insanların birbirlerini hiç tanımıyor olmalarına rağmen el ele tutuşmak için gösterdikleri çabayı anlatıyor. Aslında filmdeki her karakter içinde sessiz yardım çığlıkları atıyor ama kaçınmıyorlar da yardıma ihtiyacı olan birine el uzatmaktan.
İşte film bu yüzden benim için çok özel. Güvensizliğin ve yapmacıklığın bu denli yaygın olduğu günümüzde; samimi, gerçek, koşulsuz ve çıkarsız ilişkilere şahit olmak bana gerçekten çok iyi geldi. İstanbul Film Festivali ile olan ilk deneyimim böylece harika geçti. Gelecek senelerde görüşmek üzere renkli festival, artık sıkı takipçinim!
IMDb puanı: 5.7/10
İlginizi çekebilir: Emre Eminoğlu’dan 38. İstanbul Film Festivali Önerileri
İlk yorumu siz yazın!