İlk yorumu siz yazın!
Yarın Yokmuş Gibi: Tek Gecelik Röportaj
Tuba Büyüküstün ve Halit Ergenç’in başrollerini paylaştığı Yarın Yokmuş Gibi, ana akım dizilerle ünlü olan kadın oyuncu Manolya ve politika hakkında yazan bir gazeteciyken magazinsel konular için görevlendirilmeye başlayan Hakan arasındaki tek geceye odaklanıyor. İkilinin şık bir mekanda ropörtaj için buluşması ile başlıyor dizi. Bu arada dizi diyorum fakat toplamda bir uzun metraj uzunluğunda ve bölümler arası geçişler neredeyse yok gibi bir şey. Ortada epizodik bir anlatım bulunmadığını, bu sebepten de neden film olmadığını pek de anlayamadığımı belirteyim. Mekandaki röportaj sekansı ile başlayıp sonrasında Manolya’nın evine uzanıp orada ilerleyen dizinin tek mekanda geçtiğini söylemek mümkün. Dizi geçtiğimiz günlerde Gain platformunda yayınlandı, görünen o ki, oyuncuların global çaptaki hayranları şu ana dek yerli izleyicilerden daha çok ilgi gösterdi.
Tek bir gecede iki karakter arasında geçen türlü türlü sohbetleri konu alan bir yapımda olabilecek en önemli şey sağlam bir senaryodur herhalde. Maalesef, Yarın Yokmuş Gibi’nin açık ara en kötü olduğu konu da burası. Annesi hasta, kariyeri istediği gibi gitmeyen gazetecinin hal ve hareketleri bize çok da ikna edici gelmiyor. Gelgelelim, Manolya karakterinin ikna ediciliği çok daha sıkıntılı. Zira Tuba Büyüküstün’ün hayat verdiği bu karakterin ağzından dökülen çoğu replik maalesef oldukça eğreti ve bayat duruyor. Oyunculuklar ile senaryo sıkıntıları arasında sıkıntı terazisinin hangi tarafının ağır bastığını anlamak bir süre sonra iyice güçleşiyor. Son derece bayat diyaloglar, ikili arasında derinlemesine gitmesi gereken sohbetlerin adeta su üstünde akıp gittiği bir hale bürünüyor. İki karakter de başka dünyaların insanı olduğu için, normal şartlarda buradan eli yüzü düzgün bir çatışma çıkarmak mümkün olurmuş. Ama Hakan da Manolya bir süre sonra o kadar kendi karikatürlerine dönüşüyor ki, senaristin umursamazlığı hikayeye ölümcül darbeleri vuruyor. İkisinin arasında dönen konuşmaların çoğu boomer damgasıyla donatılabilecek cinsten.
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Manolya’nın telefonda sevgilisine ben uyuyorum dedikten sonra hayatına gayet devam etmesi, fakat bir süre sonra bir kez daha telefon geldiğinde açıp uyumadığını söylemesi, karakterin kendi içerisindeki tutarsızlığı ile senaryonun çala kalemliği arasında gelgit yapmamıza sebep oluyor. Hakan ise hem karşısındakini hem küçümsüyor hem onun ilgisini çekmiş olmaktan dolayı keyif alıyor. Frida Kahlo ve Virgina Woolf hakkında kendine has söylemler üretiyor. Tüm bunları yaparken Manolya’nın akıllara durgunluk veren Müslüm Gürses performansına da eşlik etmeyi biliyor… Bu tarz hayatın her noktasına temas eden, yeri gelince felsefe yeri gelince politika söz konusu olan tek mekan işlerde derinliğin bu seviyede olması maalesef kabul edilemez diye düşünüyorum. Yani yüzeysel kalmasının kabul edilebileceği, bu sıkıntısını başka açılardan telafi edebilecek bir anlatı şekli değil bu. Tek yaslandığı duvarın kağıttan olduğunu söyleyip lafı daha fazla uzatmadan eleştirimi sonlandırayım. Sevgiler.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Gain
İlginizi çekebilir: Ezgi Er’den Bahar
Bu mini dizi uzun zamandır izlediğim en iyisi, zaten birkaç kez izlemiştim, içeriği derin olduğu için dört kısa bölüm konseptini çok beğendim, umarım bu şekilde daha çok mini dizi yaparlar. Dizi muhteşem, temalar, diyaloglar, yönetmenlik, kurgu ama hepsinden önemlisi baş karakterler Tuba ve Halit'in oyunculukları muhteşem.