

Yeni Seyahat Akımı Işığında Sicilya: Unutulmaz Keşif Noktaları
Günümüzde yeni seyahat anlayışı, popüler turistik destinasyonların yerine, alışılmışın dışına çıkarak yeni rotalar keşfetme arzusu uyandırıyor. Bu arzuyla belirlediğimiz rotalarda ise yerel kültürle daha fazla etkileşimde bulunabileceğimiz, herkesin bildiği, deneyimlediği mekanların, işletmelerin aksine daha çok kendi kişisel deneyimimize odaklandığımız butik, yerel işletmeleri tercih ediyoruz. Böylelikle bölgenin atmosferini acelesiz, yavaş ama bir o kadar da kuvvetli bir şekilde yaşayabiliyoruz. Belki bu yeni seyahat anlayışı, belki Goethe’nin “Sicilya’yı görmeden İtalya’yı anlamak mümkün değildir.” sözü, belki de Sicilya’da çekilmiş The Godfather filminin bıraktığı iz, beni geçtiğimiz yaz Amalfi veya Liguria sahilleri yerine Sicilya’ya itti.
Sicilya, İtalya’nın en büyük iki adasından biri. (Diğer büyük adası Sardegna’dır.) İtalya’nın en güneyinde bulunuyor ve Messina boğazı ile anakaraya bağlanıyor. Aynı zamanda İtalya’nın 20 bölgesinden biri. Baş şehri ise Palermo. Tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olmasından ötürü kültürel açıdan oldukça zengin. Bu güzel Akdeniz adası, adaya ayağınızı bastığınız andan itibaren, sıcak, samimi insanlarıyla, doğal güzellikleriyle, leziz mutfağıyla sizi büyülü bir atmosferin içine alıyor.
Biz seyahatimizi adanın muhteşem denizinin tadına varabilmek için temmuz ayında yapmayı tercih ettik ancak yaz aylarında adanın oldukça sıcak olduğunu belirtmeliyim. Sonbahar ve ilkbahar ayları tercih edilebilir. Hatta kışın bile oldukça keyifli olur. Ada çok büyük olduğu için gezilecek görülecek oldukça fazla şehir var. Mümkünse adaya bir hafta ayırmakta fayda var.
Adaya ilk ulaştığımızda hatta ilk birkaç gün alışık olduğum İtalya’dan çok farklı bir İtalya’yla karşılaşmış olmamın şaşkınlığını yaşadım. Güney İtalya ve Kuzey İtalya ayrımının ötesinde güneyin diğer bölgelerinden de oldukça farklı bir izlenim bıraktı bende. Bunun en önemli sebebi ise birçok farklı kültürün etkisi altında kalmış olması. Ada, çok kuvvetli bir kültürel mirasa sahip. Antik Yunan, Roma, Arap ve Norman etkilerini çok net görebiliyorsunuz.
Biraz adaya alıştıktan sonra gezilecek yerler listesi oldukça zengin olduğu için hemen yollara düşüyorsunuz. Ada’nın her köşesi farklı sürprizler barındırıyor. Eğer adaya ilk kez gidiyorsanız; Palermo’nun Arap-Norman mimarisiyle bezenmiş sokaklarında tarih kokan bir yürüyüşe çıkabilir, Monreale Katedrali’nin ihtişamını keşfedebilirsiniz. Yaz ayında gidecek olursanız, Palermo yanındaki Mondello sahil kasabasına gidebilir, muhteşem denizin tadını çıkarabilirsiniz. (Tanıştığım bir Sicilya’lı, bana Mondello kasabasına kışın gittiğini, kasaba boşken çok daha keyifli olduğundan bahsetmişti! Haklı olabilir!)
Catania’da Avrupa’nın en aktif yanardağı Etna’nın manzarası eşliğinde doğanın etkileyici gücünü hissedebilir, Barok mimarinin kalbi olarak bilinen şehirde kültürel bir tur yapabilirsiniz.
Taormina’daki antik Yunan tiyatrosunun kalıntıları arasında zamanda yolculuğa çıkabilirsiniz. Taormina, Sicilya’nın incisi olarak anılıyor. Gerçekten inci gibi doğal güzelliğiyle ve elegant ambiyansıyla sizi etkisi altına alıyor. Tarmina’ya gidecek olursanız Bam Bar’da ‘granita’ ve ‘brioche’ yemeyi unutmayın. (‘Granita’ meyve, şeker, ve su ile hazırlanan yarı donmuş Sicilya’ya özgü bir tatlı)
Agrigento’da ise ‘Valle dei Templi’ antik Yunan tapınaklarının görkemli izlerini yakından görebilirsiniz. Sevimli sahil kasabalarından biri olan Cefalù’da Akdeniz’in eşsiz manzarası eşliğinde taptaze balık ürünleriyle keyifli bir yemek yiyebilirsiniz. Sicilya’nın sembolü haline gelmiş, fotoğraflarda görmeye aşina olduğumuz Marzamemi’de bulunan Michelin yıldızlı restoran ‘Taverna La Cialoma’da farklı bir gastronomi deneyimi yaşayabilirsiniz.
