Bazı kitapları okumak için çevrenizdeki bütün uyaranlardan kaçmanız, tüm odağımızı kitaba vermemiz gerekirken; Hakan Günday kitaplarının etkisi bunun tam tersinin olmasını sağlamaktadır bana göre. Kitabın ilk sayfalarından itibaren siz isteseniz de istemeseniz de okunan satırlar, sizi etrafınızdaki her şeyden -hatta kendi düşüncelerinizden- soyutlar. Yazarın ‘Zargana’ adlı kitabında da olduğu gibi, tamamlanan cümlelerin ardından nelerin geleceği tahmin edilemez bu satırlarda; her bölümde ayrı bir olay yer alır, derin manalar içeren. Sanırım buna “Hakan Günday etkisi” demek yerinde olacaktır.

“Kimsenin birbirine bakmadığı, yalan, ihanet, şiddet, tecavüz ve acımasızlıkla yoğrulmuş, yalnızca hayallerin göz göze geldiği bir hayattan intikam almanın en iyi yolu yaşamaktır. Anlam aramak boşunadır ve her şeyin “hiç”e dönüşmesi gerekir.”
Hakan Günday

Zargana: Hiç’liğin öyküsü.

Karanlıkları daha da karanlık yapan, bu karanlıkta yalnızca sizi aydınlatan bir romanla karşı karşıyayız. 2002 yılında yayınlanan Zargana, Hakan Günday’ın yazmış olduğu ikinci roman. Benimse okuduğum 5. romanı… Diğer tüm kitaplarında olduğu gibi, bu romanında da yeraltı edebiyatının tüm ögelerini ve karanlığın en karanlık yüzünü okuyucularına sunmaktan çekinmemiş Hakan Günday. Kalemine bu kadar hayranlık duyduğum, olayları derinlemesine işlemesi sayesinde gözlerimin kamaştığı başka yazar olmamıştır kuşkusuz. 

Hakan Günday
Hakan Günday | Fotoğraf: sinefesto.com

Zargananın kelime anlamı, “uskumrumsugillerden, 40-60 santimetre boyunda, vücudu silindir biçiminde, gaga gibi ince, uzun, sivri ağızlı bir balık” olarak yer alıyor sözlüklerde. Neden kitabına böyle bir isim koymuş acaba yazar, diye düşünürken, baş karakterin adının Zargana olduğunu öğrenmem uzun sürmedi. Ancak baş karakterin adının neden Zargana olduğunu öğrenmek için ise, kitabın yarısını okumam gerekiyordu.

12. yaşında birçok talihsizlik, acımasızlık, bilinmezlik ile baş başa kalmıştı Zargana. “12 yaşındaki bir çocuğun başına neler gelebilir ki?” diye soran pek çok insanın yüzüne ağır bir tokat gibi yapıştırılacak nitelikteydi yaşadıkları. Tüm bu yaşadıklarının ağırlığını taşıyamayan küçük ruhu, hayvana dönüşüyordu içerisinde. Bu hayvan da ‘zargana‘ydı. Bu dönüşüm şu satırlarla hayat bulmuştu kitapta: “Belki de karaya vurmuş bir balığın başına ölmekten başka hiçbir şey gelmeyeceğini bildiği için tercih etmişti zarganaya dönüşmeyi. Belki de gerçekten zarganaya benzetiyordu kendisini. Neden insanım, sorusunu yanıtlayamayanlar, neden bir zarganaya dönüşüldüğünün yanıtını da bekleyemezler tabii.”

Zarganaya dönüşünden sonra, hiçliğe yelken açmıştı Zargana. Pek çok olayın merkezinde bulmuştu kendisini. Sonrasında ise, yelken açılan bu hiçliği yaymak istemişti dört bir tarafa. Bu hiçliğin içerisinde pek çok insan yer almaktaydı ve Zargana diğer olaylar gibi bunun da tam merkezindeydi.

Kendinizi hiçlik ile baş başa bırakmak, her sayfada ayrı olaylarla karşılaşmak ve yerüstünden yeraltına doğru Zargana ile yüzmek isterseniz bu kitabı okumalısınız! 

“Ben, diyordu, insan değilim. Çünkü üşüyorum. Sizler üzerinizi hatıralarınız, aileleriniz, dostlarınız, mesleklerinizle örterken ben üşüyorum. Çünkü bunların hiçbirine sahip değilim. Ve olmak da istemiyorum.”

Kapak fotoğrafı: elektrobiyat.tumblr.com