Katı Gönüllere Giren İşte Sensin Zeki Müren
‘’O zaman gazinolarda saz dinleyicisi her nedense şimdikine nazaran daha gürültücü idi… Üzülürdüm. Sahnedeki sanatçının yerine kendimi koyup düşününce içim sızlardı… Ve şu karara vardım: Kısmet olur, okulumdan mezun olup da sahne konserlerine başlarsam, dinleyicilerime öyle yenilikler getireceğim ki, tatlı bakışlarını benden ayıramayacaklar.”
Kabul etmesi acı fakat zor olmasa gerek, toleransı oldukça düşük bir toplumda yaşıyoruz… Birbirimize, birbirimizin hayat tarzlarına toleransımız az, farklılık sevmiyoruz ve olur da farklı karşılanır da dışlanırsam, ‘Konu komşu ne der’ diye ödümüz kopuyor. Gayler yok, biseksüeller yok, translar yok. Haberlerde yok, belki televizyonda bir komedi unsuru olarak var ama aramızdan biri olamaz, çocuğumuzun böyle bir kimliği olamaz*. Yasak, ayıp, yok…Ve işte böyle bir toplumda 50’li yıllarda biri çıkıyor ve gümüş yaldızlı platform topuklarıyla tamamladığı ‘Ayda Yürüyen Prens’ kostümüyle etrafta salınıyor ve binlerce hayranını peşinden sürüklüyor. Çünkü o, şarkılara duygu seren, çilelere göğüs geren, dertli gönüllere giren Zeki Müren.
Yıldırım Türker Radikal’den kovulduğunda, sonradan kapanan çok sevdiğim Radikal İki’deki (Ki bu iki örnekten bile toplumun ‘tahammül’ sınırlarını tahayyül edebiliriz…) arkadaşları ona Radikal’de yazdığı ilk yazıyı tekrar yayınlayarak veda etmişlerdi. ‘Öpsün Seni Zeki Müren’ yazısında Türker, Zeki Müren’i ‘toplumumuzun riya aynası’ olarak tanımlar: ‘Görkemli cenaze töreni kuş bakışı seyrediveren bir yabancı, çocuğundan ihtiyarına, imamından cemaatine, askerinden siviline yüzbine yakın insanın göğsünde, elinde geçkince bir travesti resmiyle acılı ve coşkulu veda resmi geçidini anlamak, tarihe oturtabilmek konusunda kuşkusuz epeyi zorlanırdı. Bir milletin, özellikle de bu milletin toplumsal konsensusa vardığı noktada travesti bir sanatçı duruyordu işte. Bütün görkemi, tüyü teleğiyle.’** Türker, toplumun riyakarlığına işaret ettiği gibi, Müren’in de bu toplumu iyi tanıdığı ve oyunu kurallarına göre oynadığı için kabul gördüğünü savunur. Sonuç olarak, mirasını bile Mehmetçik Vakfı’na bağışlamış bir ‘sanat güneşi’nden bahsediyoruz… Bu halkın kalbini çalmak için daha bariz başka ne yapılabilir!?
Şimdi o bahsedilen bütün o görkem, tüy telek Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde akın akın gelen ziyaretçilerin önüne sunulurken Türker’in yazısını hatırlayıp kafamda evirip çeviriyorum. Etrafa bakıyorum ve sıradan insanlar görüyorum. O ‘konu komşu’, çoluğu çocuğu toplayıp Zeki Müren’i görmeye gelmiş, Türkiye toplumunun sosyolojik bulmacası, kendi labirentlerini yaratmaya devam etmiş… Bu masalın sonunda o sergiye gelen çocuk, anne-babasının karşısına bir gün çıkıp eşcinsel olduğunu söylediğinde Zeki Müren’in bağra basıldığı kadar kabullenilecek mi? Trans cinayetleri ne zaman bitecek veya en azından, görmezden gelinmek yerine tüm toplumun ilgilendiği bir sorun haline gelecek? Masalın sonu tatlıya bağlanabilecek mi?
Zeki Müren sergisi, yaldızlı duvarları dışında özellikle mektup, evrak gibi özel eşyaların özensiz sergilenişi ve basık ortamıyla biraz kasvetli ve alelacele hissiyatı verse de Zeki Müren efsanesinin unuttuğumuz bir kısmı varsa tekrar hatırlamak için oldukça güzel ve ‘yaldızlı’ bir fırsat sunuyor bizlere. Zeki Müren’in çocukluğundan başlayan kişisel tarihi, 18 yıldır gün yüzüne çıkmamış Türk Eğitim Vakfı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı arşivlerinden alınan fotoğrafları ve özel eşyaları ile tekrar hayatlarımıza giriyor. Semiramis, Ajda ve Neriman Köksal’lı doğum günü partisi resimleri, plaj anıları, kendi tasarladığı kostümleriyle ‘Paşamız’ arkasında ne hesap olursa olsun, bunu düşündürtmeden, o şaşasıyla kendini tekrar bize sevdirmeyi başarıyor.
‘Oyunun teması şu imiş: Ne olursan ol, ne giyersen giy, ne içersen iç, herkes herkesle yatabilsin. Tek ki insanlara zararın olmasın, iyi kalple yaşa. Dünya geçicidir…
Dışarı çıkınca karşı bulvarda sabaha kadar kapanmayan muazzam bir plak mağazasından Hair’in long-play’ini satın aldım. Yatağıma yattığımda saatlerce uyuyamadım. Acaba haklı mıydı tezleri? Acaba mutlu muydular? Mutluluk neydi?..!’
İlk yorumu siz yazın!