Bu liste tabii ki uzar gider ancak özellikle yazımın başında belirttiğim üzere bu yazımda, çok daha kişisel bir deneyim yaşamak adına bilinenin aksine bilinmeyene doğru yönelme arzumun beni buluşturduğu büyüleyici birkaç lokasyondan bahsetmek istiyorum.
Listenin başında sahil kasabası ‘Sciacca’ geliyor. Çocuklarla birlikte yaptığım bir seyahatte, adada birçok bilindik, popüler şehir varken, çoğunlukla yabancı turistin adını bile duymadığı bir sahil kasabasını konaklama için tercih etmek oldukça riskli bir şeçimdi ama “iyi ki orayı seçmişim” diyorum şimdi. Muhteşem anılar kazandırdı bize. Sciacca deneyimimi ‘Sicilya’nın Saklı Hazinesi’ adlı yazımda okuyabilirsiniz.
İkinci sırada Sicilya’da yediğim en leziz tabakları yapan ‘La Siciliana’ var. Turistik bölgeden uzak. Yerel halkın tercih ettiği, turiste nadiren rastlanacak cinsten tipik bir Sicilya restoranı. Viale Marco Polo’da 19. yüzyıldan kalma tipik bir Katanya villasında yer alıyor. 1968 yılında Giuseppe La Rosa’nın girişimiyle kurulmuş ve şu anda ikinci nesil, oğulları Vito ve Salvo tarafından yönetiliyor. Deniz mahsulü ağırlıklı bir menüsü var. Günlük taptaze ürünlerle geleneklere sadık kalınarak hazırlanıyor tabaklar. Yemek salonundaki personeller çok başarılı ve oldukça zengin bir şarap menüsü var. Ambiyansı çok keyifli. Catania’ya gitmeyi planlayanlar bu restoranı mutlaka listelerine eklesinler.
Üçüncü sırada ise Ragusa’da konakladığımız butik otel var: Villa Boscarino. Butik otelin ötesinde, şehrin içinde ama sanki şehirden çok uzaktaymış hissi uyandıran bir vaha adeta. 1895 yılında Francesco Boscarino, ailesini kolera salgınından korumak için bu oteli yaptırmış. Sonrasında 1970 yılına kadar Boscarino ailesi tarafından yazlık ev olarak kullanılmış. Yıllar sonra on yıllık bir restorasyon çalışmasının ardından butik otele dönüştürülmüş. Villanın şapelinde kahvaltı yapmak, havuzunda rahatlayıp bir şeyler içmek, odanın muhteşem terasından villanın zarif mimarisini seyre dalmak unutulmaz izler bırakıyor. Mimarisine hayran kaldığım, ruhu olan, beni sanki farklı bir zamana, boyuta ışınlayan bu otelden kalbimi orada bırakarak ayrıldım.
Son olarak; Catania’daki tarihi balık pazarı. Sant’Agata Katedrali’nin hemen yakınında bulunan tarihi balık pazarı, hem bir görsel şölen hem de şehrin insanlarını yakından gözlemleyebileceğiniz eşsiz bir deneyim sunuyor. Çeşit çeşit taze balıkların yer aldığı rengarenk pazara, tezgâhları önünde duran esnafın bağrışları, aralarındaki sohbetleri, alışveriş yapan insanların koşturmaları ayrı bir renk katıyor. Sabahın erken saatlerinde pazarda başlayan hareket, öğle saatlerine kadar sürüyor. Ben çok erken saatlerde çocuklar henüz uyurken pazara yürüyerek gittim. Uzunca bir süre pazarda dolaşarak vakit geçirdikten sonra, basamaklarla pazarı kuşbakışı izleyebileceğim bir alana çıktım. Bir süre de orada pazarı izlemek, fotoğraf çekmek unutulmaz anlar yaşattı bana.
Size de keşfedilmeyenin peşinden gitmek için şeçtiğiniz yolların unutulmaz anılar yaşatması dileklerimle…
Kapak Fotoğrafı: Damla Anol Erol
Damla hanım,sayenizde sicilyayı da doyasıya yaşamış olduk teşekkürler ve başarılar diliyorum.