Yaza Olan Özlemimizi Arttıran Marka Lily And Rose ile "Masanızda Neler Var?"
Şu anda masanızda neler var?
Lily and Rose markamız için renkli nakışlar, boncuklar ve işlemeler çok önemli. Bu nedenle masamızda çok fazla boncuk, dikiş kutusu bulunur. Bunun yanı sıra kokulu mumlarımız, siyah Moleskine defterimiz ve pembe Moleskine ajandamız masamızda çok önemli yer tutar. Moda bloglarını ve dergileri takip etmek için mutlaka iPadımız ofis masamızdadır.
Masanızı nereden aldınız?
Masamızı İkea’dan aldık. Çok fazla malzemeye ihtiyacımız olduğu için uzun ve geniş bir masayı tercih ettik. Doğal ahşaptan olan bu masa genişliğiyle çok işlevsel. Müşteriler gelince bütün mayolarımızı askıdan çıkarıp masaya seriyoruz, o yüzden böyle bir masaya ihtiyacımız vardı.
Neleri – kimleri takip ediyorsunuz?
Online platform theMagger’ı kültür-sanat ve tasarımla daha yakından olmak için takip ediyoruz. Moda bloglarından Maritsa’yı, Chiara Ferragni’yi, Peace Love Shea, Men Repeller and Song of Style’ı takip ediyoruz. XOXO, Vogue Türkiye ve ELLE Türkiye, L’Officiel her ay aldığımız dergiler arasında.
Neyi/nereyi siz tasarlamış olmak isterdiniz?
Balmain’in her koleksiyonunu çok beğeniyoruz, özellikle son koleksiyondaki gold boncukları ve doğal nakışlar bizim için ilham verici. City’s’deki Limonata’yı ve Mahalle’yi renkleri ve dekoru için çok seviyoruz; onu tasarlamak isterdik… Bir de Anna Del Russo’nun H&M için hazırladığı mavi plastik gold desenli bavulu isterdik.
İleride neyi/nereyi tasarlamak istersiniz?
Barney’s’in Noel zamanındaki vitrinini tasarlamak isterdik…
Tasarımlarınızı nerelerde görmek isterdiniz?
Rihanna’nın üzerinde sahnede, Victoria Secret meleği Errin Heaterton’ın podyum, Sienna Miller’in da doğal haliyle plajda görmek isterdik.
Tasarımlarımızın, İntermix, Shopbob.com’da online olarak satılmasını istiyoruz.
Güney Fransa sahillerinde Cannes, Nice, Monte Carlo, St. Tropez plajlarında ürünlerimizin bulunmasını isterdik.
Tasarım açısından en beğendiğiniz şehir?
Eski zamanlardaki Güney Afrika şehirlerini çok beğeniyoruz. Bizce o zaman kadınların renkliliği ve ortaya çıkardıkları el işleriyle ürünler çok daha özgünmüş…
İşinizle ilgili en çok neyi seviyorsunuz?
Monotonluktan uzak bir iş hayatımız var. Üretim sürecinde farklı insanlarla iletişim halindeyiz ve bu bizi çok tatmin ediyor. Sevdiğimiz işi yapıyoruz; piyasada çok fazla kişi tekstille uğraşırken biz daha özgün bir iş yapıyoruz. Çünkü insanların en “çıplak” hissettikleri anda biz onlara en özgün ve fonksiyonel tasarımları sunarak kendilerine daha çok güvenmelerini amaçlıyoruz. Müşterilerimizin plajda her zaman güzel ve rahat olması bizim için çok önemli. Bu hedefler bizi işimize daha çok bağlıyor.
Sizce “ilham” ne demek?
Bizce ilham sokaklarda dolaşırken farklı bir renge, tasarıma, kumaşa rastlamakla başlayan, onu masamıza oturup uzun sohbetlerle beraber şekillendirdiğimiz süreç.
Ajandanızda bu hafta/ay için neler var?
_Vitra’nın Çağdaş Mimarlık Serisi’ndeki “Lütfen Rahatsız Etmeyin” sergisini İstanbul Modern’de.
_22 Şubat’ta yayına giren Kıvanç Tatlıtuğ, Belçim Bilgin ve Mert Fırat’ın baş rollerini paylaştığı Kelebeğin Rüyası filmine gideceğiz.
_Meşrutiyet Caddesi’nde yeni açılan mekan Sim Pera’da bir öğle yemeği yemeye gideceğiz. Üzerinde yer alan theMagger ofisinde bir kahve molası vereceğiz.
_Bol bol atölye koşuşturmamız var. Eminönü, Osmanbey semtlerinde bol bol gezinmeyi planlıyoruz. Bir de yakında internet sitemiz açılacak onun için çalışıyoruz. Takipte kalın 🙂
Pazar kahvaltısında sizi nerelerde görebiliriz?
Bizi çoğu Pazar Bebek Lucca’da köpeğimiz (üçüncü ortağımız 🙂 Manji ile Scrambled Egg yerken ve yanında latte içerken görebilirsiniz. Havalar güzel olduğu zaman Karaköy’ü de Pazar sabahları tercih ediyoruz.
İstanbul’da özellikle ilham veren semtler hangileri ve bu semtlerde hangi cafe/restoranlarda oturuyorsunuz?
Eminönü pasajları… Bizim için çok ilham verici, oradaki her daracık sokağı bilmemize rağmen her gittiğimizde yeni bir şeyle karşılaşmak bize heyecan veriyor. Küçücük bir boncuk, iplikteki bir renk veya bulduğumuz mat payet yeni bir model çıkarmamıza öncü olabiliyor. Eminönü’nde vakit bulduğumuzda Hamdi’ye Lahmacun yemeye gidiyoruz. Ofisimize Kuru Kahveci Mehmet Efendi’den kahve almadan ve oranın önündeki kuruyemiş satan yaşlı amcadan kuru kayısı almadan dönmeyiz.
Nişantaşı bize her açıdan ilham veriyor… Den Cafe, Delicatessen eğer vaktimiz varsa kısa kaçamaklar veya toplantılar için birebir.
Renklere bayıldım!!!